Küçülecekler!

Sadece Türkiye’nin ve yakın çevresinin, örneğin hakkında -komşumuz olmasına rağmen, maalesef- hiçbir şey bilmediğimiz ama fokur fokur kaynadığı belli Bulgaristan’ın ve herkesin malumu Yunanistan’ın değil, neredeyse tüm Avrupa’nın kriz yaşadığı bir zamanda, dünya sistemindeki sıralamanın değişmemesi mümkün olabilir mi?

Mümkün olursa, bunun ne gibi öldürücü yan etkileri ortaya çıkar?

Başka türlü söylemiş olalım: Türkiye’deki gerici iktidar ve o iktidarın tamamlayıcı parçaları olarak iki sosyal demokrat parti, CHP ve HDP, acaba küresel düzeydeki bir dönüşümün gizli veya açık darbelerinden muaf kalabilir mi? O dağılmanın izdüşümünü hiç mi yaşamazlar?

Mümkündür.

Dünya Bankası verileri, 2013 itibariyle ünlü G7’deki ülkelerin bazılarının o grup içinde tutulmaması gerektiğini gösteriyordu. Yani, ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Kanada’dan oluşan G7 tablosu, eğer ülkelerin dolar cinsinden ekonomik performanslarına göre bir sıralama yapılsaydı, Çin ve Brezilya’yı içermek, İtalya ve Kanada’yı kusmak zorunda kalacaktı. Ama bunlardan daha önemlisi, Dünya Bankası verileriyle satın alma paritesine göre yapılan 2013 GSYİH sıralamasında ABD’nin 16,7 trilyon dolar olan milli gelirini, hemen ardından 16.1 trilyon dolarla Çin’in, onu da üçüncü sırada 6.7 trilyon dolar ile Hindistan’ın izlemesidir. Tabii gerisi de var.

Ortada sanal bir denge, yani reel bir dengesizlik ve anlamsızlık var.

Dünya dengeleri gerçekten de korkunç bir hızla değişiyor: Yeryüzünün en büyük ekonomik güce sahip ülkeler sıralaması, eğer satın alma gücüne, yani ülkeler arası fiyat düzeylerindeki farklılıkları ortadan kaldıran sisteme göre tablolaştırılsaydı, bu liste günümüz G7’sinden sadece ABD, Japonya ve Almanya’yı içerecekti. Tablodaki yeni konuklar Çin, Hindistan, Rusya ve Brezilya olacaktı.

ABD’nin acımasız askeri gücüne dayanarak bu tuhaflığı, bir başka ifadeyle, postal ve silahla aslında karşılığı olmayan para birimi doları daha ne kadar süre dünya ülkelerine kabul ettireceğini, dolayısıyla dünya liderliğini de daha ne kadar taşıyacağını bilemiyoruz. Ama her geçen günün bu dengesizlik üzerinde yeni dengesizlikler tetiklediğini biliyoruz. Misal: Türkiye ve yakın çevresinin, bu küresel dengesizliği bölgesel düzlemde yeniden ve yeniden ürettiği çok açık.

Dengesizlikler sadece dünya ekonomik güçler sıralamasında değil, ABD’nin sanayi altyapısının yetersizliğine rağmen, ekonomik gücüyle çok orantısız bir askeri güce ve kültür endüstrisine sahip olmasında ve tersi: Diğer büyük ekonomilerin de gerçek güçleriyle son derece orantısız küçüklükte askeri ve kültürel ağırlıklar oluşturmaları.

Bunlar, elbette küresel dengesizliğin kaynağıdır. Ancak bu durumun, etkisiz ve/veya izdüşümsüz kalması nasıl mümkün olabilir?

Eşitsiz güçler dağılımı, dünya sisteminde artık çatışmasız gün geçmesine izin vermiyor. Belki o nedenle Papa bile taksit taksit bir dünya savaşından, Üçüncü Dünya Savaşı’ndan geçtiğimizi düşünebiliyor.

Bu dengesizliğin Türkiye özelinde ve yakın yerel çevresiyle el ele sürekli yeniden üretilmediğini söyleyemeyiz. Türkiye’de iktidarın elinde biriken güçle, muhalefetin, daha doğrusu onun tamamlayıcı parçaları Türk ve Kürt sosyal demokrat gericiliğinin elinde biriken güçlerin uygun bir altyapı üzerinde yükseldiğini kimse iddia edemez. Eşitsiz ve aşırı belirlenmiş bir güçler dağılımında yaşıyor, sadece AKP diktasının değil, mafya tipi siyasi çeteler elinde tutsak kalmış parlamenter muhalefetin de bir siyasal körleşme sürecinden geçtiğine tanık oluyoruz. Debeleniyoruz.

Balık baştan ve sondan aynı anda kokuyor adeta ve bir tek sosyalist hükümet kurma inadını satışa çıkarmayan komünistlerin dedikleri çıkıyor.

Bu küresel dengesizliğin ve altyapı orantısızlıklarının Türkiye siyasetine nasıl yansıdığını görmek isteyenler, AKP  diktatörlüğünün sözde muhaliflerine bakarak büyük resmi görebilir. Orta yerde çatırdayan bir AB, yeni yükselen ama ne yapacağı belirsiz bir BRICS, krizden çıkamayan ve küçülmeyi arayan bir Avro Bölgesi varken, dijital teknoloji dışında liderliğine yakışır bir sınai altyapısı olmadığı konusunda görüş birliğine varılmış ABD eğer hâlâ “liderliğini” sürdürebiliyorsa, çöken Türkiye’de AKP baskısı altında şaşkına dönmüş “sol muhalefetin” CHP ile HDP’nin kucağında çare araması şaşırtıcı değildir.

Sermayenin istediği bir göz, Allah vermiş iki göz...

Peki, eğer böyle yansımalar varsa, bir başka şeyin eli kulağında değil midir? Yani Avrupa’da eski sosyal demokrat partiler patır patır dökülecek, silinecek, yerlerini alan yeni oyuncaklar (Syriza, Podemos vs.) iktidara oynamaya başlayacak, ama bu eski sosyal demokratların Türkiye’deki emsalleri kaya gibi aynı yerde kalacak... CHP ve HDP aynı yerde duracak.

Olacak şey değil.  

Deprem bunları da vurdu, farkında değiller. Küçülmeleri, yeni parçalanmalar yaşamaları  kimseyi şaşırtmaz. Göreceğiz.