Münih’in özeti: Gemilerde yangın var!

Hafta sonundaki bir militarist konferans, ki gelenekseldir, muktedirlerin, hegemonların, efendilerin vs. birbirlerine “kafa göz girmeye başladığını” gösterdi. Sadece bizde değil, dünyada da kriz iklimi yayılıyor.

Başka türlü ve Türkiye’ye bakarak söylemeye çalışalım: Bizdeki İslamcı muktedirler çok küstah da, onların içerideki laik muarızları pek mi matah? “Yahu aynı gemideyiz, yanıyoruz işte” diye bağrışıp duruyorlar, biz ise, aramızdan çıkıp böyle durumlarda hemen “demokrat” güç sahiplerinin, laik sermayenin kucağına oturanlara pek de şaşırmadan, “Biz sizinle niye aynı gemide olalım? Geminiz umurumuzda değil, batsın, beter olsun, ama ortalığı yakacaksınız, emekçi insanlar zarar görecek, o yüzden geminizin zararsız ziyansız batması için sosyalist devrimle önlem almamız gerek” diye yanıt vermeye çalışıyoruz. 

Aynı gemide değiliz, doğru. Gemileri batmalı, evet.

Ama coğrafya yanıyor. Bağımlı ülkeler, yoksullar yanıyor. 

Bu arada zenginler de birbirine fena giriyor. Anlaşıldı ki, sorun büyük. Kriz büyük ve yayılıyor. 

İşte 55’inci Münih Güvenlik Konferansı, emperyalist merkezlerde durumun vahim olduğunu bir kez daha açığa çıkardı. Yani sadece İslamcı Ankara değil, onun emperyalist merkezlerdeki eski destekçileri ve yeni muhalifleri de zor durumda. Eski düzenin yıkıldığı, ama yenisinin bir türlü kurulamadığı itiraf ediliyor. Bizdeki kaosun bir versiyonu işte. Ya da bizdeki kaos, dışarıdakinin bir versiyonu... 

Demek ki, sadece bizde ve benzerlerimizde kriz yok, merkezde ve kasalarından paralar fışkıran güçlü devletlerde de kriz var. Rusya ve Çin dünya sisteminin sorunlu unsurlarıydı, şimdi Almanya ile ABD de birbirine daha bir sıkı girmeye başladı. Fransa ve İtalya’nın Almanya karşısındaki sinirliliği derinleşiyor. Polonya ve Macaristan’ın Berlin düşmanlığı ayan beyan ortada. ABD Ticaret Bakanlığı, Alman otomobil endüstrisini ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit olarak görüyor; daha ne desinler? Angela Merkel, “Nord Stream 2”yi savunurken Rus gaz moleküllerinin, hangi hattan taşınırsa taşınsın, Rus gaz molekülü kalacağını anlatmaya çalışıyor. Berlin, Paris’le el ele bir Avrupa ordusu kurmaya çalışıyor. Birbirlerini eziyorlar. Sermayenin dostluğu böyledir: Sevişirken bile birbirlerini boğazlıyorlar, burunlarını kırıyorlar, kan revan içinde kalıyorlar. “Sermaye sermayenin kurdudur, kurtlukta da düşeni yemek kanundur” böyle bir şey. Sermayenin gemisinde yangın eksik olmuyor. 

Dünya emperyalist-kapitalist sistemi (“emperyalist piramit”) içinde kendilerine bir yer bulmaya çalışan Rusya ile Çin’e karşı Batı merkezli tepkilerin pek şansı yok. Ama Moskova ve Pekin’in de bir yere kadar şansı var. Çok kutuplu dünya masalı, daha doğrusu böyle çok kutuplu bir dünyada barışın sağlanacağı masalı ısıtılmaya çalışılıyor. Bir şey kesin. Münih’teki kirli militarist konferansın 55’incisinde Batı kampındaki kırılma açıkça, tüm dünyanın gözü önünde yaşandı. Böyle tuhaf bir “çok kutupluluk hali” ortaya çıktı. 

Sorun, bu çok kutupluluktan bir düzen çıkmaması.

Görülüyor zaten. 

Avrupa’nın “jeoekonomik gücü”, bir diğer deyişle “ekonomik dev” Berlin, Trump’tan rahatsızlığını dünyalara bildireli çok oldu. Tamam, Almanya genel hatlarıyla ABD’nin yanında yer alıyor. Fakat sosyalizmden arta kalan veya Soğuk Savaş sonrası bir dünyada artık tek bir süper güç olmadığının bilinciyle de eşitler arasında kendi payına düşenleri kaptırmamaya çalışıyor. O nedenle karşıtlıklar, çekişmeler ve tehlikeli sürtüşmelerin biri bitmeden diğeri başlıyor. 

Böyle bir ortamda, Berlin’in Rusya’dan doğrudan enerji almasını sağlayan “Kuzey Akımı 2” hattına kıskançlıkla sahip çıkması, Alman sermayesinin bu projeyle ele geçireceği ek gücü elinden çıkarmama tilkiliğine bağlanabilir. Ancak ondan daha önemlisi, böylece, Washington’a da gerileyen sınırlarının gösterilmiş olmasıdır. Münih’te dünyanın artık çok kutuplu ve sarsak yapılarla ayakta durmaya çalışan bir dünya olduğu Merkel’in ağzından ve Trump resmen refüze edilerek duyuruldu. Konferansta Angela Merkel’e alkış tufanı kadar Donald Trump’ın mesajına ve yardımcısına gösterilen soğukluk ve hatta alkışsızlık da birer mesajdı. Dedik ya, bunların ittifakı bile kanlı olur, birbirlerini sakatlayarak işbirliği yaparlar. Sermayenin yasası... 

Münih’te hafta sonunda, emperyalist merkezlerde de yangın olduğu ilan edilmiş sayılmalıdır. Metropollerin birbirlerine doğrudan girişmeyecekleri, bu çekişmelerin finansmanını Türkiye türünden coğrafyaları talan ederek sağlayacakları anlaşılıyor. Krizdeki bölgelerde yeni içsavaşların çıkmaması mucize olacaktır. Türkiye’nin parça parça edilmesi, Türk sermayesinde bazı gemilerin batması, işin olağan seyri içinde sayılmalıdır. 

Ama zengin mutfakları da tıkanmalar yaşıyor. 

Peki, dünya sistemi, bu çok kutupluluğu kabullenebilir mi? Ortada bir çaresizlik yok mu? 

İslamcı Ankara kaos ekti, biçiyor, iyi de bunların Batılı ağababaları başka bir şey mi ekti, kaos ektiler, kendi aralarında da onu biçecekler. 

“Bu kaosun finansması bizimkilerin sırtından çıkacak”, dedik. Bunu engellemenin tek yolu, sosyalizmi yegâne tehdit olarak örgütlemek. Yoksa bu enkazın altından, sermayenin şu veya bu kesimine, sosyal demokrasinin şu veya bu versiyonuna siftinerek kalkmak mümkün değil. Uşaklığın sonu mu var? 

“Çok zor” diyecektir solculuk taslayarak sosyalizmi ertelemeye pek meraklı olan bazıları. Oysa Münih’teki konferansın açığa çıkardığı kaotik yapı o kadar açık ki. “Görmüyor musunuz, efendiler birbirlerine girmiş durumda ve dünyanın çivisi çıktı, kriz iklimi sertleşiyor, güçleri kalmadı, bizdeki bir sosyalizme müdahale edecek güçleri kalmayacak bu gidişle” diye yanıt verebiliriz. 

Sosyalizmsiz bir bardak su bile içilemeyecek artık. Hep söylüyoruz.