Tağyir, tebdil ve ilga

Tağyir, tebdil ve ilga… Yeni Türkçesi bozma, değiştirme, ortadan kaldırma. Yakın geçmişin ünlü ceza yasası maddelerinden birinden ödünç aldım bu kelimeleri. Büyük suçtu yakın zamana kadar. Pek çok kişi, bu madde nedeniyle idamla yargılandı, uzun yıllar hapis yattı. 

Denizleri astılar. Çünkü iddiaya göre tağyir, tebdil ve ilga etmişlerdi anayasayı. 12 Eylül cuntası geldi sonra. Gerçekten silah zoruyla tağyir, tebdil, ilga etti anayasayı. Ama hemen harekete geçip yine bizim çocukları yakaladılar. Birçoğunu astılar. Anayasayı tağyir, tebdil, ilga etme suçunu gerekçe göstererek hem de. Turgut Özal geldi ardından. Daha dumanı tüten anayasayı ihlal etti, yoğa saydı. İtiraz edilince “bir kerecikten bir şey olmaz” diye yanıtladı. Bir şey olmadı hakikaten. Çünkü başbakandı âdem. Sonra cumhurbaşkanı oldu. Anayasayı tağyir, tebdil, ilga da böylece yol oldu.

Aslında "güç bende, Anayasa da neymiş" anlayışı son 50 yılın genel kuralı.  Neredeyse ta 12 Mart’tan beri her iktidar kendi hukukunu yaratıyor, anayasanın eskisini rafa kaldırıp kendi anayasasını yazmaya kalkışıyor. Ömrü kısa sürüyor ama olsun. 27 Mayıs anayasasının ömrü 10 yıl ya sürdü ya sürmedi. 12 Mart gelip rötuş yaptı üzerinde. 12 Eylül Anayasası delik deşik edildi birkaç on yılda. Şimdi yenisini yazmak için harıl harıl çalışıyor saray baş danışmanları. Burhan Kuzu anayasa yapacak ve dikiş tutması umulacak, düşünün. Yazıldığı gün deler onu reisi. Anayasa tarihimizde Menderes, Demirel, Özal, Çiller geleneğidir bu.

Özetle anayasayı bozma, değiştirme, ortadan kaldırmaya teşebbüs edenler asıldı, bir paçavra gibi kaldırıp bir kenara atanlar paçayı kurtardı. Şimdi, isteyen tağyir, isteyen tebdil, isteyen ilga edebiliyor çok şükür. Gücü eline geçirenin kuralları da koyduğu bir tür orman kanunu yürürlükte demek bu.

***

7 Haziran seçiminden üçüncü parti olarak çıktı HDP. Güneydoğu illerinin tartışmasız tek partisiydi. Bu hal AKP iktidarının sonu anlamına geliyordu. Masa devrildi, kısa savaş molası bitti. Ama her şeye rağmen 1 Kasım’daki seçimden de çıkmayı başardı parti. Şimdi eş başkanları dâhil pek çok vekili içeride. Seçimi kazandığı 3'ü büyükşehir, 5'i il olmak üzere 34 belediyeye kayyum atandı, 52 belediyede görevden almalar gerçekleşti, 39 eş başkan tutuklandı. HDP’li başkanların yerinde “benim valim, benim kaymakamım” oturuyor iktidarın emriyle. Örneğin Mardin Belediyesine kayyum atanan Mustafa Yaman, eski Tunceli Valisi. Oradaki görevi sırasında AKP’ye seçim kazandırmak için halka beyaz eşya dağıtmasıyla meşhur olmuştu. AKP, HDP’li belediyeleri kendi meşrebince kamulaştırdı, özel mülkiyetine geçirdi.

Olup biten, sadece suça bulaştığı iddia edilen bir partinin mensuplarının derdest edilmesinden ibaret değil yani. Seçimi ilga ettiklerinin işaretlerinden biri aynı zamanda. 7 Haziran’da CHP’ye hükumet kurma görevi vermeyerek anayasal düzeni tağyir, tebdil, ilga niyetlerini beyan etmişlerdi zaten. HDP’yi fiilen kapatarak ve seçimi yapılmamış sayarak çağ atlattılar buna.

Öyle bir dikensiz gül bahçesi ki muhalefet partileri uzun zamandır seçimlere girmiyor. Bahçeli AKP’nin canı çektikçe tokatladığı bir tür gönüllü figüran. Kemal Bey, “Ekmek için Ekmeleddin”den beri sizlere ömür... Mecliste muhalefet partisi yok, seçim yok, başbakanlık kaldırıldı, bakanlık şöyle böyle. Adalet, içişleri, dışişleri, maliye bakanının adını kaçımız tereddüt etmeden sayabilir? Sarayın sayısı belirsiz baş danışmanları onlardan daha ünlü. Çünkü iktidar onlarda.

***

Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, Güneydoğu’da hendek kaldırmak için bütün bir şehrin yok edilmesi uygulaması seçimlerin ortadan kaldırılmasından sonra başladı. Şırnak’ın, Cizre’nin, Diyarbakır’ın verdiği oyun bir anlamı yok artık. Kaldırıyorlar. O şehirlerin seçtiklerini içeri tıkmalarının nedeni de bu.

İktidar partisi de alıyor bundan payını. Tuhaf, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu verdi yeni dönemde “iktidar partisi” AKP’nin başına örülen çorabın müjdesini. Yeni sistemde başbakanlık olmayacak ama birden fazla cumhurbaşkanı yardımcısı olacak. Bakanlar meclisten değil meclis dışından atanacak. Yani milletvekilliği de bir anlamda ilga ediliyor. Reis kimi işaret ederse artık bakan o, vekil o. Devlet Bahçeli’yi şimdiden başkan yardımcısı atayarak, muhalefeti de ilga edeceklerini müjdelediler. Öyle bir garabet yarattılar ki dünya tarihinde eşi benzeri yok.

Bu kadar tağyir, tebdil ve ilgayı bir yeni anayasa ile yasal hale getirmek gerekiyor haliyle. O arada da eskisinin değişmez maddeleri tağyir, tebdil, ilga edilecek. TBMM Başkanı İsmail Kahraman, “Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır” dememiş miydi? Oluyor işte. Söylenenlere göre Anayasa'nın ilk üç maddesinin değiştirilmez olduğuna dair hüküm yeni anayasada yer almayacak. Havuz akıl deneleri bunu açıkça zikrediyor zaten. Artık T.C. Devleti’nin Anayasa’sının varlığından söz edilemezmiş. Bu fiili durum Anayasa ve hukuk devletinin yerine Erdoğan’ın iradesinin geçtiğini açıkça göstermekteymiş. Tağyir, tebdil, ilga maddesi yürürlükte olsa her biri idamlık suç!

Bütün bunların iyi yanı, yasama-yürütme-yargı sacayağından oluşan siyasal sistemimizin giderek sadeleşmesi. Reis tak emrediyor, emri alan şak yerine getiriyor. Mükemmel. Adı geçen kişi de geçtiğimiz gün yeni durumu daha veciz bir şekilde ifade etti. “Çobanlığın felsefesini anlamayan, psikolojisini anlamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım" dedi.

Haklı. Devlet ilga edilip yerine reis ve adamlarının iradesi geçerse bize de anca koyunluk düşer.

***

Seçim, yasama, yürütme, yargı, ordu, anayasa, ne varsa tağyir, tebdil, ilga edildi. Olağanüstü hal ve kanun hükmünde kararname ile yönetiliyor koca ülke. İtiraz edeni derdest edip tıkıyorlar içeri. Fakat bu arada ülke kendi üzerine yıkıldı yıkılacak.

Bu satırları yazarken uzun zamana yayılan küçük küçük devalüasyonlar büyük bir çığa dönüşüyordu. Yalçın Küçük hocanın tezi, büyük devalüasyon ile rejim değişikliği arasında organik bağ var. Şöyle devam ediyor: “Kuşkusuz işçi ve emekçi yığınların yaşam koşullarının bozulmasına, devalüasyon öncesinde rastlamamız doğaldır; fakat, devalüasyon sözcükleri, ‘stabilizasyon’ ya da ‘istikrar’ politikalarıyla birlikte dillendirildiği için, devalüasyon ile birlikte, işçi ve emekçilerin yaşam koşullarının kötüleşmesi mutlaktır. Dolayısıyla, bunları yapanların kötü görülmeleri ve düşürülmeleri bir yasa gereğidir.” Nedir örnek vakalarımız?

1946 Devalüasyonu - Recep Peker - Düşürülmüş, Silinmiştir.

1958 Devalüasyonu - Adnan Menderes - Düşürülmüş, İdam Edilmiştir.

1970 Devalüasyonu - Süleyman Demirel - Düşürülmüş, İdam Edilmemiştir.

1980 Devalüasyonu - Süleyman Demirel - Düşürülmüş, Enterne Edilmiştir.

1994 Devalüasyonu - Tansu Çiller - Düşürülmüş, Silinmiştir.

2001 Devalüasyonu - Bülent Ecevit - Düşürülmüş, Ölü'ye Sayılmıştır.

Döndük dolaştık geldik aynı kapıya. Yalnız ülke diğerlerinde olmadığı kadar kırılgan, diğerlerinde olmadığı kadar yeni yazılımlara açık...

Burhan Abi devalüasyon sebebiyle yetiştiremezse, sanırım yeni anayasayı da başkaları yazacak!