Sosyalizm düşmanı cephe: AKP-CHP-MHP-HDP

Bütün bunları birleştirmek mümkün. Yani, her gelişmeyi birbirine eklemek ve toplamından bir mantık çıkarmak mümkün.

Tarih bilimi bir mantık okuma, yaşananlara bir mantık biçme sanatı da değil midir?

Herhalde öyledir.

Biz iki gelişmeyi bir arada okuyarak değerlendirmeye çalışalım: Türkiye’deki krizin yakın çevresinden farklı olmadığını ve hatta giderek derinleşen boyutlarıyla onları “solda sıfır” bile bırakacağını kabul etmeyen kalmadı. Herkes, başta da “İslamofaşist” kadrolar, kendince önlemler alıyor. Muhalefet denilen geniş kesimlerin ise sosyalizmden kaçarak bu önlemlere katkıda bulunduğunu görüyoruz. Halkımızın sosyalizmden hiç hoşlanmadığı, zaten 1989’un ardından geçen çeyrek yüzyılda bunun “küresel bir bilgelik” olduğu konusunda görüş birliği sağlanmış durumda. Solculuğu, hatta “sosyalist devrimi” bile kimseye bırakmayanlar maalesef en önde...

Bütün bu önlemleri ve bir küçük müfreze (KP) dışındaki ezici çoğunluğu birleştiren bir ortak payda var: Sosyalizmin imkânsızlığı. Bugün Türkiye muhalefeti dengesiz bir parçalanma içindedir, ama görüş birliği sağladığı bir mesele var. Özellikle özgüvenini tümüyle iyitirmiş Türkiye solunun istisnaları hariç ezici çoğunluğu sosyalizmin imkânsızlığı duygusunda (“Tabii ileride bir gün olur, ama şimdilerde pek mümkün değil gibi”) ısrarlıdır. Bir duygudur sonuçta, çok etkilidir ve “imkânsızlık düşüncesi” demek güçtür, çünkü sosyalizmden ve sınıftan kaçışla sosyalizme düşmanlık arasında artık bir sınır yoktur. Bu sınırın kalkışını düşünceyle, akılla, kavramlaştırmayla falan açıklamak çok zor. Benzetmek gibi olmasın ama, iş, katliamcı IŞİD çetelerinin iptal ettiği -elbette emperyalist- Sykes/Picot çizgilerine kadar gelip dayandı.

Bölge halklarına kan kusturan kötülüklerin zincirleme reaksiyonuna tanık oluyoruz.

Ankara’da son birkaç yıldır aynı hava hükmünü sürdürüyor: İktidardan düştükleri anda müthiş bir paralizasyon yaşayacaklarını bilen AKP kadroları ve Erdoğan siyaseti, “ABD bizim üzerimizi çizmeye başlamış olabilir, tamam, ama bu, bu coğrafyaya ABD’nin askerleriyle gelip bizi hizaya sokacağını göstermez, gelecek gücü olmadığını gördük” noktasında. Dolayısıyla kendi muhalefetini de belirleyebileceğini düşünüyor. Bu konuda elinin kolunun bağlı olmadığını görüyoruz. Sosyalizme karşı bu birleşik cephenin, sermaye için bir çare olduğu kabul edilebilir, ama bu çarenin bölgeyi ek bir kan banyosuna sokacağı da eklenmelidir.

Şöyle diyelim: Emperyalist merkezler, mesela şu sıralarda VW skandalı nedeniyle Almanya Avrupası’na ayar alıp vererek yeni rötuşlara sahne olan metropoller, çevre  -Avrupa’dan baktığımızda: Yunanistan, Bulgaristan, Balkanlar, Suriye, Irak, Ukrayna gibi-  ülkelerdeki dağılmayı, hatta yarılmayı görmek ama buralarda askeri bir önlem alamamakla malul. Beceremiyorlar. O halde dışarıdan gönderilen askerlerle değil içeriden devşirilmiş askeri güçlerle, ki bunların çete özelliği taşıması metropolleri hiç rahatsız etmez, yeni kurgular peşindedirler. Bir başka ifadeyle, “doğrudan askeri müdahale” diye özetleyebileceğimiz Hitler politikalarından farklı bir emperyalist düzenleme/denetleme fikri var ortada. Bu fikri uygulayacak iç kuvvetler gerekiyor. Var bunlar. Ortak paydaları bile var. Birbirleriyle kanlı bıçaklı bile olsalar bir arada durabiliyorlar. Ortak düşmanları var çünkü.

Bu kuvvetleri bir arada bir iktidara götürecek şey nedir?

Bunları bir arada tutan çimentoyu nasıl adlandırabiliriz?

Daha açık olsun: Siyaset eğer hasım veya düşman belirlemekten geçen bir müdahale veya eylemlilik ise, büyük krizin ortasında bir cepheyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Antikomünist AKP ile onun ruh ikizi MHP’nin ucuz ve patolojik faşizmleri tartışmaya değmez, doğru, ama sosyalizm karşıtlığında ve/veya düşmanlığında bu partilerin yalnız olduğunu nasıl düşünebiliriz? CHP ve HDP’den artık bir tür MHP halini almış Vatan Partisi’ne kadar geniş bir alana yayılan sayısız küçük sol çevre, bu “ruh dördüzlerine” (AKP-CHP-MHP-HDP) başka gerekçeler ve kanallarla destek vermese, 13 yıllık bu iktidar mümkün olabilir miydi?

Muhalefet, sosyalist iktidar mücadelesi ve talebi yoksa, sadece sermayenin koltuk değneğidir.

CHP ve HDP’nin, ama özellikle kendisine sol/sosyalist diyen geniş bir çevrenin de kabesi halini almış HDP’nin, “Türkiye ve sosyalizm” dışında hiçbir düşmanı kalmamıştır. Ortak düşman, Türkiye’de sosyalist bir kurtuluş ve yeniden kuruluş fikridir. Bu konuda sosyalist iddialı çevreleri neredeyse bire kadar kırmayı başardılar. İyi.

İyi ve Erdoğan politikalarının elini rahatlatan da budur. Demek ki, Türkiye’yi, daha doğrusu “Türkiye ve sosyalizm” düşüncesini eylem planından silmiş bir “sol muhalefetin” yardımıyla felaketimize koşuyoruz.

Sermayede oyun çok: Eğer AKP tüm cehaleti ve bayağılığıyla, işleri altüst edecek ve sermayeyi sol bir iktidar emrivakisiyle karşı karşıya bırakabilecek kadar fuzuli bir tehdit unsuruna dönüşürse, parlamentodaki sosyalizme karşı birleşik cepheyle yeni bir iktidar deneyebilir. Fakat kriz o kadar derin ki, bu ilacın derde deva olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Ellerinde başka ilaç da yok.

Bu köşede hep yazdık: Bir müfreze dışında Türkiye solu, artık sosyalizme karşı birleşik cephenin en önemli, çünkü bu büyük tahrip planına inandırıcılık katan en etkili parçasıdır. Yenik solun yeni gözdesi HDP’nin sosyalizm ve sosyalist bir Türkiye düşüncesi dışında kalıcı bir düşmanı olduğunu henüz görmedik. Kürt halkına reva görülen tarihsel haksızlıkların savunulacak yanı olmadığını en faşist Türkler bile kabul etti. Öyle ki, HDP, MHP ile ortak hükümete  hazır olduklarını bildirdi, AKP ile de zaten hükümet kurdu. Bu nedenle, bu sosyalizme karşı birleşik cephe, Türkiye’nin kırılmasını da içerecek kadar derin yan zayiatlara neden olabilecek bir makul iktidar adayıdır.

Türkiye ve sosyalizmin bir arada anılamayacağını, böyle bir şeyin zaten mümkün olmadığını düşünen pek bir sosyalist çevreler ile sosyalizmin yeminli/kanlı düşmalarını işte bu duygu -düşünce değil, içgüdü- birleştiriyor.

Israrla Türkiye’nin felaketten kurtulması ve toplumsal bir kurtuluş yaşamasının sadece sosyalist yönelişli bir hükümetle mümkün olduğunu, bunun da somut bir eylem planı içerdiğini ilan eden bizler, “küçük müfreze”, her şeyi bilerek yola çıktık.

Göreceğiz. CHP ve HDP kadrolarının, tabanla zaman içinde önemli sürtüşmeleri tetikleyecek ve  felaketimizin sahne almasıyla birlikte somutluk kazanacak bu ısrarının, sosyalizm düşmanlığını ittifak sayanların/sananların bu coğrafyaya neler getireceğini göreceğiz. Ama biz “sosyalizme karşı birleşik cephenin” marifetlerini önceden göstermeyi de siyaset sayıyoruz.

Cephe politikalarına geldik. Cephesiz devrim olmaz. Peki. Ama karşıdevrim de bir devrimdir ve biz cephesiz karşıdevrim olmadığını 13 yıldır görüyoruz, değişen cephe politikalarına “solun” desteğini de görüyoruz. Devrimimiz zor yolda. Biliyoruz.

 Ama şunu da biliyoruz: Çok değil iki  yıl önce Haziran İsyanı, bir ülkenin ve halkın üç gün içinde neredeyse kökünden değişebileceğini gösterdi. Bu dönüşüm, altüst oluş, 24 saate de sığabilir. Küçümsenen müfrezeler orduya, ordular, partiler, parlamentolar ise bir anda kaçak çetelere dönüşebilir. Kapitalizmin krizi şaşırtıcı bir hız ve acımasızlıkla işlemeyi sürdürüyor.