İslamcılık morfini: Made in Germany

Osman Çutsay'ın “İslamcılık morfini: Made in Germany” başlıklı yazısı 14 Şubat 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Avrupa Almanyası veya Almanya Avrupası, kapısının önündeki Arap dünyasında yaşanan çalkantıların üstesinden “İslamcı Türkiye” modeliyle gelebileceğini düşünüyor. Sinyaller o yönde. 100 yıl önce ve 100 yıl sonra, benzer noktalardayız...

Şu ya da bu renkte İslamcı şebekelerin eline düşmüş Türkiye’nin, daha doğrusu bitirilmiş “birinci” ve hararetli bir kuruluş sürecindeki “ikinci” cumhuriyetin rahatsız ettiği herhangi bir Batı demokrasisine de rastlayamazsınız. Yok.

Türkiye, bundan böyle nihai bitişini İslamcı politikalar eşliğinde yaşayacak bir kaderin adıdır ve burada büyük usta, Batı’dır. “İflah olmaz solcuların” diliyle söylersek, emperyalizmdir. Emperyalizm, özellikle de Avrupa Birliği (“Avrupa Almanyası”), Türkiye’yi son 10 yılda eskinin devamı fakat yine de yeni bir kalıba sokmayı başardı. İç dinamikleri öne çıkararak söyleyelim. Berlin, 12 Eylül’de Bonn’un yaptığını yaptı: Ankara’nın yeni bir gericilik formuna girme hevesine koltuk çıktı. Gerici Türkiye artık modeldir.

Fakat bu modelin kalıcı olması güç. Sadece Batı demokrasisini insanlığın nihai aşaması olarak kutsayanlar böyle bir iyimserlik içinde olabilirler. Kan ekildiği ve yeni yaralar açılacağı kesin. Parçacıklar siyaseti yürürlüktedir ve bu Türkiye’nin kırpılacağı kesindir demek ki, morfin lazım. Morfin, her rengiyle milliyetçilik ve İslamcılık’tır.

Avrupa’nın İslam kapısında, Türkiye’yi içerecek şekilde, çoktandır bir model deniyor Berlin. ABD’yle birlikte. Arap Baharı’nı başından beri belirleyen İslamcı güçlerle iyi ilişkiler kurabilmiş Almanya, ABD’nin itilip kakıldığı bir tarih ve coğrafyaya yerleşiyor. Kendi içinde de kararlı. Örneğin, Türkiye modelinin Berlin’den aldığı destek, siyasetler üstü bir destektir: Tayyip Erdoğan ve Cemaat hayranlığında, “sosyal demokrat” bir başbakan veya onun “yeşil” yardımcısı, Gerhard Schröder ve Joschka Fischer ile muhafazakar Angela Merkel ve arkadaşları arasında nitel bir fark yoktur. Hatta Erdoğancılık bahsinde sağcı Merkel’in “solcu” Schröder-Fischer hırsından daha mesafeli olduğu bile söylenebilir.

Batı, Türkiye ve Arap dünyasını bundan böyle denetimli bir İslamcılıkla yönetebileceğini iyi biliyor. Avrupa Almanyası, bu konuda tecrübelidir. İslam ve İslamcılık, Avrupa emperyalizmi için bir istikrar çıpası artık. Ancak bu istikrarın bölge halkları için sürekli kanırtılan bir hançer olduğunu eklemeye herhalde gerek yok. Hançer varsa, morfin de olur.

Şu noktaya geldik: Bir süre öncesine kadar, İran’a bakarak, Türkiye’nin de ya İslamcılık ya da sosyalizmle bütünlüğünü koruyabileceği belki söylenebilirdi. Bu benzerlik tarihe karıştı. AKP diktatörlüğü İslamcılığın Türkiye’de böyle bir gücü olamayacağını kanıtladı. Türkiye, kuruluşunu kuzeyindeki sosyalist kuruluşa borçluydu, eğer devam etmek istiyorsa, kendi içinden sosyalist bir hükümet çıkarması gerekiyor.

İslamcılık, Türkiye’nin parçalara ayrılmasında ve robotlaşmış insanların acılarına rağmen sorun çıkarmamasında, etkili bir morfin olarak hizmettedir. Berlin, rahatsız değil. Hatta ipler büyük ölçüde elinde.