İktidarsız solun ceset krokisi

Osman Çutsay'ın “İktidarsız solun ceset krokisi” başlıklı yazısı 2 Mayıs Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Sol, muhalefetmiş öyle deniyor. 1 Mayıs geçti hazır, soralım: Öyle mi? Sol, muhalefet mi demek gerçekten?

Değil. Avrupa işçi hareketinin, Avrupa sosyalizminin temel yenilgisi de bu kavramlaştırmaya sığdırılabilir aslında. Sol, muhalefet olma veya olabilme niteliğiyle tanımlandığı andan itibaren, varlık nedenini kaybetmiş demektir. Kavramlar çerçevesinde de verilen bir savaş bu. Çünkü eski kavramlarla, eski sol tanımlarla ya da solun eski tanımlarıyla hiçbir yere varamayacağımızı biliyoruz.

Sosyalizmi gerçekleştirecek sol, ancak iktidara yürüyüşü ile, bu iktidar hırsı ve niteliğiyle tanımlanabilirse, kendi solluğunu, sosyalistliğini topluma kabul ettirebilir. Yani, sadece muhalefetle, olsa olsa sermaye iktidarının oyuncağı veya arzulu bir kölesi olur. O zaman?

O zaman, şu: Muhalif kimlik veya muhalefet çizgisi, solun iktidar yürüyüşünün toplum üzerindeki izdüşümüdür. Bir yan ürün veya türevdir. Sanaldır. İşçilerin bir araya gelmesi ve memnuniyetsizliğini kitlesel olarak duyurmasının, sermayeyi tehdit edecek ne yanı olabilir ki? Sadece çalışan sınıfların iktidar talebi ve kendi sosyalizm projelerini topluma anlatmaya başlaması ve bu noktada toplumdan olumlu tepki alması, onu sermaye veya kapitalizm için bir tehdit unsuruna dönüştürür.

Galiba artık eski denklemi geri çevirme zamanı gelmiş bulunuyor: Önce muhalefet oradan da iktidar olunmuyor. Demokrasiden sosyalizme geçilmiyor tersi oluyor. Dolayısıyla, iktidara yürüyenlerin bu etkinliğini, egemenler, “muhalefet damgası” basarak etkisizleştirmeye çalışıyor. Bu damgayla da mücadele etmesi gereken sol, sadece ve sadece sosyalizm için iktidar yolu veya iktidar yürüyüşüyle tanımlanabilir. Diğer tüm kavramsallaştırmalar, bu ana tanımın yansımaları veya yan ürünleri olursa bir değer taşıyabiliyor.

Fakat Türkiye’ye özgü bir sorunla karşı karşıya değiliz. Sosyalizm projesini anlatmayan, sosyalizmi her ayrıntısıyla toplumun gündemine sokamayan ve bir iktidar yürüyüşü içinde siyasal iktidarı alıp sosyalizm tasarımını somut bir enerji merkezine dönüştüremeyen, kendisine “muhalif” türü isimler verilmesine itiraz edemeyen bir soldan, hiçbir şey çıkmaz.

İşte Batı Avrupa’da dün, yine milyonlar sokaklardaydı, ama koca kıtada tek tük yerel istisnaları bir yana bırakırsak, köklü ve toplumsal bir ağırlığa sahip herhangi bir sosyalist iktidar ilanı gördük mü, duyduk mu? Türkiye’deki Kadıköy mesajı kuşkusuz son derece anlamlı ve doğruydu. Sol, iktidar yolunu ve kendi kaçınılmazlığını tanımladıkça soldur iktidar yolundaki yürüyüşü dışında tanımlanmış her sol, sermaye düzeninin parçasıdır.

Lenin, Karl Kautsky’nin en büyük ve en devrimci yapıtının 1909 tarihli “İktidar Yolu” (Der Weg zur Macht) olduğunu söylerken, sadece kendi yolunu tanımlamış olmuyordu, aslında solun tanımını vermiş oluyordu: Sosyalist bir toplum kurmak için bağımsız bir iktidar yürüyüşünüz yoksa, yani sosyalist iktidar için ittifak aramıyorsanız, bol bol kullanılırsınız.

Nicelik değil, nitelik dedik: Türkçe ve Türkiye solunun, bu en yakıcı sorunda şaşılacak bir entelektüel zenginliği vardır. Dünkü Kadıköy, bizlere değil, uşak ruhlu Avrupa soluna bir meydan okuma, yeni ve somut bir mesajdı. Almak isterlerse alırlar.