Terbiyesiz de Niro!

Ülkemizdeki en yaygın kahvehane muhabbetinin işlenmemiş cevheridir bor. Esası şudur: Borumuz vardır ama işleyememekteyizdir. İşleyebilsek malı götüreceğizdir. Neticede bordur bu, boru değildir!

Şunca yıldır gazeteciyim, borumuzu neden işleyemediğimizi öğrenebilmiş değilim yalnız. Elimizi tutan bir lobi var, artık ben de inanıyorum. Yoksulsak eğer, eziliyorsak, üzüm gibi sıkılıyorsak bor lobisi yüzünden!

Reis en uyanığımız olup büyük resimden gözünü ayırmadığından, bor lobisinin bu melun oyununu bozmak üzere her seçimden önce petrol arama talimatı veriyor. Onu da seçimden bir gün önce buluyoruz bulmasına ama seçim geçip gidince petrol lobisi çıkarmamıza engel oluyor. Borumuz da petrolümüz de toprak altında öyle kurbanlık koyun gibi boynu bükük bekliyor haliyle.

Dedim ya bor bu, milli cevherimiz, gören şutu çekiyor. Muharrem İnce de Kütahya'da girdi topa, "Siz bor madeninin üzerinde yaşıyorsunuz. Biz madenleri ne yazık ki işlemeden satıyoruz. Bu da ucuza gidiyor. Madenlerimizi mamul madde olarak satmamız lazım. Yani bordan füze yakıtı yapmamız lazım. Bordan ısıya dayanıklı cam yapmamız lazım. Bor olarak satarsan ucuza satarsın ama füze yakıtı olarak satarsan, ısıya dayanıklı cam olarak satarsan pahalıya satarsın" dedi. İnce’yi dinleyen Kütahyalılar, üzerinde yaşadıkları borun sıcaklığını bir kez daha hissedip rahatladı. “Orda bir bor var aşağılarda, kazmasak da, çıkarmasak da o bor bizim borumuzdur” dediler, içlerinden.

İnce'nin bu açıklamalarına borun anlamını en iyi bilmesi gereken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak yanıt verdi. Şöyle dedi; "Geçen gün gördük, ana muhalefetin adayı diyor ki 'biz bordan cam üreteceğiz'. Yahu günaydın. Borcamı üretip, evlerde kullanalı 10 yıllar oldu, biz çoktan ürettik çoktan…" Haklı âdem. Üretmek ne kelime, kek yapımına bile geçtiler. Seçimden sonra açılacak kıraathanelerde “Borcam”da kek pişirilip seçmene bedava dağıtılacak.

Tartışma camda kilitlendi kaldı haliyle. Anlamayacak ne var? Borcam bordan, küllük külden, taht tahtadan… Kek yapacak kap var işte, daha ne? Boşver üretimi. Hem Bakanlar da olup bitenlere mel mel bakanlar arasından seçilmiyor mu ülkemizde?

***

AKP Cumhurbaşkanı, “Ders kitabı bulamazdık, teksir kâğıtlarıyla okuduk” dedi,  reisini bu sözlerini havuz sakinlerinden Güneş gazetesi, “Ders kitabı bulamazdık, tekstil kâğıtlarıyla okuduk” diye aktardı.

Teksir kâğıdı oluyor da tekstil kâğıdı niye olmasın? Hatta Ziya Paşa Terkîb-i Bend’inde şöyle der: Nush ile uslanmayanı etmeli teksir; tekstil ile uslanmayanın hakkı kuşe kâğıttır! Güneş gazetesi bu, ha tekstil, ha teksir. Ne fark eder, sonuçta kendisi de bir kâğıt değil mi?

***

Hepsi cahil değil bunların, okumuşları da var.  Misal, İbn Haldun Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. İrfan Gündüz, derin bilgi birikimiyle cumhurbaşkanı adaylarını eleştirdi geçen gün. "Nasıl böyle boş boğaz adamların bizi yönetme kavgasında olduğunu görürüz" dedi önce. Sonra, lafın büyük reise de dokunacağını fark etti dehşetle. Düzeltti; "Tabi bunu hepsi için söylemiyorum, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan canımız ciğerimiz, her yönüyle mükemmel" dedi.

Şaşırmayın. Danıştay Üyesi Aysel Demirel, tivit hesabından, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'yi hedef alan bir paylaşımda bulundu. Demirel "Muharrem İnce zihniyetindekilerin yaşattıklarını unutmadık, unutmayacağız" dedi. Kendisi unutmuştu ama izleyicileri onun hala Danıştay üyesi olduğunu hatırlıyordu. Baktı olmayacak, söz konusu tiviti sildi. Yazan kadı, kime şikâyet edeceksin? 

E bu kadar okumuş, yetişmiş, kendini aşmış eleman olunca reise de taze bir güven geldi göklerden tabii. Kocaeli'nde konuşurken bıraktı frenleri, "Uzaya nasıl ulaşırız bunun çalışmalarını yapıyoruz" dedi. Zaten bor deyince “Borcam” anlayan damat Berat Albayrak önceden vermişti müjdeyi. "Cumhurbaşkanımız Ay'a kadar 4 şeritli yol yapacağım dese, Vallahi inanırız diyen partililer” vardı.

Vallahi bu birikim karşısında uzay yolu arayacak ne var? Geç Osmangazi Köprüsü’nü, dön sağa, uzay karşında! Biraz pahalı ama olacak o kadar!

***

“Her AKP’liye bir kıraathane, üzerine de üzümlü kek” tartışması bunların üzerine geldi, tek talihsizliği bu. Millet taktı keke tabii. İcraatın kıraat kısmı uçtu gitti. 

Hain bunlar tabii, zamanında ezanı da Türkçe okutmamışlar mıydı?

Özeleştiri yapayım; Bizde hiç cehalet yok mu? Var. Mesela pirinçle altını ayıramıyoruz. Reis koştu yetişti imdada. “Bizim altın klozetle ne işimiz var? Bunlar sarı pirinçle altını karıştırıyor. Bunlarda cehalet diz boyu. Bu altın değil mesela pirinç, ama onlar bunu anlamaz. Niye? Cehalet…” dedi. Vallahi haklı. Biz bildiğin plastik klozet üzerinde yapıyoruz hacetimizi!

Sonra koştu, İstanbul Valiliği‘nin düzenlediği iftar programında konuştu. "Biz bir numarayız. Amerika gerimizde, İngiltere falan çok daha gerimizde" dedi. Dinleyenler şevkle alkışladı. Bilal koştu; “Ülkemizin öyle bir lideri var ki Amerika'sı, Avrupa'sını dinlemiyor” diye onayladı. Diyen kim? Bilal… Ülkemizin dahi çocuğu.

***

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, market zincirlerinde yarım kiloluk kıymanın 14,5, kuşbaşının ise 15,5 liraya satışının yapıldığını müjdeledi. "Emin olun pırıl pırıl etler. Gerçekten biz bunu 15 binin üzerinde noktada satışa sunmuşuz. Amaç hiçbir zaman esnaf ile rekabet etmek değil, dar gelirli vatandaşlarımıza şu aziz günde yardım etmek" dedi. O sırada Fakıbaba’nın dağıtım yapmadığı hain marketlerde etin kilosu 70 Türk Lirasıydı. Kimse “baba nerede bu market” diye sormaya cesaret edemedi. Malum, arkadaşın tepme, itme, tokatlama huyu var.

Çok açık değil mi? Marketlerin bu ihanetinin nedeni de boru çıkarmamamız. Çıkarsak boru, işlesek, al sana zamlanmayan et!

***

Kimseye tek laf etmeden, dokundurmadan, üzmeden buraya kadar getirdim yazıyı, fark etmişsinizdir. Sonrası biraz karışık yalnız.

Oyuncu Robert de Niro, canlı yayımlanan 72. Tony Ödülleri töreninde sahneye çıktı, ABD Başkanı Donald Trump'a ağız dolusu küfretti. "Tek bir şey söyleyeceğim. Artık 'Kahrolsun Trump değil, Trump'ı S…." dedi.

Vallahi ahmaklıktan, cehaletten boğuluyor olsak bile biz terbiyeliyiz. İçimizden geçse de bozmayız ağzımızı, söylemeyiz öyle ayıp şeyler. Daha terbiyeli söyleriz meramımızı. “Boş verin diktatörü, muktediri, yancısını, yolcusunu. Oylar bağımsız adaylara kardeşim” deriz! 

Hayır, biz terbiyeliyiz. Terbiyesiz olan de Niro!