Berlin’de öncü deprem ve İslamcı Ankara

Aradaki büyük bağlantıların nasıl bir kader anlamına geldiğini yakında anlar İslamcı Ankara ve onun cahil, dinci “kadroları”. Türkiye ekonomisinin dış dünyadaki bir numaralı irtibat ve denetim merkezi Almanya’da dün yapılan parlamento seçimlerinden, algılamaları kuşkulu gerçi ya, İslamcı Ankara semalarına bir mesaj geçilmiş oldu. Bundan sonra işleri çok daha zor bizdeki badem bıyıklı tüccar imamların.

Liberal veya “demokrat” bayağılıkların ağına düşen solun emekçi halklar için ne sonuçlar vereceğini göstermesi açısından da genel bir yanıt aslında Almanya’daki seçimler: Gece yarısı açıklanan geçici sonuçlara göre Hıristiyan Demokratlar (CDU ve onun Bavyera’daki kardeş partisi CSU) Angela Merkel öncülüğünde yüzde 9’a yakın bir kayıpla oyların yüzde 32,9’una ulaşabildi. SPD, daha önce soL ve Boyun Eğme’de dikkat çektiğimiz gibi yüzde 20 sınırına (20.8) gelip dayandı yüzde 5.2’lik bir kayıpla, ama henüz partide kıyamet kopmadı. Bekleyeceğiz. SPD, Merkel ile büyük koalisyondan ayrılıp muhalefete geçeceğini bildirdi hemen. Federal meclisin üçüncü büyük partisi ise faşistoid çizgileri çok belirgin, aşırı sağ ve popülist nitelikleriyle kategorileştirilen “Almanya için Alternatif” (AfD) oldu. AfD, oyların yüzde 13’ünü almış görünüyor. Liberal FDP yüzde 10.4’lük bir orana ulaşırken, Sol Parti yüzde 9.2, Yeşiller ise yüzde 8.9’da kaldı.  

Geleneksel kitle partileri dönemi Almanya’da da kapanıyor; anladık. Eriyorlar yani. Hem de hızla.

Neresinden bakılırsa bakılsın, Berlin dün bir öncü depreme sahne oldu. Avrupa’daki krizin büyüklüğü, bu krizden en kârlı çıkan sanayi merkezinde bile böyle sonuçlar veriyorsa, yaşlı kıtanın kenarındaki durumu siz düşünün. AB hayranları, antikomünizmle solculuk yapacağını sanan liberal döküntülerin çeşitli versiyonları elbette kabul etmek istemeyecektir, ama bu öncü depremi bir asıl deprem veya depremler, onları da artçı depremler izleyecek gibi görünüyor. Avrupa Almanyası’nı veya Almanya Avrupası’nı çok zor zamanlar bekliyor. Üç hafta sonraki Avusturya seçimlerinin nelere yol açabileceğini şu ara kimse düşünemiyor bile. Dikkat: AB’ndeki krizin kaymağını yiyen zengin mutfağında bile siyaset sahnesinin fena dağıldığına tanık oluyoruz.

Görece yeni bir kavram kullanabiliriz belki: Kriz, sosyal demokrasiyi “pasokification” ile vuruyor. Sadece kenardaki yoksullarda değil, merkezde de... Neoliberal ve sonuna kadar “demokrat”, yani antikomünist solun emperyalist demokrasilerde geldiği/geleceği yeri şimdiden görüyoruz:  Avrupa sosyal demokrasisi bugüne kalan çizgileriyle artık tam bir “pasokification”, yani komşudaki PASOK veya bizdeki DSP/CHP gibi hızla etkisizleşme ve hatta yok olma sürecindedir. İşçi sınıfının devrimcileştirilmesine ve aydınlanmanın tavizsiz savunuculuğuna odaklanmış yaratıcı KP’ler eksikse eğer, kimseye huzur yok yani. Avrupa sermayesi de dikensiz gül bahçesi saydığı “KP’sizliklere” erken sevindiğini, ortamın çok daha berbat muhaberelere gebe olduğunu anlamaya başladı. Herkes için çok geç...

Liberal virüs, solu bire kadar kıracağını ilan edeli çok olmuştu aslında. Solculukta kolay yolu, birilerinin peşinde tıpış tıpış yürüyerek bir koyup hepsini almayı seçenler, bunu bir türlü kabullenemediler. Fakat artık zengin mutfağında bile bunun bedelleri ödeniyor. Avrupa ve Almanya’yı, tüm etki alanlarıyla, çok sevimsiz zamanlar bekliyor gerçekten.

Özellikle de Ankara’yı.

Alman seçimleri, sonra da 15 Ekim Avusturya seçimleri, tabandaki İslamcı Ankara ve “Erdoğan devleti” nefretinin AB’nin zengin mutfağındaki siyaset sınıfına nasıl yansıdığını daha şimdiden göstermiş sayılabilir. İslamcı Ankara’nın bu sonuçlardan sonra Berlin’den işini kolaylaştıracak bir esinti beklemesi mümkün değil. Tam tersi.

Ankara ve onun İslamcı egemenleri, Türk ekonomisinin sahibi konumundaki Almanya’dan gelecek nefret rüzgârına direnemez. Çok zor. AfD, bu rüzgârın kaynağı olmaktan çok bir sonucu kabul edilebilir, ancak tüm siyaset sahnesini önüne katacağı kesin. Diğerleri bu nefreti ve AfD’yi görmezlikten gelerek siyaset yapamaz.

Demek ki, Berlin’deki öncü depremin Ankara üzerindeki yıkıcı etkileri olacağını şimdiden ileri sürebiliriz. Gerçekten yeni bir dönüm noktasından geçiyoruz. Berlin’de pişen, Ankara’ya mutlaka düşer. Tüm olumsuzluğuyla düşer...  

“Berlin nire, Ankara nire?” diyenleri göreceğiz yakında...

Tabii emperyal demokrasiden nasiplenerek solculuk oynayabileceğini sanan densiz şımarıkları da...