Tam vesayeti bitirecekken…

Pazar günü Arnavutköy yolu üzerinde dizilmiş askeri kışlaların önünden geçiyorum. Kışlalara ulaşmak için kullanılabilecek kavşaklar iş makinalarıyla kapatılmış.  Aynı manzaranın daha abartılmış hali kışla önlerinde sergileniyor. Büyük hafriyat kamyonları çekilmiş kışla giriş kapıları önüne. Kamyonlara bir polis aracı refakat ediyor. 15-20 sivil ellerinde sopalarla kamyonların arasında bekliyor. Bazı kapılara fazladan önlem olsun diye çukurlar açılmış. Yoldan bayraklı araçlar geçiyor, çoğunda dışarıya sarkmış birileri var. Zafer işareti yapan da var, bozkurt işareti yapan da. Korna darbeden sonraki bütün eylemlerin alamet-i farikası. Belli ki darbe karşıtları araçlarını da kornalarını da çok seviyorlar, reislerine sorgusuz itaat ediyorlar, hepsini günlerce sokağa çıkarmaya bir emri yetti. Gerçi Diyanet’in camilerden yaptığı saat başı sala desteği de önemli ama olsun.

Askerin her türlüsünden nefret dorukta. Tayakadın-Durusu’da jandarma karakolunun önünden geçiyorum. Korku nöbet bekleyen jandarmanın gözlerinden okunabiliyor. Biri öncülük etse bırakıp kaçmaya hazır, endişeli, çökmüş, moralsiz bir hal. Az ilerideki Karaburun sahilinin “denize girilmesi yasaktır” tabelalı plajında belediye görevlileri denize girenleri anonsla uzaklaştırmaya çalışıyor. Karadeniz’in değişken dalgaları yüzenlerden birini yutmuş, arama çalışması var. Olay için gönderilen iki jandarma silahlarını iğreti tutuyor ve kalabalıktan uzakta durmaya özen gösteriyor.

***

Darbeden bir gün sonraki akşam, AKP il binasını karşıdan gören bir evde misafirim. Bayraklarla donanmış sarı renkli inşaat kamyonları her yerde. Sanki başarısız darbe girişimi o kamyonlara yapılmış gibi bir hava var ortalıkta. Gece ilerledikçe sarı renkli kamyonlar il binasının önündeki caddede toplanmaya başlıyor. Saat 20 civarında çalmaya başladıkları havalı kornaları ancak ertesi gün sabaha karşı susuyor. Sokakta salanın korna seslerine karıştığı, cübbeli sarıklı, kamyon destekli ürpertici bir “demokrasi şöleni” kesintisiz sürüyor.

Aslında kamyonlar bu kadar tepkisel davranmakta haklı. Darbe inşaat üzerine kurulu ve ancak inşaatla sürebilen bir düzene karşı da yapıldı. Başarılı olsaydı bu kamyonların çoğunun işsiz kalması yüksek ihtimaldi. Darbe başarısız olunca kamyonlar da, inşaat düzeni de kurtuldu. Sokağa taşmış büyük sevincin haklı sebepleri var…

***

Orgeneral Kenan Evren’in meydanlarda Kuran alıntılı söylevleri ile başladı herşey. Genelkurmay’ın Avrupa’da çıktığı toplumu İslamileştirme seferleri ile sürdü. Sol tehlikeye karşı “laik ordu” ile siyasal İslamcı tarikat ve hareketlerle büyük bir ittifak kurulmuştu. Gülenciler dâhil pek çok İslami cemaat düzenin makbul evlatlarıydı. Solcu çocuklar kışlalarda, karakollarda işkencede inlerken, dövülürken, itilip kakılırken, telef edilirken devlet artık İslamcılarla kol kolaydı. Din cuntacı generallerin emriyle devlet koridorlarından içeri giriyor, toplumsal yaşamı düzenlemek üzere ipleri eline almaya başlıyordu.

1990’lı yıllarda artık ittifak oturmuş, semereleri alınmaya konulmuştu. Ama söylem hala “laiklik” üzerinden sürüyordu. “Öteki İslam”ı 90’lı yılların başında yazdım. Aldığım ilk tepki bütün bunların bir “komplo teorisi” olduğu yönündeydi. Sonra askerlerin şikâyeti ile açılan davalar, DGM eliyle yürütülen soruşturmalar üst üste geldi. Devlet yaptığı “din operasyonu”nun bilinmesini istemiyordu. Sonrası malum; 28 Şubat son çırpınış ve Ergenekon cenaze töreni… Laik cumhuriyet bekçisi olduğunu iddia eden askerlerce tepelendi, cenaze ortalıkta kaldı. Cenazeyi kaldırsın diye bu imamlar göreve çağrıldı. Fakat imamlar cenazeyi kaldırmak yerine ölüye tecavüz etmeye başladılar. Yaşanan dramatik görüntülerin sebebi budur.

***

Cuma akşamı ordu ve devlet içinde yuvalanmış bir İslami klik, iktidarı elinde tutan İslami partiye karşı darbe yapmaya kalkıştı. Darbenin ilk adımı ise iktidarı elinde tutan İslami partinin adamları olduğunu düşündüğü kuvvet komutanlarını ve genelkurmay başkanını derdest etmek oldu. Özeti şu: 12 Eylül cuntasının yürüttüğü islamizasyon politikası sonucunda TSK İslamcı çevrelerin güç ve iktidar savaşı verdiği büyük bir arenaya dönüştü. İlk rauntta hezimete uğrayanlar ve zafer kazananlar var gibi ama savaşın biteceği yönünde bir işaret değil bu. Pazar günü tanık olduğum aşağılama bu açıdan önemli. Kontrolden çıkmış bu cadı avının sorunları büyütmekten başka bir işe yaramayacağı daha yoldan geçerken anlaşılıyor.

***

“Darbe Havası” ve “Düğün ve Cenaze” soL’da son iki ayda yazdığım iki yazı. Yazıların söylediği ilk şey ortalıkta hissedilen havanın darbe koktuğuydu. Ama bu havanın sadece Cemaatten kaynaklandığını sanan yanılır. AKP de o havayı sürekli körüklüyor. Kendi yarattığı korku ve endişe iklimini çoğaltarak da yapıyor bunu. Yeni darbe girişimlerine ortam hazırlıyor. “İç savaş” olasılığının yüksek ihtimal görüldüğü bir ortamda darbe girişimlerinin lafı mı olur?

Ama görünen tek gerçek var bu toz duman içinde: Artık ülkenin laiklik ve cumhuriyetten başka şansı yok. Şans dediğim bir bütün kalmak ve ortak bir yaşamı yeniden inşa etmek için. Yoksa ülkenin geldiği “hurma cumhuriyeti” kıvamı herkesi her şeyi çürüterek varlığını sürdürebilir ancak.

Ülke darbe girişiminden önce darbe havasındaydı, darbe girişiminin ardından da darbe havasında. Ordunun darbe girişimini engellemek üzere dinci-sağ kalabalıklar “baş komutanın” emriyle sokaklarda. Tam da “askeri vesayeti bitirecekken” oldu bütün bunlar.

Demek bir süre darbelerle yaşamaya alışacağız!