Sadece kara kedi mi?

Neresinden bakılırsa bakılsın, Erdoğan baskı rejiminin çevresindeki çemberin çok daraldığını görüyoruz.

Görmüyor muyuz?

Bu daralan çemberi görüp sevindirik olanlar arasında, mesela Washington-Berlin-(biraz da)Paris hattına bir iktidar değişiminden yana müdahale çağrısında bulunanlar var. Bazıları kendisini solcu diye satmaya da çalışıyor. Elbette bizim çok dışımızda bir ruh hali. Ama faşist uygulamaları artık gözden kaçmayacak kadar alenileşen bir iktidarın, dışarıdaki sermaye grupları nezdindeki itibarının iyice zedelendiğini, hatta raf ömrünü tamamladığını görmeyecek kadar da saf değiliz. Hani şu ünlü “Özgürlükçüyüz ama salak değiliz!” vecizesinin sahibi Melih Pekdemir’in yolundan giderek söylersek, tüccar imamlar koalisyonunun suyunun ısındığını görmeyecek kadar kör değiliz. Sonuçta, sermaye içi sürtüşmelere göz kapamak devrimcilik değildir. Bu, en az sermayenin şu veya kesimine bel bağlamak kadar affedilmez bir ihmalkârlık olur. Ancak...

Ancak, mesele şu: Almanya ve Avrupa’nın en büyük yayın gruplarından birinin, hatta bazı açılardan birincisinin, yönetim kurulu başkanının, dün gazetesi Die Welt’te yayımladığı açık mektup, son derece anlamlıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hijyenik siyasette neredeyse ağza alınmayacak saptamalarla resmen döven Alman yayıncı, daha doğrusu büyük sermayedar Mathias Döpfner, mizahçı Jan Böhmermann olayı nedeniyle,  Erdoğan’a bayrak açtıklarını ilan etti. Böyle bir ihtiyaç duydu. Üstelik bunu, muhtemelen Ankara’nın Böhmermann hakkında dava açılması Berlin’e başvuruda bulunduğu bilgisini aldıktan sonra yaptı. Ya da Ankara’nın Böhmermann’a dava açılması talebinin geleceğinden emin olduğu için yaptı. Her neyse...

İyi de, neden?

“Onlar getirdiler, onlar uğraşsınlar!” veya “Yesinler birbirlerini!” diyenler çıkabilir. Kazın ayağı öyle değil. Sahne değişiyor, ancak o dönüşümleri ve yeni olasılıkları göz önünde tutarak bağımsız sol bir yol kurgulanabilir. Tabii her durumda şu veya bu sermaye grubundan destek dilenmeyi, şu veya bu emperyal başkentten müdahale beklemeyi, siyasi geleceğini o odaklara bağlamayı reddederek... O odaklardan tamamen bağımsız bir güç kimliğiyle ve mevcut koordinatlardaki sıçramaların bizim yolumuza etkisini gözden kaçırmaksızın...  

Berlin’deki siyaset sınıfında ve Avrupa’nın “jeoekonomik gücü” Alman sermayesinde bir tedirginlik büyümediğini kim iddia edebilir? Türkiye’nin kaotik bir cehenneme dönüşmesi halinde, Anadolu coğrafyasındaki fırtınaların tüm sonuçlarıyla Almanya üzerinde de patlayacağını hepsi biliyor.

Erdoğan rejiminin ağır baskısı nedeniyle Türkiye’de iplerin tamamen elden kaçırılması ve yüksek yoğunluklu nihai bir içsavaşın patlaması halinde, sadece geleneksel pazarlar -geçici de olsa- bir kapanma yaşamakla kalmayacak, Almanya ve yakın komşularının kapılarına en az 6-8 milyon mülteci dayanacaktır. Bu, uçuk bir akıl yürütme değil. Çekmecelerde bekleyen projeksiyonlarda mutlaka yeri olan bir beklenti.

Sadece bu olsa, yine iyi.

Muhtemelen bu kitle Türkiye’deki içsavaşı, aynen Almanya ve Orta Avrupa toprakları üzerinde de sürdürecektir.

Asıl korku bu.

O nedenle, daha önce yine bu gazetede yazdık, Ankara’daki bir Sisi iktidarına, Washington zaten olumsuz bakmaz, ama AB hegemonunun da Türk bir Sisi’ye fazla itirazı olacağını düşünmeyenler haklıdır. Mutasavver Türk Sisi’nin Kürt sorununda eski Evren çizgisini biraz esneteceğine ise kesin gözüyle bakılıyor olmalıdır. Sinyaller bu yönde.

Nasıl bir Ankara mı?

Tüm uyarılara rağmen, bir Alman mizah yazarı ve televizyon sunucusunun “Türk cumhurbaşkanına hakaret ettiği” gerekçesiyle Alman mahkemelerine çıkarılması için Berlin Büyükelçiliği üzerinden Merkel hükümetine başvuruda bulunabilen bir maceracılığa, neyi ne kadar anlatabilirler? Bu başvuruyu kabul eden bir Merkel yönetimi bir süre sonra AB’de yalnızlaşır. Ne popülist yeni sağ ne de eski liberaller... Hele sol liberalleri kimse tutamaz. Angela Merkel gerçekten çok zor durumda: Resmen “Erdoğan’a yaltaklandığı ve teslim olduğu” damgasıyla dolaşıyor. Hiç şansı kalmadı.

Demek ki, hesaba gelmez cahil imamlar, her şeyi altüst edebilirler Alman elitlerinin gözünde.

Geçici özet olsun: Pazar günü Almanya ve Avrupa’nın en büyük ve en etkili yayın grubunun başındaki adam, açık mektup yayımlayarak, Türk siyasetini ve Türkiye Cumhurbaşkanı’nı yerden yere vuruyorsa, bu çok ciddi bir işarettir. Galiba Avrupa elitleri, Avrupa ve Alman siyaset sınıfları, “Bu adamlar bütün hesaplarımızı altüst edecek kadar cahil, maceracı ve saldırgan, bunlardan yana çıkmak işleri Almanya içinde de karıştırabilir” duygusuyla hareket etmeye başladılar.

İlk izlenimler “bu şekil”; çember de böyle.