Referandum ellerinde patladı

Referandumun belirsiz sonucunu nasıl yorumlamalı?

Sonun başlangıcı, evet. Ama nihai perdenin ne zaman inmeye başlayacağını hiçbirimiz bilmiyoruz.

Her durumda, şu yaşananlara iki yüze sahip bir “malumu ilam” diyebiliriz. Birinci yüz: Türkiye iki parçaya ayrılmış durumda. Bundan pek fazla korkanlar var, onlar devam etsinler. Bizim gibiler için kesinlikle korkulacak bir şey değil. Sonuçta “Halkın yarısı, İslamcı hırsızlara ve barbarlara, yani bir tiranlığa kafa tutmaya hazırlandığı yolunda açık sinyaller yaymaya başladı” diye okuyabiliriz bu sonuçları.

İkinci yüz ise Batı: Washington olsun, Brüksel, daha doğrusu Berlin-Paris hattı olsun, Ankara’daki kabile devleti maskaralıklarını, sahnedeki İslamcı bayağılıkları fazla ciddiye alamayacaklarını ihsas ve hatta kısmen de ilan ettiler. Bekleyecekler yani. Bakacaklar.

Neyi mi?

Türkiye’nin nasıl yönetilemeyeceğini...

Ankara’nın hiçbir hesabı tutmaz bundan böyle. Artık ikiye bölünmüş ülkenin bir yarısı, tiranlığa veya “çöküşe kilitlenmiş” İslamcı mafya devletine karşı daha militan önlemlere sıcak bakmaya hazırlanıyor. Cumhuriyetçilerin tabanı genişliyor. Peki, sokağa çıkarlar mı? Halk, bunun için gerekli örgütlenme adımlarını atar mı?

En azından, Türkiye’nin artık eskisi gibi yürüyemeyeceğini görenlerin sayısı arttı. Örnek verelim: Şu haliyle Evet’in, CHP tabanıyla tavanı arasındaki mesafeyi tehlikeli biçimde kanırttığını biz buradan bile duyabiliyoruz. Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği zihniyet, içeride ağır bir darbe alabilir. Bu, İslamcı tiranların en korktuğu şeylerden biri. Bize göre ise, böyle bir sonuç, ancak sosyalist ve devrimci hareketin belli mesafeleri alması ve belli noktalarda örgütlenmesinden sonra elde edilebilir. TKP’in açıklamalarının ciddiye alınmasında, devrimci kalmak isteyenler açısından yarar var. Neyse...

CHP’ye bir biçimde el koymuş ve AKP’nin 15 yıllık yedek gücü denebilecek kadroların bundan sonra ayakta durmaları, yerleştikleri yerlerde kalmaları ve partilerinin tekliğini korumaları çok zor.

Erdoğan, sırf bu nedenle bile seçim sonuçlarının gözden geçirilmesini ve referandumun yenilenmesini sineye çekebilir. Bu CHP yönetimi giderse, AKP’nin çöküşü hızlanabilir çünkü.

“Türkiye iki parça” demiştik.

Diğer koruyucu yarı parça, her durumda sessiz ve korkak “çoğunluk” veya “sinik yüzde 50”den oluşuyor. İslamcı Ankara’nın militanları, bu sessiz çoğunluk veya yüzde 50’nin etkin olamayacağını iyi biliyor, o nedenle galiba, yıllardır milis güçleri örgütlemeyi öne aldılar. Adamlar, İslamcı mafya tiranlığını, kendi milis/polis/ordu örgütlenmeleriyle korumaya mahkûmlar. Çünkü her an azalabilecek o “sessiz yüzde 50”ye güvenerek, rejim falan kuramayacaklarını Ankara’nın despotları çok iyi biliyor. O halde? Cephelerin birbirine çarpmaması mümkün değil yakın bir gelecekte.

Kaldı ki, bir de dışarısı var.

İçerideki bu çıkışsızlığı, dışarıdaki güvensizlik pekiştiriyor. Avrupa Almanyası, böyle bir Türkiye’nin önünün kapalı ve sorunlarının da bulaşıcı, örneğin Alman iç politikasını sarsıcı olduğunu gördü.

O nedenle referandum akşamı Berlin’den gelen ilk tepkiler, “Bir görelim bakalım, bu iş bizi zorlamadan nereye gider?” sorusunda odaklandı. Böyle yorumlanabilir. Bu tabloda asıl sorun şu: Berlin’in açık bir kuşku ve mesafe koyarak baktığı bir iktidara, bir rejim düşürmesine, kapitalizm içi bir maceracılığa, fazla bir ömür biçilemez. Berlin’in desteklemediği bir ortamda, tornavida bile üretemeyecek durumdaki bir ülkenin yakın geleceği belirsizlik içinde demektir.

Erdoğan’ın tabansız kapitalist rejim düşürmesi, eğer Almanya Avrupası’nı da etkileyecek şekilde toplumsal kaosu tetiklerse, bu, krizlerden kurtulamayan Avrupa Birliği’nin kabullenebileceği bir şey olmaz. Maceracı ve özel mülkiyet gasplarını bile siyaset sanan mafya kafalı her İslamcı’yı, eğer yeni güvenlik önlemleriyle bir denetime tabi tutamazlarsa, er ya da geç indirirler.

Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel referandum sonrasında “Şiddetli seçim kavgasının bizde de nihayet bitmesi iyi oldu” diye açıklama yaptı. Eski Avrupa Parlamentosu Başkanı ve SPD Genel Başkanı Martin Schulz, referandum sonuçlarının “Türkiye’nin Erdoğan demek olmadığını gösterdiğine” dikkat çekti. Asıl önemlisi, Angela Merkel’in sağ kolu konumundaki Başbakanlık Müsteşarı Peter Altmaier, AGİT ve Avrupa Konseyinin referandum süreciyle ilgili raporlarını bekleyeceklerini bildirdi.

“Ey Avrupa!” diye bağırmalar boşuna değil yani. Dış çember çok daraldı.

Bunlar “onların” sorunları.

Bizim bakışımız biraz farklı: Bundan sonra her şey Türkiye devrimci hareketinin ferasetine kalmış görünüyor. Kendisini solcu sananların bile sandık hezeyanıyla görmek istemediği bir fırtına tablosunun unsurlarıyız artık. Bu referandumun bir aldatmaca ve üçkağıt olduğuna sadece toplumun devrimci kesimleri değil, artık halkın en az yarısı ve hatta daha fazlası da inanıyor. Bu kuşku, kapitalizmin rıza gıdasını fena zehirler. İslamcı Ankara ve dışarıdaki -kaldıysa eğer- az sayıdaki destekçisi, 1917’nin 100’üncü yılında, bir içgüdüyle, asıl bundan korkuyor.

Yeni bir cumhuriyet kurulmazsa, bu toprakları korkunç zamanlar bekliyor. Halk, bu sahneyi görmeye başladığını dün gösterdi. Bu, yeni durumun yeni bir yüzüdür. Tarzan gerçekten çok zor durumda...