Yeliz’in canı cihat istiyor!

15 Temmuz krizini fırsata çeviren AKP’nin gerici atakları kesintisiz sürüyor. Bunların başında Milli Eğitimin dinselleştirilmesi var.

Milli Eğitim Bakanlığı zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi taslak programını askıya çıkardı. Eğitim-İş de incelemenin ardından taslak program üzerine bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Atatürk, diğer inançlar, laiklik yok. Cihada övgü ve mezhepçilik var” denildi. Eğitim-İş’e göre söz konusu müfredat, taslak olmayı bile hak etmeyecek kadar çağdışı ve dini terör örgütleriyle mesafesiz duran bir metin. Amacının Mustafa Kemal’e, onun hatırasına ve yol arkadaşlarına, Cumhuriyet’in değerlerine bir saldırı olduğu açık. Diğer din ve inançlardan söz edilmiyor mesela. Bu yolla hem devletin laiklik ilkesi, hem Türkiye’nin imzacısı olduğu uluslararası sözleşmeler, hem de Milli Eğitim Temel Kanunu hiçe sayılıyordu. Taslak müfredat toplumu bölüyor, mezhepçiliği kışkırtıyor.

Bunlarda şaşılacak bir yan yok çünkü söz edilenler çok uzun zamandır AKP’nin siyasi programının parçaları. 15 Temmuz krizinden önce utangaçça yaptığı işlerde pervasızlaştı, programın bu kadar açık bir biçimde telaffuz edilmesinin nedeni bu.

Bebelere cihat öğretecekler ve müftülükleri nikâh yetkisi ile donatacaklar. Bir tür “AKP şeriatı” getiriliyor yani. Çürümüş, çürütülmüş bir toplumun göstermelik dini hamlelerle ayakta tutma girişimlerinin sonuncusunu Yeliz kod Ahmet Hamdi Çamlı dillendirdi; “Cihat bilmeyen çocuğa matematik öğretmenin bir faydası yok” dedi. Yeliz söylediklerinde haklı aslında. AKP’ye verilen oylarla seçmenin eğitim düzeyi arasında ters orantı olduğu sır değil. Öyleyse matematikten önce cihat öğretmek şart.

***

Peki, nedir bu çocukları uçuracak cihat?

En sade anlamı din için adam öldürme seferi. Bütün dinlerde var içeriği. Yahudi tanrısı öldürmeyi teşvik ediyor hatta. Hıristiyanlıkta yakın zamanlara kadar meşru sayılan işlerdendi. Hala “armagedon”dan söz eden, buna inanan yobazlar var Hıristiyan dünyanın siyasi şahsiyetleri arasında. Kıyametten önce iyilik ve kötülük orduları karşılaşacak, iyilik kazanacak, kurgu bu. İyilik ordusu dediği Yahudi-Hıristiyan ordusu tabii.

Müslümanlar geri kalır mı, “sürekli savaş”a dönüştürdüler kavramı, müminin nefes alıp verdikçe yapması gerektiği bir işe çevirdiler. İşte tablo ortada; insanın insanı boğazladığı bu düzen esinini dinlerin o karanlık torbasından alıyor. Emperyalizmin muhtaç olduğu esinin kaynağı da dinler haliyle. IŞİD, El Kaide gibi kiralık katliam organizasyonlarının elinin dinde, poposunun emperyalizmin kucağında olması rastlantı değil.

“Ulema”ya göre “bir amaca yönelik olarak olanca gücü kullanmak” anlamındaki “cehd”den geliyor. İslam’da kavuştuğu anlam, tanrı uğrunda silahlı savaş. Bu savaşın amacı tanrının sözünü yüceltmek. Yani Kuranı ve hükümlerini “tüm düşünce, inanç ve din”lerin üstüne çıkarmak ve egemen kılmak. Ayet ve hadislerde, çoğu yerde "cihad" bu anlamında, yani “tanrı yolunda ve din uğrunda silahlı kutsal savaş" anlamında kullanılmış. Bu anlamda kullanıldığı da açıkça belirtilmişti; "Kâfirlerle savaşmak, onları öldürmek, onların elinden mallarını, mülklerini almak, yağmalamak, mabetlerini yıkmak, putlarını kırmak."

Bir anlamı daha var: Tanrı ve din uğrunda manevi savaş. Ama bunun da makbulü silahlı savaş ile birlikte yapılan. İma ettikleri çeşitli. Biri, her tür şeytanın oyununa karşı uyanık olmak, ödün vermemek, şeytanı yenmeye çalışmak. Bir başkası, nefisle savaşmak. Dünyanın baştan çıkarıcı zevklerine yüz vermemek. "Cihad"ın bu anlamını benimseyen daha çok “light” islam gizemcileri.

Hal bu olunca “kesintisiz cihat” yaklaşımı öne çıkıyor. Peygamber, ümmetinin cihadının, "kesintisiz" olacağını ve kıyamet alametlerinden olan "DeccaI öldürülünceye kadar" süreceğini bildirmiş. Kanıtı hadis.

Kimlere karşı yapılacak cihat? Genel olarak tüm kâfirlere karşı. Hadislere bakılacak olursa Müslüman olmayan herkesle savaşmak şart. Yani ya öldürülecekler ya Müslüman olacaklar. Bunlar da hadislere göre ikiye ayrılıyor: Putperestler ve "kitap” ehli.  Muamele ise Müslümanlarla aralarında saldırmazlık anlaşması olması veya olmaması durumuna göre değişiyor. Anlaşma yoksa bu durumda olanlar, iki şeyden birini seçmek zorundadırlar: Ya İslam ya da ölüm. Emir açık: "Bunları yakalayın, nerede bulursanız öldürün." Kaynak Egemen Bağış’ın “bakara makara”sı. Bu hüküm, dinden dönenler için de geçerli. Kaynağa göre anlaşma varsa, antlaşmanın gereğine uyulur. Ancak bu durum, Peygamber döneminde, sadece İslam'ın güçlenmesine değin sürmüş. Sonrası için söz konusu değil. Bir ayete bakılacak olursa arada antlaşma olan putperestlere, "yeryüzünde dolaşabilmeleri için dört ay süre" verilmiş. Bu süre geçtikten sonra, onlara karşı Müslümanların ne yapmaları gerektiği şöyle ifade edilmiş: "Nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin… Eğer tövbe ederler, namaz kılarlar ve zekât verirlerse serbest bırakın.”

“Kitap ehli”, yani Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiler için de durum putperestlerden çok farklı değil. Bunların önlerinde üç seçenek var: Ya islam, ya cizye, ya ölüm. Müslümanlarla aralarından anlaşma varsa antlaşma hükümlerine uyuluyor. Durun “iyi işte anlaşmaya uyuyorlar” demeyin. Sünnete bakmamız gerekiyor bu durumda. Peygamber döneminde, arada "saldırmazlık antlaşması" bulunan kimi kitap ehline "antlaşma hükümlerini bozuyorsunuz, kimileriniz gidip şurada burada aleyhimizde bulunuyor" denerek saldırılmış ve öldürülmüş. "Ben-i Kurayza” adlı Yahudi kabilesi o talihsizlerden biri. Bunları kılıçtan geçirtirken, iddialara göre Peygamber de başlarında bulunmuş, müminlerini iyi katliam yapıyorlar mı diye denetlemiş….

***

Bir soru daha; Cihat “farz” mıdır, farz ise ne zaman farzdır, hangi şartlarda farzdır? Aslında her durumda!

Düşmanın saldırısı söz konusu değilken "kifayeten farz" (Farz-ı kifaye) söz konusu mesela. Müslüman “kafir”e durup dururken, sırf canı öyle istediği için saldırabilir demek bu. İlgililer de sırf Müslümanın biri canı istiyor diye gereğini yapmak zorunda. "Kafirler"e seçenekleri göstermelidirler ama. Kafirler, durumlarına göre seçeneklerden birini kabul etmek zorundadırlar. Kabul etmiyorlarsa, Müslüman ilgililere düşen cihattır. Eğer cihat hiç yapılmıyor ve toplum cihatsız bırakılıyorsa, suçlu toplumdur. Çünkü kişilere değilse bile, toplumun bütününe yüklenmiş olan "farz" yerine getirilmemiştir.

Peki, toplum cihada çıkınca ne yapar?

Tabii ki öldürür. Kimleri öldürür? Eli silah tutan tüm erkekleri. Bunun neredeyse istisnası yok, yaşlılar ve deliler dâhil. Karşı tarafta olan "yakınlar-akrabalar", aileden kişiler de öldürülür kurala göre. Ayetlerde, "iman"ı bırakıp kâfirlik yolunu seçen babanın, kardeşlerin dost edinilemeyeceği, cihat söz konusuysa babaların, oğulların, kardeşlerin, eşlerin ve kabile üyelerinin tanrı ve peygamber karşısında önemlerini yitirecekleri, bunlara karşı savaşılması gerektiği bildiriliyor.

***

AKP’nin hazırladığı yeni müfredatla çocuklara öğretilecek olan işte bu; Din uğruna ölmek, öldürmek, tutsak, düşmek, tutsak almak, yakmak, yıkmak, yağmalamak, kendisi gibi olmayana, kendisi gibi düşünmeyene işkence etmek… Suriye’de, Irak’ta emperyalizm destekli IŞİD denilen şu katiller şebekesinin yaptıklarına bakın. Cihattalar işte!

Yeliz’in ve şebekesinin istediği, özlediği şey tam da bu işte. Baba oğlu, kardeş kardeşi öldürsün istiyor Yeliz ve arkadaşları, çocuklar buna göre yetiştirilsin diyor. Hile, hurda da var cihatta. Tek hedef var çünkü; Düşmanı, güya Müslüman olmayanı yenmek, öldürmek, yok etmek. Müslüman olmayan kim? Yeliz ve ait olduğu şebeke dışındaki herkes. İktidar çoktan arkasından dolaştı eğitimin zaten. Seçmeli dersler arasında “siyer” var mesela. Peygamberin gaza ve cihatlarını anlatıyorlar çocuklara. Bildiğiniz cihat dersi. Bu kez farkı kapsamında. Bütün öğrencilere öğretmek istiyorlar cihadı.

Uygulamada bir anlamı yok elbette. ABD yedeğindeki Suudiler mi çıkacak cihada, yoksa yağı bol bulmuş ve neresine süreceğini bilmeyen Katarlılar mı? Halifelik gibi cihad da “müminlerin” ortasına atılmış içi boş bir tenekedir. Çok gürültü çıkarır ama etkisizdir. Osmanlı da denemeye kalktığı her seferde büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı zaten. En son V. Mehmed tarafından ilan edilmiş, Cihan Savaşı’nın bütün Müslümanlar tarafından umumi bir cihat olarak telakki edilmesi emredilmiş. Tabii kulak asan olmamış, kim takar V. Memed’i. Pılıyı pırtıyı toplayıp ülkeden de kaçtılar ardından. Cumhuriyet öyle kuruldu.

Ama şurası açık, matematikten nasibini almamış gericilik yine cihat istiyor. Bunun sağladığı bir açıklık daha var: Gericilik sen dur demezsen durmaz!

Yeliz nerden bilsin cihadın içi boş bir tenekeden ibaret olduğunu. Öğrenir yakında, matematiksiz olmaz bu işler!

 

*Boyun Eğme’nin 85. sayısından