Yeğenler için torpilli yazı

Eş, dost, akraba kayırmacılığı veya “yeğencilik” diyebiliriz. Bir kamu görevlisinin özel çaba göstererek kendi akrabalarını kamuya yerleştirmesi, terfi ettirmesi, bazı ayrıcalıklardan yararlandırması veya başka bir göreve tayin ettirmesi, hepsi içindedir. Halkımız “torpil” diyor, Fransızcada “népotisme” tabir ediliyor. Tarihi dayanakları var; 1789’da bu hale son vermek için amcasız ve dayısızlar ayaklanmış, cumhuriyet ilan edilmiş. Cumhuriyet yeğenciliği kaldırıp yerine liyakat ilkesini getirmiş. Yeğenleri, elbette amcalarını ve dayılarını da birlikte giyotine göndermiş. Layık olmayı, yaraşmayı, uygunluğu kural haline getirmiş. Bizim cumhuriyet tarihimize de ilhamını vermiştir. 

Demek nepotizm bir cumhuriyetsizlik halidir. O varsa cumhuriyet yoktur. Cumhuriyet varsa yeğencilik, nepotizm mümkün olmamaktadır.

Şimdi başka bir noktadayız. Başa döndük. Cumhuriyeti yıktılar. Tersinden söylersek yeğenciliği hortlattılar. Artık kamuda görev alabilmek için saraya, iktidara akrabalık şarttır. Akrabalık varsa, hiçbir iş-mevki-makam için hiçbir liyakat aranmamaktadır. Liyakati ispat etmek üzere diplomaya da gerek kalmamıştır haliyle. Diplomaya gerek yoksa, demek ki üniversiteler de gereksizleşmiştir. Toplu bir yıkımı -gereksizleştirmeyi de diyebiliriz- gözlemleyebiliyoruz.

***

“EYT” diye bir kavram girdi hayatımıza. “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” anlamına kullanıyor. “Atanamayan Öğretmen” terimi ile birlikte son yıllarda ürettiğimiz en tuhaf terimlerden biri. Yeğen düzeninin yan etkilerinden biridir yaşa takılmak. Emekli olmak için yasanın emrettiği çalışma süresini doldurmanız yetmemekte, bir de yasanın emrettiği kadar yaşlanmanız gerekmektedir. Yurttaşlarımız çalışıp çalışma süresini doldurmalarına rağmen, çalışıp yaşlanma süresini dolduramadıklarından emekli olamamaktadırlar. Kısaltıp EYT diyoruz.  

“Atanamayan Öğretmen” ise öğretmen olmuş ama atanmayı başaramamış yaygın bir yurttaş tipimiz. Üretim aracına (okul) ulaşımı engellenmiş, böylece meslek olması imkansızlaştırılmış bir tuhaf meslektir. Her ikisinde de liyakat, uygunluk, yeterlilik vardır ama bunlar “olmalarına” yetmemektedir. Yıkılmış cumhuriyetin yurttaşları “olmamış emekli” ve “olmamış öğretmenlere” dönüşmektedir.

EYT’nin yeğenciliği çağrıştırması rastlantı değil. EYT var, çünkü düzenin el koyduğu artı değer anca yeğenleri beslemeye yetiyor. Yani yeğenler daha çok yiyebilsin diye EYT’ler yaşlanmayı beklemek zorunda. CHP’li Özgür Özel, bu bağlantıya dikkat çekerek "Fahrettin Altun'un evine dört maaş giriyor da EYT'li neden maaş almadan emeklilik yaşını bekliyor?" dedi mesela. Adı geçen “yeğen” Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı. Saraydan dolgun bir maaş alıyor. Ama aynı zamanda Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Üyesi. Oradan da dolgun bir maaş alıyor. Eşi Fatmanur Altun bir üniversitede öğretim üyesi. Maaş alıyor. TÜRGEV Yönetim Kurulu Başkanı yaptılar, dolgun bir maaşa bağladılar. Hanımefendi aynı zamanda Kadem Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi… Geçim sıkıntısı çekiyor olmalı, bir de THY’de Yönetim Kurulu Üyesi atadılar. Sadece THY’den ayda 20 bin küsur lira huzur hakkı alıyor. Bunlar da “KKDY”, Koltuk Koltuk Dolaşan Yeğenlerimizdir. 

Döndük başa. Cumhuriyeti yıktılar, yeğenciliği hortlattılar. Yeğen değilsen cılız bir emekli maaşı bile aslanın ağzındadır artık…

***

AKP iktidara gelmeden önce de kayırmacılık vardı ama henüz küçük düzensiz sapmalar olarak görünüyordu. AKP hükûmetleri döneminde rant yaratma mekanizması genişletilip rantı bölüşüm mekanizması sadece yeğenlerin geçebileceği kadar daraltıldı. Yolsuzluk ve kayırmacılık genel kural haline geldi böylece. AKP eliyle kurumsallaştırıldı, sistematik bir işleyiş alarak devlet-şirket ilişkilerinde yeni bir duruma işaret eder hale geldi. AKP döneminde İhale Kanununda yapılan değişikliklere şöyle bir göz atarak nepotizmin nasıl acımasız bir yıkıma yol açtığını anlayabilirsiniz. Şu kadarını söyleyeyim: 2017 yılında yapılan 233 milyar TL’lik ihalenin sadece yüzde 60’lık kısmı açık ihale yöntemi ile yapıldı. Geriye kalanı “yeğenler” arasında paylaştırıldı. Cengizler, Kolinler, Limaklar, Ağaoğulları böyle semirdi. 

Düşünün, bütün bunları denetleyecek kurumlardan biri olan Danıştay Başkanı’nın kızı Cumhurbaşkanlığı Hukuk Hizmetleri Başkanlığı’na getirildi. Yüksek yargının başındaki şahsın kızı yürütmenin başının maaşlı çalışanı. Normalleşti artık; kızı başdanışman, yeğeni baş koruma, damadı baş bakan. Partisinin bankacı yöneticisini Hollanda’ya, ilahiyatçı yandaş yazarını Endonezya’ya büyükelçi atadı. Avukatları, asker arkadaşı, hatta şoförü (Yeliz) parlamento üyesi. 

Aşağıda da durum farklı değil. AKP'li Erzurum Belediye Başkanının işe aldığı yeğenine 3 maaş birden verdiği anlaşıldı mesela. CHP’li belediyelerde de kuzenlerden, yeğenlerden diplomalılara yer kalmadı. Gazeteciler Saraylılara soramadığı için CHP Genel Başkanlığına sordular yeğenciliği. O da “yönetici yakınları sadece CHP'li belediyelerde mi var?” diye yanıtladı soruyu. 

Yok aslında farkları, hepsi yeğenci. 

Ama daha sinsi bir nepotizmi haber vereyim. Kurtarıcımız efendimiz Ekremeddin İmamoğlu bizi AKP zulmünden kurtarmak için hayati adımlar atıyor ardı ardına. Bu adımlardan ilki Koç Holding üst düzey yöneticisi Yavuz Erkut’u belediyenin genel sekreter koltuğuna oturtmak oldu. Aynı holdingin bir başka üst düzey yöneticisini de yardımcısı yaptı sonra. Böylece belediye Koç Holding yönetimine dönüştü. Bu da sınıfsal yeğenciliktir. 

***

Yıktılar cumhuriyeti. Hukuk, kural, denetim, tepki, liyakat, ahlak da o yıkıntının altında can verdi. Bütün koltuklarda yeğenler oturuyor. Öğretmenler atanmayı, emekliler yaşlanmayı umarak çile dolduruyor haliyle. Döndük başa. 

Ta 1789’dan bu yana süren bir kavga bu. Gelirler, cumhuriyeti düşürürler. Sonra cumhuriyet yeniden ayağa kalkar, gericiliğin bütün kuvvetlerine galebe çalar. Nepotizme yaslanmak, yeğenciliği hortlatmak mümkündür, evet. Ama bunlar devrimin de ayağa kalkma ihtimalini yaratır. Devrim de başa döner, ihtimal hep vardır.

1789’un yazıcıları tarihe kazıdı, biz hatırlatıyoruz. Yeğenini seven giyotinine katlanır!