Kara yüzlü, ayı kulaklı insanların savaşı

Bilgisayarı açınca acı haberlerle karşılaşmaktan yoruldu yüreğim. Klavyenin üzerinde gezindikten sonra donup kalan parmaklarımda kara boya görür gibi oluyorum, aklımda bir maske. Aklımda anneler, babalar, kardeşler…Aklımda anneler. Aklımda acı.

Tlingit yerlileri ölüm, acı, öfke ve savaş durumlarında yüzlerini siyaha boyarlarmış. Eşim yıllar önce, halasının oğlunun ölüm haberini aldığı anı resmettiği bir maske yapmıştı. O ilk anın acısını ve yüze koyulan ilk boyayı temsil eder şekilde halasının yüzüne yaslanmış elini karaya boyamıştı. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olan maskeye, acıya dayanma gücü için ayı kulakları çizmişti.

AİHM haberiyle bedenine giren 13 kurşunu yeniden lanetlediğimiz 12 yaşındaki Uğur Kaymaz, ataması yapılmadığı için intihar eden Gamze öğretmen, gözaltında işkence gördüğü için intihar eden Onur Yaser Can’ın annesinin intiharı, Ethem’in babası hakkında 12 yıla kadar hapis cezası istemi….

Her haberde acı ve kızgınlık hissediyor, yüzümü karaya boyuyorum. Tlingitler belirli bir süre sonra yüzlerini yıkarmış. Yürek acı ve kızgınlığı sürekli taşıyabilir mi? Ancak her acı haberde yüzüme ilk karasını çalan eller nerdeyse hiç dinlenmiyor gibiler.

İşte Berkin! Geleceğin umudunu taşıyan gülüşüyle yeryüzünü 15 yıl bile ışıtamadan ailesinden, arkadaşlarından, denizden, gökkuşağından, meyvelerden koparılan bir güzel çocuk. 9 ay karnında taşıdığı oğlunun 9 ay boyunca yeniden doğmaya çalışmasını izleyen, mümkün olsa onu yeniden içine alıp besleyecek olan bir anne…

Yüzümüzün karasını bir an bile yıkayamıyoruz.

Mehmet, Abdullah, Ethem, Ali, Ahmet, Medeni, Hasan, Mehmet’in annesi…

Direniş sırasında kalp rahatsızlıkları nedeniyle (çoğu olasılıkla yoğun gaz kullanımına bağlı olarak) yaşamını yitirenler… İrfan Tuna, Serdar Kadakal, Zeynep Eryaşar, Selim Önder ve öncü direnişçi Metin Lokumcu

Gözünü kaybedenler, yaralananlar…

İş güvenliğinin sağlanmadığı ortamlarda, sigortasız, karın tokluğuna çalışırken yaşamını yitiren işçiler…

İşsizlik nedeniyle intihar edenler, bunalıma girenler…

Kara, delici gözleriyle koyun otlatırken havan mermisiyle bedeni parçalanan 12 yaşındaki Ceylan Önkol…

Göz göre göre yaşanan Reyhanlı saldırısı…

Çocuğu, genciyle Uludere katliamında ölen onlarca insan…

Pamukova tren kazasında yaşamını yitirenler…

Van’da ölenler, evsiz kalanlar, üşüyenler…

Bu acıların hepsi bizim, hepsini sırtlanıyor yüreklerimiz. Gitgide geceye benzer yüzümüzde yıldızlar da doğmuyor değil. En büyük yıldız gitgide büyüyen özgürlük isteğimiz. En parlak yıldız birlikte direnişimiz…

Haksız yere hapiste yatan öğrenciler, gazeteciler…

Sağlık koşullarına rağmen ölüme terk edilen tutuklular…

Tecavüz edilen, öldürülen kadınlar, çocuk gelinler…

Bu acımasız ve karanlık ortamda ezilenler, ruhu öğütülenler…

Katledilen ormanlar, dereler…

Kapatılan tiyatrolar, yıkılan heykeller, yakılan tarihimiz…

Yüzümüzün karası silinmek bir yana, koyulaştığı için yıldızlarımızın sayısı, ışığı artıyor. Birbirimizin yüzünü boyuyoruz. Bir Haydarpaşa için, bir AOÇ...Dün Mehmet için, bugün Berkin…

Ölülerimiz var bizim. Çocuklar muaf değilmiş ölümden. Çocuk ölülerimiz de var.

Acılarımız var. Gelecek kaygısı içinde kıvranan gençlerin, haksızlıklar içinde ruhu yorulanların, Dink’lerin, Çeber’lerin acısı…

Öfkemiz var. Adaleti bulamayanların, özgürlükleri çalınanların, aptal yerine konanların öfkesi…

Savaşımız var bizim. Gericilikle, faşizmle, insanın özünü tüketen kapitalist düzenle, kibirli emperyalizmle…

Birbirimizin ve yeryüzünün acısını hissettiğimiz için yüzümüz kapkara. Ve yine ondandır ellerimizin bu kadar güçlü oluşu. Bir yan yana durduk mu, ağaç kökleri gibi kenetlenir etimiz, kemiğimiz. Yürüyüşe geçtiğimizde yıldızlarımızdan düşenler olur avuçlarımıza. Yakar düşen yıldızlar. Yanar yüreğimiz ama ayı kulaklarımız var bizim. Acıya rağmen ilerleyebilir, hatta gülümseyebiliriz.

İnsanlarımızı bulup, yitirdiğimiz sokaklar bizimdir. Ve kapkara yüzlerle güneşe yürüyüşümüz. Yağmuru çağırabilecek kadar tanıyoruz yaşamı ve ölümü. Ancak beklesinler. Savaşı kazanmadan yüzümüzü yıkamayacağız.