Erdoğan benzetmeleri

İçinden geçtiğimiz karanlığın baş sorumlusu olarak nefretin odağına yerleşen Erdoğan, doğallıkla her gün yazılara, çizimlere konu oluyor. Canımızı yakan biriyle ilgili eleştirilerimizi, duygularımızı aktarmamız çok doğal, ancak Erdoğan’ın gerçekten ya da simgesel olarak bizlerle direnenlere benzetilmesi üzücü. Örneğin Erdoğan’ın bir Amerikan yerlisi ile ne gibi bir benzerliği olabilir?

14 Mart 2014’te gazetemizde yayımlanan karikatürde Sayın Sait Munzur, Erdoğan’ı ne yazık ki böyle çizmiş. AKP Türkiye’sini solumuş bir Tlingit yerlisi olan eşim, bu çizime çok şaşırdı ve üzüldü. Kırgınlığını, rahatsızlığını belirtir şekilde “I’m offended” dedi. Üstelik çizimde mahcup ifadeli Erdoğan, yüz çizgileri ve duruşuyla Erdoğan’ın aksine karizmatik görünen bir Amerikalı askere barış çubuğu uzatıyordu.

Yaşama, yaban hayata saygılarıyla tanınan, tarihleri acıyla dolu bu bilge insanların Erdoğan’la ve temsil ettiği değerlerle uzaktan yakından ilgisi olamayacağını, zulmüne hala direndikleri ABD’ye karşı başlarının dik olduğunu Sayın Munzur’un bilmiyor olabileceğini elbette düşünmüyorum. Karikatürün hepimizin bir şekilde zarar gördüğü bu dönemin psikolojisini yansıtan, uyarıcı bir anlamı var. Nitekim üzerine bir süre düşündükten sonra aklıma bir dönem “Kendisini padişah sanan şizofrenik Kasımpaşalı” türü yorumların yoğun ilgi görüşü geldi. Bu tür yorumlar sıklıkla alay içeriyor. Pek çok zorluğa göğüs gererek yaşayan şizofrenler de bu benzetmeler dolayısıyla kırılmış olamaz mı?

Genel olarak Erdoğan’ın deliliği çok konuşulan, alay konusu edilen bir konu. Onun olası deliliği üzerinden ne denli akıllı olduğumuzu vurguluyoruz bir bakıma, ancak delilik sıklıkla zekâ ve yaratıcıkla anılır. İnsanlık tarihi deli yazar, müzisyen, bilimci, hatta liderle doludur. Saçma sözleri ve davranışları bu yönde düşüncelere neden oluyor ancak benzer saçmalıkları AKP’nin genelinde, hatta muhalefet partilerinde görmek zor değil. İşte her cuma bir ayet salladığını söyleyen Bağış, işte bozkurt selamı yapan Kılıçdaroğlu!

Son dönemde “hırsız, diktatör, katil” sıfatlarının sık kullanılmaya başlamasına, akıl hastalıklarının kötülüğü temsil eden birisiyle özdeşleştirilerek alay konusu olmasının önüne geçtiği için sevinmiştim ki Halkın Doktorları’nın facebook sayfasında Türk Tabipleri Birliği’nin Erdoğan’ın duygudurum bozukluğuna değindiğinden söz eden bir yorum okudum. Bu kez hekimlerin de dahil olmasıyla, Erdoğan analizlerinde şizofreniden duygudurum bozukluklarına geçtiğimizi sandım. TTB’nin açıklaması “bozukluk” kelimesine yer vermese de, Erdoğan’ın normal olmadığına dair vurgusuyla bir tür delilik tespiti olarak algılanmışa benziyor.

Açıklamada Erdoğan’ın özellikle Berkin’in ölümü sonrasındaki davranışları normal olmayan bir duruma işaret olarak gösterilmiş. Ne kadar tüyler ürpertici de olsa bu sözlere, davranışlara çok şaşırmak olası mı? Söz konusu kişi başından beri insana değer vermeyen, kibirli biri değil miydi? Her yerde kendisi hakkında yazılara, çizimlere rastlayan, kimbilir arkasındaki güçler tarafından da ne denli çekiştirilen bir insanın daha da saldırganlaşması çok şaşılacak bir şey olmasa gerek.

Kötüler delilerin arasından da çıkar elbet, delilerin de yüz karası vardır. Ancak delilikle kötülük arasında böyle sürekli bağ kurmak, türlü baskılar altında yaşam savaşı veren, kimseye zarar vermemek bir yana, güzel günler için herkes gibi çabalayan akıl hastalarına saygısızlık değil mi?

Üstelik kötülük her ne kadar normal dışı gelse de insan doğasına aykırı değil. İnsana, hayvana işkence eden, hastaneleri bombalayan, baklava çalan çocukları hapse atan, daha sayısız akıl almaz vahşetin altında imzası olanların hepsi akıl hastası değil ama hepsi kötü.

Kanıt olmaksızın Erdoğan’ın akıl hastası olarak algılanmasına yol açan yorumlar kadar, ciddi bir şüpheye rağmen duruma müdahele edilemiyor olması olasılığı da kaygı verici. TTB’nin seçim arifesinde kaygısını kamuoyuyla paylaşması bu açıdan huzursuz edici. Hekimleri bu denli kaygılandıran bir durum var ise bir şey yapılmayacak mı?