Televole cemaati!

Olayın çıkış noktası son zamanlarda “Işıkçı” TGRT kaynaklı olarak yapılan ısrarlı Diyanet İşleri Başkanlığı eleştirisi. Son nokta koyan da yine TGRT Televizyonu. Esasını kısaca not edelim. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Camiler sadece namaz kılma mekânı değil, sosyal ve kültürel paylaşım alanları olmalıdır. Camiye gelen çocuklar ister oynasın, ister koşuştursun. Onların hafızasında kötü iz bırakan müdahale kabul edilemez” demişti. Diyanet, bunun üzerine camileri çocuklara sevdirmek adı altında bir proje başlattı. Bu projeye göre, camilerde çocuklara oyun alanları oluşturulacaktı. Pilot bölge de Samsun olarak belirlenmişti. 

Diyanet’in bu projesi Siyasal İslamcı cenahta tuhaf bir tartışmanın fitilini ateşledi. TGRT canlı yayınında projeyi sert bir biçimde eleştiren Osman Ünlü adlı kıymeti kendinden menkul düşünür, “Senin etkinliğin batsın. Bu yaptığın yarın camiyi kerhane haline getirmektir…” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e “kutlu doğum haftası” tartışması vesilesiyle başlayan hücumların sonuncusu bu. TGRT’ye göre Diyanet bir FETÖ icadı olan “kutlu doğum haftasını” kaldırmamakta ısrar ederek FETÖ’cü olduğunu ele vermiş oluyor. Diyanet reddetti gerçi ama tartışma sürüyor nihayetinde. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Çocuklarımızın zihninde cami, namaz ve cemaatle ilgili yanlış bir iz bırakacak şekilde ona kötü davranacaksanız teravihinizi evinizde kılın" falan dedi ama nafile. Bu “kerhane” benzetmesine yanıt olmaktan çok, “Bari cevapsız bırakmayalım” tadında bir karşılık. Diyanet belli ki bu tartışmalardan mümkün olduğu kadar uzak durmak istiyor.

Boyun Eğme okurları biliyor, bu sayfalarda “din ve ahlak” ilişkisi veya ilişkisizliği üzerine pek çok yazı yer aldı. Diyanet’in de bu yönde kaygı belirtilen raporları ve araştırmaları var. Din ile ahlak arasında bağın tamamen koptuğu, haram para ile cami yapmanın, hacca gitmenin mubah sayıldığı yeni bir din icat edildi sanki. Ama her ne olursa olsun camiye kerhaneye benzediği suçlaması yöneltilmesi bütün bunların ötesinde yepyeni bir durum.

***

“Kubbeler miğfeeer, minareler süngüüü” tiradından buraya geldiler 15 yılda. Dini para, güç ve iktidar hırsının bir aracına dönüştürdüler. Camiler hırsı sınırsız adamların arka bahçesi. Bu iklimde Siyasal İslam, kültürel İslamı yerle bir ederek ilerliyor. 

Elbette hangi sebeple olursa olsun bir ibadethaneyi kerhaneye benzetmenin hoş görülebilir bir yanı yok. Ama son yıllarda cami cemaatinin ülkenin toplumsal yapısına paralel bir dönüşüm yaşadığı gerçek. Ahlaksızlık ve “haram”ı hoş gördüğü sıklıkla dile getirilen bir cemaatten söz ediyoruz artık. Haliyle içinde mekân olarak caminin işaret edildiği tuhaf haberler düşüyor basına.

Mesela 2016 yılında Gaziantep'te 3 yaşındaki erkek çocuğuna camide tecavüz edilmesi böyle bir haber. Gaziantep Göllüce Mahallesi'nde bir caminin mescidi içinde 3 yaşındaki erkek çocuğuna tecavüz etmeye çalışan 4 şahıs, çocuğun annesi tarafından suçüstü yakalandı. Annenin yardım çığlıklarını çevredekilerin duymasından korkan caniler kaçarak kayıplara karıştı. Olay sonrası ayaklanan Göllüce Mahallesi sakinleri binlerce kişi ile İpek Yolu’nu trafiğe kapatarak, “Tecavüze son” sloganları attı. Kalabalık, TOMA ve akreplerin gelmesi ile dağıldı.

Konya Selçuklu'da uzun yıllar imamlık yaptıktan sonra emekli olan Y.Y.'nin gönüllü müezzinlik yaptığı camide yardıma muhtaç kadınlarla para karşılığında ilişkiye girdiği iddia edildi. Habere göre, biri resmi nikâhlı iki eşi ve 6 çocuğu olan 60 yaşındaki Y.Y.'nin yardıma muhtaç kadınlara para karşılığında cami içinde ilişkiye giriyordu. Cemaat kuran kursuna giden çocukların ihbarıyla durumdan haberdar oldu. Bazı cemaat üyeleri müezzini, kadınları camiye alırken cep telefonlarıyla görüntüleyip müftülüğe bildirdi. Müftülük fuhuş yaptığı iddia edilen Y.Y.'nin müezzinlik yapmasını engelledi. Camiden uzaklaştırıldığını kabul eden Y.Y. ise "Bir şey söylemek istemiyorum. Uzaklaştırıldım, 1 aydır camiye girmiyorum. Şimdi Umre'ye gideceğim, bunlarla kafamı meşgul etmek istemiyorum" demekle yetindi.

Dini pop-kültürün bir parçası haline getirmede son hamleyi ise ramazan ayı boyunca “Kuran-ı Kerim'i Güzel Okuma Yarışması” düzenleyen TRT yaptı. Her gün yapılan yarışmada, Kuran okuyan yarışmacılar stüdyodaki seyircilerden ve jüriden yüksek puan almaya çalışıyor. Beyanlarına göre yarışmanın finali Kadir Gecesi’nde yapılacak. Yarışmacıların finale Selatin Cami imamları rehberliğinde hazırlanacağı da duyuruldu. Programın sunucusu Diyanet İşleri Başkanlığı Radyosu Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Cihat Kılıç. Yani yarışma Diyanet onaylı. Yarışmada tüm katılımcılara 1 tam altın; gün birincilerine 3 tam altın; hafta birincilerine 5 tam altın hediye edilecek olan yarışmanın final gününde ise yarışmanın 3.’süne 10 tam altın, 2.’sine 20 tam altın ve 1.’sine ise 50 tam altın ödül verilecek.

Yarışma bir tartışmanın daha açığa çıkmasına vesile oldu. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Kuran ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap değildir” diyerek sunucusu ve jüri üyeleri Diyanetçi olan yarışmaya tepki gösterdi.

Fakat durum bundan biraz daha vahim. Her gün TV ekranlarında boy gösteren ilahiyatçılar toplumu birbirine düşürecek kuran yorumları yapmayı sürdürüyor mesela. Alaylı İslam ahlaksızlığı, mektepli İslam kuralsızlığı meşru kabul ediyor. “Kerhane” eleştirisi işte bu nedenle toplumda tuhaf bir şekilde yankılandı. Başka şartlarda büyük bir ayaklanmaya dönüşebilecek o söz inanan ve inanmayanların yüzünde müstehzi bir gülümse ile geçiştirildi. Toplumu devlet eliyle dinselleştirme politikasının tahribatının en çok dini yaraladığının işaretlerinden biri de bu olmalı…

***

Farkındayım biraz “Televole” tadında gidiyor yazı ama eldeki malzeme böyle. Devam edelim: Cami cemaatinin bu rahat tavırları sokaktaki dinsel baskıyı bir nebze bile eksiltmiş değil. Dolayısıyla bu ramazan da önceki ramazanlarla benzer görüntülerle başladı. TCDD trenlerinde, ramazan boyunca ekonomi bölümündeki yemekli vagon servise kapatıldı. Kurum bütün yolcularının Müslüman olduğunu ve oruç tuttuğunu varsayıyor, onlar adına böyle bir uygulamaya gidiyordu. TCDD trenlerinde daha önce de içki satışları yasaklanmıştı. 

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nde bulunan İletişim Fakültesi'ne ülkücü bir grup saldırdı. Gerilimin gün içerisinde grubun öğrencileri “Ramazanda burada yemek yiyemezsiniz” tehdidiyle başladığı öğrenildi. Saldırganlar, yemekhanede bulunan öğrencilere de saldırdı. 

Son olay ise İzmir mahreçliydi. Namazı gelen bir meczup aracını olduğu yere bırakıp tramvay yolunda namaza durmuştu. Haliyle tramvay ve yolcuları meczup namazını kılıp kalkana kadar araç içinde bekledi. Bazı yandaş gazeteciler böylesine bir olayı bile “namaz kılmış işte ne olmuş yani” lakaytlığında yaklaştı.

“Şeriat kalabalıklar içindir” sözü Sufilikten bakiye. Gerçek oldu bugünlerde. Diyanette, tarikatlarda, sarayda vur patlasın, çal oynasın bir iklim hüküm sürüyor. Aşağıda ramazanda yemek yedi, kısa giyindi, içki içti diye kan gövdeyi götürüyor.  

Şeriat böyle. Hakikat ise bambaşka şeyler söylüyor: Miğfer devrildi, kubbe cemaatin üzerine yıkıldı yıkılacak. İçerisi kerhaneye dışarısı tımarhaneye dönmüş bir ülke yarattılar az zamanda. Siyasal İslamcılara kutlu olsun!


*Bu yazı Boyun Eğme dergisinin 78. Sayısında yayınlanmıştır