Tarihin fıtratı

Yıl Milattan Sonra 37… Tiberius’u indirdiler ve yerine evlatlık Caligula’yı bindirdiler. Çaresiz halk aradığı kurtarıcıyı nihayet bulmuştu. Sevinç sokağa taştı, kurbanlar kesildi, çılgın danslar edildi. Cumhuriyetin sakillikleri nihayete eriyordu, öyle umdular.

Beklendiği gibi Caligula'nın iktidarının ilk yılları pek parlak geçti. Kurtarıcı, halka buğday dağıttı, eğlenceler düzenleyip kalabalıkların gönlünü hoş tuttu. Görünüşe göre Senato'ya da saygılıydı yeni Sezar. Cumhuriyet yıkılalı çok olmuştu ve senato onun bir kalıntısından ibaretti gerçi ama olsun. Saygı önemliydi.

Ama bunlar evlatlık Sezar için yeterli değildi. O gerçek bir Mısır hayranıydı, Firavun olmak istiyordu. Aklında sınırsız yetkilere sahip olmak ve mutlak bir monarşi kurmak vardı. Ne yapsın? Küçük başarılarını abarttı, kalabalıkları hediyelerle, önemsiz fetihlerle kandırdı. Halkın desteğini arkasında hissettikçe iyice kontrolden çıktı. Tiberius zamanında yasaklanan İsis dinini serbest bıraktı. Mısır'dan dikilitaş getirtti, şehrin ortasına diktirdi. Firavunlar kız kardeşleri ile evleniyordu, o da niyetlendi ama kız kardeşi vakitsiz ölünce hevesi kursağında kaldı. Kaderin bu oyununun altında kalmayıp kız kardeşini tanrı ilan etti. Zaten kendisi de bir tür tanrıydı artık. Atını da kız kardeşi kadar severdi. Ona da özel ve pek lüks bir saray yaptırdı. Zavallı hayvana konsül seçtirmeyi planladığı da iddia ediliyor ki, doğru olsa şaşırmazsınız. Nihayetinde sarayında her türlü sapkınlık olağan bir davranış biçimine dönüşmüştü.

Elbette bütün bunlar büyük harcamalar gerektiriyordu. Caligula çaresiz vergilere yüklendi. Öyle olunca tepkiler de, baskılar da karşılıklı yükseldi. Bu hasta hedonist adam ölçüsüz bir despota dönüştü. Eee, tanrı manrı bir yere kadar, bıçak kemiğe dayanınca 41 yılında sarayın karanlık koridorlarından birinde subayları tarafından öldürüldü. Yerine başka bir kukla bulup oturttular. Fakat buldukları kukla korkudan akıl sağlığını yitirmişti. Onlar da sonradan zalimliği ve sapkınlığı ile meşhur olacak Neron’un kapısını çaldılar. Caligula’yı indirdiler Neron’u bindirdiler. Dağ taş Caligula’dır ve başka türlüsünün imkânsız olduğu bir zaman aralığıdır.

Bu tuhaf adamların iktidarı altında Roma içten içe çürümekteydi. İnsan aklına güven yitip gitmişti. Fal, büyü, gizem, mistisizm, her türden tuhaf inanç hızla yayılıyordu. Sihirbazlar, büyücüler, müneccimler, kâhinler Roma sokaklarında kaynaşıp duruyordu. Arada nevzuhur peygamberlere, adı duyulmamış din kurucularına, ahlaki sorumluluğunu çoktan yırtıp atmışların toplandığı tapınaklara da rastlanıyordu. Roma sosyetesi Caligula’nın sofrasından kalkıp yeniden canlanan dinsel derneklere akın ediyordu. Arkaik dualar vahşi danslara karışıyor, her köşede sapkın tanrılar türüyordu. Tam bir "manevi hazırlık" dönemiydi bu. Hıristiyanlık işte bu hayhuy içinde doğdu ve karşısında her türlü doğaüstü zırvayı büyük bir iştahla tüketen büyük kalabalıklar buldu. Roma’nın milattan sonraki ilk yüzyılı bu açıdan büyük bir laboratuvardır. Ortadoğu’nun bütün dinleri Roma’nın üzerine yığılmış gibiydi. Sanki Caligula sapkınlıklarıyla onların yeşerip büyümesi için doğal bir habitat yaratmıştı. Hıristiyanlık onların içinde en siliklerinden biridir. 150 boyunca çevrede dal budak salan o inanışlarla mücadele edecek, ayakta kalmaya çalışacaktır.

İslam tarihinin farklı olduğunu sanmayın. Emevi-Abbasi dönemi her ne kadar askeri başarıları nedeniyle kutsansa da, ahlaki açıdan pek sıkıntılı bir dönemdi. İslam her yerde ve fakat ahlak hiçbir yerdeydi.

Kısa halifeler döneminin ardından Arap devletini Emeviler yönetti. İslam cumhuriyetini yıkarak geldiler. Daha doğrusu dini bir devlete dönüştürdüler ve din devlete dönüşürken ahlak pek azaldı. Fetih, en çok önemsedikleri din kuralıydı. Diğer kurallara pek aldırış etmedikleri ve pek az Müslüman göründükleri not ediliyor.

***

Din çoğaldıkça ahlak azalır. Dinin çoğalmasının nedeni zaten ahlakın azalmasıdır. Din hemen her zaman büyük insani yıkımların ortasında gelişir. Bir ahlak olma iddiasındadır ama yapabildiği tek şey içinde geliştiği derin ahlaksızlığı makul kılmaktan ibarettir. Din ile toplumların çözülmesi arasında doğrudan bir ilişki saptayabiliyoruz. Din yükseliyorsa toplum çözülüyor, dağılıyor ve bir çöküşe doğru sürükleniyor demektir. Sürükleniyoruz…

***

Anlattıklarımın pek tanıdık geldiğine eminim. Doğaldır, çünkü her çöküş kendi Caligulasını yaratır ve bütün Caligulalar az çok birbirini andırır. Çıkın sokaklara, başınızı kaldırıp bakın; Caligula’nın Roma’sından hiçbir farkı yok. Dağ taş din, dağ taş ahlaksızlık. TV kanalları dini sohbet ve evlendirme programlarından başka bir şey yayınlamıyor. Baktığınız ekranda insanların içki içtiğini görmemiz yasak ama yalan söylemek serbest. Kadınlar kitleler halinde örtünüyor ve kitleler halinde fuhuşa sürükleniyor. Din ulemaları çocuklarla evlenme yaşını 6’ya, cinsel obje sayılma yaşını 3’e indirdi. Şaka değil, pedofili bile suç olmaktan çıkıyor artık.

***

Dini çoğaltırlar; ahlakı söküp atar, cumhuriyeti yıkarlar. Ama bunlar hiçbir nevzuhur Sezar için yeterli değildir. Firavun olmayı istemek onların fıtratındandır.

Ama bir gün mutlaka ezilenlerin duvarına çarpıp devrilirler. Tarihin fıtratıdır bu da…