Emanet ölüm

Başkaları ne der, bilemeyiz, herkes her şeyi söyleyebilir. Söyleyecekler ve söylüyorlar zaten. Ama bir şeyin değişeceğini sanmıyoruz: Türkiye solu dün tarihinin en büyük tasfiye operasyonundan, bir müfreze hariç, neredeyse sıfırlanarak çıktı. Bizler değil, kazandığını ve pek doğru bir siyasi karar aldığını düşünenler sıfırlandı. Bunun ne anlama geldiğini, Türkiye’nin önümüzdeki kriz günlerinde çok daha iyi anlayacağız. Cehenneme çıkan yollar iyi niyet taşlarıyla döşenir hep, malum. Güle oynaya bir uçuruma atladılar, özellikle her sosyalizm inadına “daraltıcı-nobran” damgası yapıştıran bazı “Gezi aslanları”. Maşallah. Göreceğiz dedik: Yunanistan’dan yaklaşık 7 kat büyük Türkiye, o ülkedeki krizin herhalde en az 7 kat büyüğünü yaşayacaktır. O zaman kendisi bir ucube Syriza’dan 7 kez daha çarpık bir yapıyla bu son krize karşı siyaset önermek mümkün olabilir mi?

1.

Sola solculuk dersi vermeselerdi sorun yoktu, ama bugün solun bire kadar kırılmasıyla karşı karşıyayız.  Solun önemli bir bölümünün birilerinin ardından uçuruma atladığına tanık olduk: Murat Belge-Ahmet İnsel-Aydın Engin-Dengir Mir’in, yani Türk kültür endüstrisinin çoktan el koyduğu bir partiyi İstanbul ve İzmir’den parlamentoya taşıyan, “Sosyalizm günceldir!” diyenleri ise beğenmeyen kitle aslanları bunlar... Peki... Krizi katlayan bir sandık katliamında “kazananlara” uğurlar olsun... Tamam.

Tamam da, biz neden kazananların değil, kaybedenlerin listelendiği bir sandık oyunundan  çıktık? Daha başka bir ifadeyle, şu sonuçlar, solun sevineceği bir sonuç mu? 24 Ocak 1980’den bu yana gelinen yolun sonundayız. Bu oyun bitti, perde inerken sorun yaşanmayacağını kim düşünebilir?

Eğer böyleyse, bırakın neoliberal Türkiye’yi, neredeyse tüm dünyanın altüst olacağı bir zamanda, bu tuhaf sandık sonuçları, sosyalizmi tasfiye eden bu “çıkış”, kime ne kazandıracak?

Haziran’ın başarısını değil, tasfiyesini yaşadık. Sol tarihimizde bundan daha ağır, daha aşağılayıcı bir yenilgi görmedik. Türkiye solun, dünkü CHP ve HDP’li başarılarından sonra kırılan belini nasıl tamir edeceği çok ciddi bir sorudur. Olsun.

2.

Olsun ve biz dışarıdan içeriye yönelelim. En önemli bir başkentten, Ankara’nın dünya sistemindeki ilk dış kapısı Berlin’den bakarak söyleyelim mesela: Türkiye’de dün iki önemli gelişme yaşandı emperyalist başkentlere göre. Biri Erdoğan’ın burnunun sürtülmesidir. İkincisi, borsada bir anda tavan yapıveren HDP ve silinmeyen CHP. Solu kolayca tasfiye eden bu partiler, Batı’nın işini çok kolaylaştırdı. İsteyen HDP’deki Feleknas Uca denilen büyük politikacıya veya bulunmaz Hint kumaşına bakıp bir yol bulabilir. Bunların reel sosyalizm ve türevleri (1917 ve 1923) dışında şeytanı yoktur. Anlatırız. Ama bir daha kimse Türkiye falan demesin. Solumuz şaşırmış da olsa, HDP’nin sıçramasına Avrupa’nın şaşırdığını hiç söyleyemeyiz. Avrupa’yı şaşırtmayan bir hareketin de sosyalizmle falan ilgisi olamaz. Avrupa, Syriza’nın Türkiye’deki izdüşümünden son derece memnun.

Memnun olmasalardı, Almanca medyanın öncüleri Türkiye seçimleri için “Kürt sansasyonu”  başlığını atarlar mıydı?

Bundan böyle HDP olmadan, yani Murat Belge-Ahmet İnsel-Oya Baydar-Aydın Engin Partisi’ni masaya koymadan kimse bu ülkeyle bir şey konuşmaz. Bu, tarihte benzerine sık rastlayamayacağımız bir tasfiyedir. Ne olduğunu anlayacağız çok yakında. Kriz varsa tasfiye de olur ve tersi: Tasfiye varsa, korkunç bir krizin sınırlarına girmişiz demektir.

3.

Bu satırların yazarının oy verdiği parti dışındakiler hakkında konuşmak ayıp değil, hele hele bunlar ülkenin kaderine el koyacak kadar yoğun bir kitle desteğine sahipse. Bunlar hakkında konuşmayacağız da ne yapacağız zaten? Alkışlayacak mıyız sol adına?

CHP ağır bir krizin içindedir. Elbette destekçi kitleyle yönetim arasında bir mesafe hep olur ve kolay kolay kapanmaz. Hele hele yepyeni bir politik güç ortaya çıkmışsa... “Türkiye solu” ilk kez CHP dışındaki bir partiyi öne çekmiş oldu. Doğrudur, öyle görünüyor, HDP’nin İstanbul ve İzmir oylarıyla kendisini bile şaşırtan bir orana ulaştığı anlaşılıyor. Bu kentler olmasaydı HDP muhtemelen parlamento dışında kalırdı ve başka bir yola girmiş olurdu.

Soru şu: HDP bunu unutur mu?

CHP’nin de ve HDP’nin de, kendilerine “seçim başarısı” sağlayan sola hiçbir borcu yoktur. Saygısı da yoktur. Devrimci bir sosyalizme reddiyeleri bakidir.

Özellikle HDP kendisine verilen sol oyları unutmak zorunda. Karakteri bu. Başka türlü olamaz. Türkçü faşistlerin dincilerle birlikte ve liberallerin sağladığı çevre koşullarında pişirdiği bir yemek, artık masaya servis edilmiştir.

Eşyanın tabiatını görmezden gelmeyelim. Solu gömmeselerdi, bu başarıyı elde edemezlerdi.  Kayayı sürekli dağın tepesine taşımakla cezalandırılan Helen mitolojisi kahramanı Sisifos’un kaderini alnımıza yapıştırdıklarına inanıyorlar. Ama büyük krizin de tam göbeğinde yaşıyoruz. Yani o kader bir anda paramparça da olabilir.

4.

Biraz abartarak ama bir kez daha, altını çizmiş olalım: Dünkü seçim, Haziran Türkiyesi’ni gömdü. Çünkü başka bir biçimde gömülemezdi. Türk kültür endüstrisi olmasaydı AKP olmazdı, Türkiye ve laiklik, sol damarımız bu kadar kolay tasfiye edilemezdi, sosyalizm bu kadar etkili itibarsızlaştırılamazdı. Bunlar, AKP’nin iktidardan uzaklaştırıldığı hayallerinin maliyetidir.

Demek şimdi bir de o Haziran Türkiyesi’ni gömüldüğü yerden çıkarmamız gerekecek. İyi mi?

Sisifos, dedik. Belki...