Yol yok, yol kurmak zorundayız

Hannibal'a muhtemelen 19'uncu yüzyılda tarihçilerce yakıştırılan, yani kaynağı bayağı kuşkulu ünlü sözü düzeltme zamanıdır: “Ya yeni bir yol bulacağım, ya yeni bir yol yapacağım.”

Roma'yı işgal için planlar yapan Kartacalı komutan adına, doğrusu iyi uydurulmuş bu sözü, bu ikilemi, bugün artık tamamen geçersiz ilan etmek zorundayız. Günümüz kurtuluşçuları için, böyle bir yol ağzı yok.

Yol zenginliği hiç yok.

Sosyalistler, komünistler, sosyalizme geçiş için bir yol bulacak durumda değiller. Halk kitleleri de öyle. Ortada, tekelci dönemde, bulunacak tek bir yol kalmadı. Reel sosyalizmin sorunsuz çökertildiği 1989 itibariyle bu seçenek tümüyle ortadan kalktı.

Artık tek çare var: Yeni bir yol inşa etmek. Eğer kurtuluş için yol yoksa, özellikle de entelektüel arenada kıra döke, yeni bir yol kurmak, yaratmak, yapmak vs. zorundasınızdır. İşte tam da bu, piyasada “kullanışlı yol arayanlar” ile piyasayı imha pahasına “yeni bir yol yapanlar” arasındaki kaçınılmaz cepheleşmeyi açığa çıkarıyor.

Birinciler, yani “kurtuluş için ortada bir yol kaldığını sananlar”, sol iddialarının tam tersine, ham hayal peşindedir ve “gerçekçi, ayakları yere basan” vs. siyaset önerileriyle sol içinde çok kirli bir görev üstlenmiş durumdadırlar. Böyle, olmayan yolları arayarak, bunu da “tek gerçekçi sol siyaset” diye sunarak bir çıkış bulma hesapları yapmak, tekelci kapitalizmi hafife almak olur. Daha acısı, onun hizmetine girmek olur. Kapitalizmin ömrünü uzatmak başka türlü mümkün mü?

Yeni ve mevcutlardan bağımsız bir yol kurmak zorunda olduğumuzu, bunun da kapitalist boğazlaşmanın ötesine, yani sosyalizme geçiş için en kısa yol olacağını anlatmaya çalışıyoruz. Sermaye, kültür endüstrisi üzerinden o korkunç ideolojik aygıtlarıyla, toplumu sosyalizmin dışına kolayca yönlendirebiliyor. Sadece yeni bir yolla sosyalizme acil geçiş önerenlerin, büyük krize ve korkunç boğazlaşmaya bir köktenci yanıt olma şansı var.

Yol yapmak, yani sosyalizm hedefiyle örgütlenmek, olmayan bir yolu aramaktan ve bu yolda her kirli kucağa oturmaktan çok daha gerçekçidir. Sağlıklıdır. Tutarlıdır. Üstelik çok daha kısadır. Hele kriz koşullarında ve zayıf halkalarda.

Sosyalizm için örgütlenmek ve acil bir sosyalist iktidar dışında şans yok, dedik. Krizdeki kapitalizm, toplumları ve insanını zombilere dönüştürecek, her insanın diğer insanların kurdu olduğu bir cehennem kuruyor. Bunun, bırakın bağımlı, yoksul ve zayıf halkalarda, görece zengin metropollerde bile ne boyutlar alacağını ABD'de ve Avrupa'da rahatça görebiliyoruz: Refah toplumları, emperyalist metropoller, adım adım ve demokrasi içinde insanlarını kurtlaştırıyor. Faşizan model önerileri, sağ popülizm, hızla yayılıyor. Özellikle yerli yoksullar, refah şovenizminin delirtici etkisiyle, dışarlıklı “daha yoksulların” (göçmenlerin, sığınmacıların vs.) kurdu olmayı ehven-i şer saymaya başlıyor.

Bu kriz, yol arayanların değil, yol yapanların üstesinden gelebileceği bir cehennemi kriz. “Ya sosyalizm, ya barbarlık” her zamankinden daha doğru bir söz: Lenin'i ve Ekim Devrimi'ni çok iyi anladığını söyleyemeyeceğimiz -ama elbette devrimci- Rosa Luxemburg'u sosyalizm inadına karşı kullanmak isteyen günümüz yumuşakçalarıyla aramızdaki mesafenin kapatılamaz boyutlar alması, eşyanın ve krizin tabiatına uygundur. Ölü sevicilerle biz, iki ayrı dünyayız. Başka bir âlem istiyoruz çünkü ve bunun için başka bir yol kuruyoruz.

Mevcut yolların hiçbirisi biri bizleri “bir başka âleme”, sosyalizme çıkarmaz.

Olmayan yolu arayanlar, bunun için sosyalizmi erteleyenler, her kirli kucakta siyaset yapabileceğini sananlar, ortalığı biraz kırıp dökerek ve ham hayalleri de parçalayarak harıl harıl yol inşa edenlere hep sol gerekçelerle saldırırlar ve gerçekçilik dersi verirler.

Hep kapitalizm ekerler. Biliyoruz.

Sosyalizm hayattır. Onu da biliyoruz.