Balıklar ve geleceğimiz

Balıklara çok saygı duyuyorum. Yunuslardan ayılara, kuşlardan kurtlara ne çok canlıyı besliyorlar. Aşırı avcılık nedeniyle azalmaları, doğallıkla tüm ekosistemi etkiliyor.

Uzmanlara göre 1950`lerden bu yana okyanuslardaki büyük balıkların %90’nı yok olmuş. Balıklara kaçacak yer bırakmayan, diğer canlıların da hedef dışı yakalanarak ölümüne yol açan av tekniklerine son vermezsek 2050`den önce ölü okyanuslarla karşı karşıya kalabilirmişiz. Aşırı avcılığın balıklar ve denizel ekosistem üzerindeki etkilerini gösteren makaleler yayımlanıyor ardı ardına. Örneğin İngilizce cins ismi bir zamanlar sık görüldüğünü belirtir şekilde “common/yaygın ” olan tırtak türü yunusun Akdeniz popülasyonu, başta aşırı balık avı ve balıkçılık ekipmanlarına takılarak ölüm nedeniyle son 30-40 yılda ciddi şekilde azalmış.

Aşırı ve yasadışı avcılık ülkemizde de insanın içini acıtıyor. Tezgâhlarda satışa sunulan yasal avlanma boyunun altındaki lüferler, mezgitler pek çok türün tükenme tehlikesi altında oluşu…Ancak ne iyi ki sürdürülebilir balıkçılığı yerleştirmeye çalışan çalışmalar da var. Balıkların geleceği için kritik önem taşıyan denizel koruma alanları için de çalışan Türk Deniz Araştırmaları Vakfı`nın “Palamutlar nerede?” (palamutlarnerede.org) ve Boğaz’ın gırgır avına kapatılması için çalışmalar yapan Fikir Sahibi Damaklar’ın (fikirsahibidamaklar.org) “İstanbul Lüfer’e hasret kalmasın” projeleri gibi çalışmaları takip edip desteklemeliyiz.

Balık alırken daha bilinçli davranarak da denizlerin geleceğini gözetebiliriz. Bu kritik dönemde nesli tükenme tehlikesindeki, yasal avlanma boyunun altındaki balıkları almamak yetkililerin yaptırımlar konusundaki tutumunu takip etmek, daha az balık yemeye çalışmak yapabileceklerimizin bir kısmı.

Ya geçimini balıktan sağlayanlar özellikle küçük balıkçılar? Balıklar azaldıkça onların geçim sıkıntısı da artmayacak mı? Bu durumda balıkçıların da aşırı ve yasadışı avdan sakınması gerekmez mi?

Alaska’ya ilk geldiğim 1998 yılında arkadaşlarla o ünlü kral yengeci avına gitmiştik. Okyanus dibine önceden bıraktıkları sepetleri tekneye çıkardığımızda hemen ölçmüş, dişileri ve belirli bir boyun altında olanları okyanusa geri atmışlardı. Bu davranışı yalnızca okyanusun geleceğini düşündükleri için yapmadılar. Alaska’da kurallara uymadan yapılan avlarda duruma göre hapis ve binlerce dolar ceza ile karşılaşabilirsiniz. Aşırı ve yasadışı avın önüne geçecek yüklü miktarda cezalar işte burada devreye giriyor. Geleceğimizin değeri ne kadar?

Dokuz yıl Türkiye’de yaşadıktan sonra memleketine döndüğümüzde eşim turist muamelesi gördü ve balık avı izni için yüklü miktarda para ödemesi gerekti (245 dolar). Yeterince balık tutamayabileceği için o parayı vermeme kararı aldık. Sonraki sene nihayet burada ikamet ediyor sayıldı ve yalnızca 34 dolar ödeyerek lisansını aldı. Ya bizler? Her yerde denetimsiz şekilde oltasını sallayarak kimbilir ne kadar küçük balıkları avlayan, sonunda belki karnını da doyuramayanlar? Yüklü miktarda cezalar ve sıkı bir denetim olduğu zaman geleceğimizi düşünmesek bile kesemizi düşündüğümüz için kurallara uyabiliriz.

Aşırı balıkçılığı konu alan hem balıklara hem de insanlara değer verişiyle, umut veren diliyle çok etkilendiğim “The end of the line/Deniz bitti” belgeselinde Alaska, sürdürülebilir balıkçılığa örnek olarak gösterilmişti. Bu durumda bu sıkı yaptırımların etkisi yok mu?

Burada yerliler onları besleyen her şeye büyük şükran duyuyorlar. Eskiden yılın ilk balığının şerefine kutlamalar yaparlarmış. Bizim için de kültürel öneme sahip rakı sofralarımızın vazgeçilmezi balıklarımız çok değerli değil mi? Balıklarla birlikte kültürümüz de yok olmayacak mı?
Gelecek nesillere miras olarak cansız denizler bırakmak istemiyorsak kurallara göre avlanmak ve bilinçli bir balıksever olmak zorundayız. Hep birlikte çabalayarak sürdürülebilir balıkçılığı mümkün kılalım.