Türbanlı rektör bacı

Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç o şansı kaçırdı. Şimdi değil de beş ay önce türban takıp kameralara poz verseydi, Recep Tayyip Erdoğan’ın “türbanlı bacısı” olabilirdi. Üstelik ilk kez “türbanlı rektör bacı” unvanını da kapmış olacaktı. Beş ay önce olsaydı, o türbanını pekâlâ “özgürlük” sembolü olarak yutturabilirdi. Ama şimdi herkes, o türbanın Cemaat operasyonundan kurtulmak için bir “kalkan” olduğunu biliyor.

Bildiğimiz kadarıyla, Ayşegül Jale Saraç’ın AKP’yle dansı, 2007’de başlıyor. Genel seçimlerde AKP’den milletvekili adayı oluyor ancak seçilemiyor. Ertesi yıl Dicle Üniversitesi rektör adayı olan Saraç, eğilim yoklamasında üçüncü sırada oy almasına karşın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından rektör olarak atanıyor. İlk döneminde baskılar sonucu istifalarla muhalif öğretim üyelerinden kurtulduğu, Cemaat’e yakın 400’e yakın yeni öğretim üyesi alarak ikinci dönem seçilmeyi garantilediği iddia ediliyor. Böylece bir dönem daha Dicle Üniversitesi’nde rektör olarak görevini sürdürüyor.

Ancak AKP-Cemaat ittifakındaki çözülmeyle birlikte, Saraç’ın AKP’yle dansı sona eriyor. Ortaklık bozulunca kirli çamaşırlarının bir bir ortaya saçılmaya başlayacağı anlaşılıyor. Hemen bir karşı adım atması gerekiyor. Üniversitenin Genel Sekreterliği’ni vekâleten yürüten Prof. Dr. Sabri Eyigün, rektörün türbanlı fotoğrafını sosyal medyada paylaşıyor, böylece geçen hafta sonu rektör türbanlı görüntüleriyle bir anda Türkiye’nin gündemine oturuyor.

Ancak o örtü, AKP milletvekili Cuma İçten tarafından ortaya atılan iddiaların üzerini örtecek cinsten değil. Ciddi bir Cemaat kadrolaşmasından söz ediliyor, kadro sınavları öncesi soruların dağıtıldığı, atadığı kişilerin maaşlarından %15-20 oranında bir meblağın Cemaat’e tahsis edildiği iddia ediliyor. Usulsüz ihalelerden, üniversiteye ait arazi ve gayrimenkullerin firmalara peşkeş çekildiğinden söz ediliyor. Sayıştay incelemesinde 200 bin liralık yolsuzluk tespit ediliyor. Genel Sekreter Sabri Eyigün ise bu iddiaların sahibinin geçmişte ihalede usulsüzlük teklif ettiğini, silah kaçakçılığı yaptığını ima ediyor. Kısacası AKP-Cemaat ittifakındaki çözülme, AKP kadrolarının gerçek yüzünü ortaya koyuyor.

Üniversitelerde türban sorunu, dinci gerici, liberal sağcı, liberal solcu ve milliyetçi kesimleri geçmişte türban savunuculuğunda birleştirmişti. Bu kesimlerce türban, neredeyse kadının özgürleşmesinin bir simgesi olarak ele alındı. Oysa AKP iktidarı için hiçbir zaman bir kılık kıyafet sorunu olmamıştı türban. AKP, türbanı Türkiye’de dinci gericiliğin siyasi, sosyal ve akademik yaşamı belirleme mücadelesinde önemli bir kilometre taşı olarak gördü. Onun için mağduriyetin bayrağıydı türban.

Şimdi Ayşegül Jale Saraç o bayrağı AKP’nin elinden almış, AKP’ye karşı sallıyor. Rektör olarak türban takmasını “normalleşme sürecinin” bir sonucu olarak gördüğünü söylüyor. Özgürleşen üniversiteden söz ediyor. Hangi koşullarda Saraç’ın üniversitede bir özgürleşmeden söz ettiğine inanabilirdik? Cemaat örgütlenmesi dışında kalan onlarca öğretim görevlisini soruşturma kıskacına almasaydı, üniversite içinde her köşe başında polislerin yer almasına izin vermeseydi, yüzlerce öğrenciye soruşturmalar açmasaydı, fakülteler arasına duvar örecek kadar özgürlükten korkmasaydı, 27 bin dekarlık yerleşkeye dört cami inşa edecek kadar abartmasaydı, belki inanırdık.

Bunlar hiç olmasaydı, üniversitede özgürleşmeden yana olduğuna yine de inanır mıydık? İnanması güç. Güç, çünkü iktidarın son zamanlarda diline doladığı gibi: Zamanlama manidar.