Geri vitesimiz yok, dikiz aynalarını kırdık

Artık sosyal mücadele içinde hep birlikte düşünmek zorunda olduğumuz iki devrimci liderden yaşlı olanı, tarihin, tıpkı büyük ırmakların yatakları gibi, bazen geldiği yönün bile tersine akabileceğini, ama sonunda mutlaka dağlar aşarak denize ulaşacağını söylüyor, sosyalizmin kaçınılmazlığını vurguluyordu biz yetişirken: Behice Boran.

Behice Hanım için, tıpkı diğer gözbebeğimiz Mahir Çayan için olduğu gibi, tarih hep bir ileri atılımdı. Geriye dönüşler değil, ileri akış önemliydi. Büyük kapitalist restorasyonun henüz ufukta bile görünmediği zamanlardır...

Türkiye devriminin geçmişteki bu kimi ak saçlı maratoncularını, kimi güzel yüzlü, çok akıllı ve fedakâr genç delifişeklerini, birlikte ve birbirlerini tamamlayan entelektüel birer enerji merkezi halinde düşünmek zorundayız, dedik. Onlardaki ilerlemeci enerjiyi, ileriye bakma hırsını, devrimcileri sosyalist iktidar için birleştiren bir kaynak olarak kabul etmeye mecburuz. Birbirlerine yönelik polemikleri bile bir bütünlüğe ve bütünleşmeye dikkat çekiyor 45-50 yıl sonra. Bugünden bakınca böyle.

“İlerleme duygusu”, sadece o önemli.

Bu duyguyu, bu kendine güveni bugün artık daha çok geliştirmemiz gerekiyor. Büyük bir tasfiye girişimini etkisizleştirebilmiş, aynıları aynı yere ve geride bırakmış bir hareket olarak, göreli bir abartıyla da olsa, şunu söyleyebilmeliyiz: Biz, geri vitesini iptal etmiş bir tarih aracıyız.

21’inci yüzyılda devrim, geri vitesleri iptal edilmiş, dikiz aynaları kırılmış araçlarla iktidara yürüyen devrimcilerin marifetidir. O vitesi iptal etmez ve dikiz aynalarını da kırmazsanız, bindiğiniz araç sizi sermayenin kucağına getirir bırakır, siz ne kadar çırpınırsanız çırpının.

Frensiz değiliz kuşkusuz, duracağımız zamanı biliriz, ama kesinlikle geri gitmeyiz, bunun için de geri vitesimizi iptal etmek zorundayız; onu söylüyoruz.

Bu ne demek? Bu, bizim gibiler açısından, sermaye politikalarından, sermayeye yarayacak ve sosyalizmi uzaklaştıracak politikalardan yarar ummayı açıkça reddedebilmek, örgütlü mücadelede geri vitesleriyle ve dikiz aynalarıyla hiçbir işimizin kalmadığını ilan etmek demek.

Geçmişe, bugünü ileri taşımak için değil, ondaki reçeteleri bugün yineleyerek “ferahlamak” için bakanlarla, bizim gibi, yarattıkları aracı bilinçli bir biçimde “geri vitessiz” kurgulayanlar arasında temel bir fark var yani. Büyük Ekim’in 100’üncü, kapitalist restorasyonun 27’nci yılında her geri vites, sosyalizme düşman bir iklim doğuracak kadar güçlüdür. Biliyoruz.

Ne demek mi istiyoruz?

Şunu: Sosyalizmin devletleşmesinin ve kalıcılaşmasının 100’üncü yılında, sosyalizm dışında bir hedef olmadığını, her eylemin ona hizmet etmesi gerektiğini söylemek, iktidara yürüyen örgütün sadece geri vitesinin bulunmayacağını söyleyebilmek anlamına gelmez, ayrıca ancak bu vitesler ve dikiz aynalarıyla ileri gidilebileceğini propaganda eden “sol liberal” akla da reddiye anlamına gelir.

Bu, hiç o kadar da korkulacak bir şey değildir.

Ömrü ve siyasal mücadelesi dikiz aynasında geçmişten ve geçtiğimiz yollardan hazır reçeteler çıkarmaya çalışmakla geçmiş olanların, yaşlı doğup yaşlı ölecekler için yani, bu, biraz ağır bir belirlemedir.

Ama söylemek zorundayız.

Kapitalizmin tamirci çıraklığını reddedenler, iktidar yolculuklarında işe geri vitesi olan araçlara binmeyi reddederek, dikiz aynalarına odaklanmayı inkâr ederek başlarlar. Dikiz aynalarını da kırarlar.

Bu bir eksiklik midir?

Evet, ama o dikiz aynalarının ve geri viteslerin sosyalizmin tasfiyesiyle  bir bağı var: Sol liberal tasfiyeci sürünün bırakın partileri, bir dünya sistemini sıfırlayabildiğine tanık olduktan sonra böyle cüretli bir çağrıda neden bulunmayalım?

Siyaseti dikiz aynalarıyla geri viteslerde tanımsız cepheler kurgulamak sananları kendi başlarına bırakalım: Kapitalizmin tamirci çıraklarıdırlar...

Biz, eski, bize nedense uzak, ama hiç yaşlanmayacak ve saygın bir yol arkadaşımızın kulakları çınlasın diye, “Hep ileri!” diyelim. Vaktiyle böyle diyenlerin zaman içinde çok tartışmalı gerekçelerle CHP’cilerle veya Maoculuğu bile utandıran şu nevzuhur AKP destekçisi cemaat yayınlarıyla çare aradığını görünce de hiç kırılmayalım. Olur öyle şeyler. Kendi burnumuzun doğrultusunda gidiyoruz; somut gerçekliğe pek tutkun "gerçekçi” olanlara, “Bunlar sadece entel yaw, emekçi halk, işçi sınıfı neyim bilmiyolar!” dedirtecek kadar kararlı bir yürüyüş bu...

Geri vitesimiz yok. Dikiz aynalarını biz kırdık. İleriye, sadece ileriye bakıyoruz. Solculuk adına geriye çekmenin siyaset sayıldığı bir zamanda bu ısrar, herhalde çubuğu tersine bükmektir; düzeltmenin ilk adımlarından biri.

Her neyse, temas korkumuz hiç yok: Bizdeki ısrarı sineye çekenlerle, önceden belirlediğimiz bazı ortak hedefler doğrultusunda elbette birlikte de yürürüz.

Sonuçta, Türkiye’nin de, solumuzun da geçmişinden alacağı pek öyle olağanüstü bir şey bulunmuyor. Oradan gelen enerjiyi iyice ayrıntılandırmaz ve bugünün gereklerini/gereksinimlerini alışılmış reçetelerin üzerine zorla boca etmezsek o yenikçi geçmişin altında kalırız.

Entelektüel şiddetin, plebyen şiddeti sosyalist iktidar için kullanılabilecek bir enerjiye dönüştürme eyleminden ve araçlarından söz ediyoruz. Sosyalizmden...

Hep ileri!