Devrimlerini sevmek

Büyük Ekim’in 100’üncü yılında, onun Türkiye’deki cumhuriyetçi atılımın da nihai tetikçisi olduğu iyice ortaya çıktı. Genç TKP’nin son vurguları, Türkiye’deki devrim mücadelesinin hangi yol haritasından geçeceğini göstermiş sayılmalıdır.

Ne mi?

Şu: Geçmiş devrimlerini sevmeyen, “kutsal isyanımıza” (1923 Projesi) bir nefret nesnesi olarak bakanların sosyalizmle ve devrimle hiçbir ilişkisi olamaz. Daha doğrusu, olur da, düşmanca bir ilişki olur. Tabii buna bir de ek yapmak gerek: Geçmiş devrimlerine bugünkü krizin yegâne çaresi olarak bakanlar da yerli sermayenin azgın militanları olmaktan kurtulamazlar: İsteyen, Perinçek cemaatinin “hal-i pür melaline” bakabilir. Bu nevzuhur AKP militanları, artık bu topraklarda devrimci olan her şeyin düşmanıdır ve bahanelerini, emperyalist merkezlerin Türkiye’ye serpiştirdiği liberal soytarılardan devşirmektedir. Birbirlerinden nefret ediyor görünseler bile, aynı sermaye ordusunun mensuplarıdırlar. Siyam ikizleri Murat Belge ile Doğu Perinçek’in “tarihleri“, artık ne kadar varsa o kadar, tam bir karşıdevrim tarihidir: Gidecekleri, daha doğrusu geldikleri yer bellidir. Olabilir.

Bizi ilgilendiren, geçmiş devrimlerimize nasıl bakıldığıdır.

Bu konuda şimdilik söylenebilecek her şeyi söylemiş bulunuyoruz. 50 yılın özetini verdik: Sosyalizm cumhuriyete çok yakışacak!

Türkiye’de, kendisini solda görenleri şaşırtan da herhalde budur. Geçmiş devrimleri ileri götürülmesi ve sosyalizmle taçlandırılması şart birer modernist çıkış noktası sayanlarla, onları şu veya bu renk altında “anomali” ilan edenler arasında korkunç bir sınıf savaşı sürdüğünü, bunun daha da derinleşeceğini ilan etmiş durumdayız. Ama biz bir tarafın, devrimci kanadın öncüsüyüz. İnkâr edecek halimiz yok. Utanacak da değiliz. Tarih sırtımıza böyle bir yük de bindirmiş bulunuyor. Olsun.

Ne 1908, ne 1923, ne de onları kurtarmaya çalışan son çaresiz atak 1960... Bunlar günümüzün büyük yangınını söndürebilecek çapta reçeteler içermiyor. Sadece ileri atılmak ve müttefik toplamak için bir adres veriyor: Çıkış noktamızda buralar var, tamam, buralar düşmanımız değildir, iyi, ama sosyalizm dışında hiçbir şeyin de bizi feraha çıkaramayacağını bilelim. Yol haritamızda sosyalizm var. Sadece o var. Bir de geçmiş devrimlere ölçülü bir saygı.

Sosyalizmsiz, bu topraklarda artık deve dikeni bile bitmez.

Bunu şunun için vurgulama ihtiyacı duyuyoruz: Ortada dolanan ve sol komünizm diye de damgalayabileceğimiz bir şımarıklık var. Bu kesimler, liberalizmden (Belge’li Birikim gericiliğinin tüm versiyonları) veya milliyetçilikten (Perinçek cemaati ve akrabaları) kan alarak, cahil bir kendini beğenmişlikle, sermayenin şu veya bu kesiminin tetikçisi olarak, kendilerine bir “sol bağışıklık“ vehmediyorlar. Belki Dimitrov’un ünlü sade suya tirit cephe tarifini fazla ciddiye aldıkları içindir. Tabii, sol içindeki bazı odakları kendi meşreplerince etkileyebiliyorlar da...

Mikrop kapmayacaklarından eminler, bu nedenle oligarşik diktanın her türlü versiyonuyla işbirliği yapmakta pek pervasızlar.  

Hangi gerici ortama girseler, sermaye diktatörlüğünün başta “demokrasi” olmak üzere hangi değerler sistemine bulaşsalar, hikmetinden sual olunmaz bir “solculukla”, hatta komünistlikle buralardan tertemiz çıkacaklarına, bütün bu bataklıklardan sosyalizme yarar şeyler çıkaracaklarına inanabiliyorlar. Buna karşı uyarıda bulunanlara veryansın etmeyi ise siyaset sanıyorlar.

Sanki Styx’te yıkanmış Achilles her bir mübareklerin; her mekâna konu mankeni olabiliyorlar. Sermayenin tetikçiliğine böyle bir gönüllülükle girişiyorlar. “Syriza maymunları” diyelim: Komşudaki rezaletin/alçaklığın özeleştirisini verebilen çıkmadı daha bizdeki “hayranlar” âleminden... Neyse...

Biz bazı mekânlara girmemekte, bazı bağlantıları hiç kurmamakta kararlıyız. Sınıf mücadelesi, geçmiş devrimlerini seven, ama onları aşabileceği için seven militanlarla sosyalizme akar.

Geçmişe nefretle veya hayranlıkla takılıp kalanların, sosyalizm diye bir derdi yoktur. Dillerinden düşürmeseler de, ki Büyük Ekim’den beri her modern gerici mutlaka sosyalizm adına devrimcilere saldırır, sosyalizm dışı/düşmanı anafor akımlardır. Bize de bulaşabilirler, ama fazla kalmazlar.

Bizim sosyalizmden başka derdimiz yok: Hemen, şimdi, acil sosyalizm!

Büyük Ekim’in dünyadaki yerleşikliği altüst ettiği için Türkiye Cumhuriyeti’nin de “yaratıcısı” olduğunu anlamak istemeyenler, bizim bu titizliğimize hep şaşırmıştır.  O sabah akşam küfrettikleri SSCB ve Stalin politikaları olmasaydı, Türkiye Cumhuriyeti veya “1923” diye bir şeyin birkaç on yılda tarihe karışacağını bilmek/görmek istememeleri doğal. Sermaye uşaklığının başka reçetesi mi var?

Tabii, yürüyoruz: Biz sosyalizme açılacak bu yolda omuz başlarımızda, birlikte yürülebileceğimiz insanlar aramayı hep sürdüreceğiz. Büyük Ekim ve devrim tarihimizin en büyük köşe taşı 1923, ikisi de bitirildiler, ama bize böyle bir sorumluluk yüklüyorlar. Tam da bitirildikleri için...

Bunların daha iyisini yapmak ve onları “ileri sosyalizm doğrultusunda eskitmek” dışında bir çaremiz yok.

Tuhaf mı?

Öyle.

Ama bu da bizim sevme biçimimiz... Biz ancak böyle saygı gösterebiliyoruz.