Kürt kuşatması?

Şunu sorabiliriz: Bir anda kenara itileveren Başbakan Davutoğlu’nun acaba Batı’da hiç mi karşılığı yok? Ya da bağlantısı yok? Yani bu bilim dışı “küçük üniversite memurunun” veya cahil imam türevinin, bir politikacı olarak AB’de hiçbir korumasının bulunmadığı iddia edilebilir mi? “Koruması” dediysek: Ona bir biçimde yatırım yapmış olan çevrelerden söz ediyoruz. Yoksa hazreti doğrudan maaşa bağlamamış olmaları mümkündür. Yine de, bu apar topar gidişi kendisine yönelik bir eylem olarak algılayacak herhangi bir emperyalist başkent veya o başkentin siyaset sınıfı ya da o sınıfın bası kesimleri, illa ki vardır.

Batı’nın, her şeye Erdoğan’ın gözlükleriyle baktığını düşünemeyiz. Şu anda bile tozu dumana katıyorlar. AB’de ve Almanya’da Başbakan Merkel’i bir tokatlamadıkları kaldı Erdoğan Ankara’sıyla yaptığı “ahlaksız anlaşma” yüzünden. Kadın insan içine çıkamaz oldu.

Davutoğlu’nun gidişi yankısız kalamaz.

Ama biz daha başka bir şey söylemek istiyoruz. İçeriye bakıp bir şey söylemek istiyoruz.

Bu “şimdiden sabık” başbakan ve kafadarları, Erdoğan’ın denetiminde bir şey yaptılar: Kışkırttıkları Suriye savaşından kaçan 3 milyona yakın Arap’ı Türkiye’ye, özellikle de güneydoğuyu kuşatan bir bölgeye yerleştirdiler.

Bir etnik ve dinci kuşatma gerçekleştirdiler. Türkiye’nin adeta her köşesine tahrip gücü yüksek intikam bombaları yerleştirdiler.

Kimi mi kuşattılar?

“Gerekirse parlamento açarız” diye düşünen egemen Kürt siyaset sınıfını, Diyarbakır ve yakın çevresinde yoğunlaşan ve ayrılıkçı bir oluşuma yönelecek bir Kürt reaksiyonunu, ama asıl önemlisi sol bir özgürleşme hareketini, yedekteki Arap kitleleriyle, tabii bunları Türk gericiliğiyle birbirine yapıştırarak kuşatmış olmuyorlar mı?

Dinci Ankara’dan söz ediyoruz.  

Rakamlar güvenilir değil, ama her durumda 2-3 milyonluk Arapça konuşan ve Arap dünyasının İslamcı politikalarına teşne, yardakçı veya “en azından dinciliğe muhalif olmayan” büyük bir kitleden söz ediyoruz. Ortada Suriye’yi ve seküler Esad rejimini korumayı falan düşünenlerin kitlesel göçü yok herhalde. Var mı?

Ortada bir kuşatma var.

Kürt coğrafyası, Irak ve Suriye’deki uzantılarıyla birlikte ciddi bir Arap kuşatmasına alınmış bulunuyor. Türk gericiliği bunu tek başına yapamayacağını düşündüğü için, Arap savaşçıları ya da geleceğin milis adaylarını ve ailelerini de bölgeye, Türkiye’nin Kürt coğrafyasını kuşatan bölgelerine keyifle yerleştirmiş durumdadır. Değil midir?

Bu kuşatma, Türk gericiliğinin, bölgedeki Kürtlerin yeni bir devletsel oluşumunu gömemese bile onu sürekli denetim altında tutabileceği, böylece emperyalist başkentleri de sürekli bir görev duygusuyla ve meşruiyet silahıyla teçhiz edebileceği durumun adıdır. Tamam, bir yeni oluşumu engellemek artık mümkün değil. Ok yaydan çıktı. Ama denetim altında tutmaktan söz edebiliriz.

Ondan çok daha önemlisi, bu milyonlarca Suriyeli’nin diğer Müslüman mültecilerle birlikte Türkiye’nin her yerine ve her köşesine bir saatli bomba halinde yerleştirilmesi işlemidir. Bundan böyle bu ülkenin her taşının altından bir felaket çıkabilir.

“Dönülmez akşamın ufkunda bir Türkiye”de de zaten başka bir şey olmaz. Artık her türlü çağdışılıkta, her faşist-dinci operasyonda dinci Ankara kadrolarının özel bir payı vardır.

Kürt dincilerle ve tarikatlarla güçlü bir devlet kuracağını sananların dikkatine sunulur. Arap dünyasındaki Kürt imajı inanılmaz ölçüde kötüdür. Türk dünyası da ona yaklaşıyor. Kürt tahayyülü ve tasavvuru da bu düşmanlıklardan geri kalacak değil. Kimileri “daha iyi” diyecek ve “başarılı” İsrail örneğini masaya sürecektir. Herhalde öyle. İyi de bu taşlardan sadece bir kaos haritası çıkar ortaya. Bu kaosu yönetebilirler mi? Var mı o enerji?

Bize düşen, modern, laik ve sosyalist yönelişli bir Türkiye için mücadele etmektir.

Başa bağlayalım. Davutoğlu tasfiyesi yankısız kalmaz. Batı dünyasında kamuoyu için önemli liberal ve/veya liberal sol medya ortalığı çoktan toz duman içinde bıraktı bile. Kaldı ki, Erdoğan Avrupa sağı için de bir tehdit.

“Tehlikede ve tehlikeli Türkler, denetlenmesi şart olan Kürtleri, İslamcı Araplarla birlikte dizginleyebilir” hesabı ortada: Böyle bakıyorlar.

Fakat bütün bu 19’uncu yüzyıl oyunlarının 21’inci yüzyıla, sosyalizmden arta kalmış da olsa, günümüz dünyasına sıkıştırılamayacağını göremiyorlar. Göremezler.

Sonuna kadar laik, çağdaş, kapitalizme satılmış liberal demokratlarla veya liberal solla değil, gerçekten ilericilerle el ele yeni bir sol Türkiye inşa etmek zorlaşmıyor. Tamam, kolaylaşmıyor, ama zorlaşmıyor da. Bazı adımlar atabilirsek, hatta kolaylaşıyor.

Özetle: Sözünü ettiğimiz Kürt kuşatması ülkemizi bütün ek ve hesap yerlerinden patlatacak, böylece tüm bölgeyi sarsacak hareketlenmeler yaratabilecek bir operasyon. Bu krizde, bu kuşatma ve bu tasfiyelerin etkisiz kalacağı düşünülemez.

İşleri çok zor.

Dedik ya, galiba, sadece bizim bazı adımlar atmamız gerekiyor. Türk ve Kürt ilericiliğini, sosyalizm hedefli bir program temelinde, şu anda Kürt ve Türk “sol” siyasetine egemen liberalizmi açıkça tasfiye etmek üzere birleştirebiliriz. Bu, din ve etnik delirmelerin de ilacı olacaktır. Sorun, solumuzun da önemli bir kesimine sosyalizmden geri adım atarak sonuç alabileceğini sananların egemen olması. Etkili bir gölge bu.

Artık sosyalizmsiz hiçbir makul adım atılamaz. Sosyalizm düşmanlarıyla da sosyalizmi hedefleyen bir proje gerçekleştirilemez. İşimizin zorluğu, gölgemizin üzerinden atlayıp atlayamayacağımızda...