Sultan Hamit Havalimanı

1912 yılında askeri havalimanı olarak kuruldu. 1944 yılında uluslararası havalimanına dönüştürülmesine karar verildi. Beş yıl sonra yapımına başlandı,1953’te tamamlandı, aynı yıl hizmete açıldı. İhtiyaca göre zaman zaman genişletildi ve bugünkü halini aldı. Biz Yeşilköy Havalimanı olarak biliyorduk. 1985’te darbeci-faşist Kenan Paşa ve avenesi adını “Atatürk” olarak değiştirmeye karar verdi, değiştirdiler. Uzun süre yeni ada alışamadığımızı hatırlıyorum. Adından dolayı değil, o adı veren Kenan Evren’den dolayı. Sonra Yeşilköy unutuldu, Atatürk yerleşti. 

Fakat sağa sola “Atatürk” adını koyan çetenin onu tamamen kapatmaya hazırlandığını, Cumhuriyetin yıkılması için zemin oluşturduğunu bilmiyorduk. Şimdi biliyoruz; Cumhuriyetin yıkıldığı tarih, Yeşilköy’ün “Atatürk” olduğu tarihtir. 

Hakkını teslim etmeli, sarkık bıyıklı padişah sevdası veya gündüz gözüyle Osmanlı düşü görme saplantısı AKP ile başlamış değil. O tuhaf âdemlerin fotoğrafları 12 Eylül’den bu yana okullarda arzı endam ediyor. Tarihi, “Anadoluculuk”un yerine “Orta Asyalı kökler” tezinin geçirilmesi ile başladı. Demek ki 1950’li yıllardan bu yana biraz padişahçıyız. Hatırlıyorum, 12 Eylül’ün sıcağında, öğrenciliğimiz zamanında yeni icat ettikleri YÖK marifetiyle bizim üniversiteyi başka bazı üniversitelerle birleştirip Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi yapmaya kalkıştılar. Henüz cumhuriyet ayaktaydı, yapamadılar. Şimdiki Marmara Üniversitesidir. 

Geldik bugüne. “Atatürk” Havalimanı iki ay sonra kapatılıyor. Yerini Kuzey Ormanları çöle çevrilerek ve deniz doldurularak yapılan yeni havalimanı alacak. Proje büyük: Leyleklerin yuvasını yıktılar, göletleri doldurdular, içindeki mandaları sürdüler, kıyısındaki ağaçları kesip bir kenara yığdılar. Ve asıl önemlisi inşası için onlarca işçiyi göz göre göre öldürdüler. Güzelim Karadeniz kıyısı şimdi bir Arap çölü kıvamında. Yani her şeyiyle tam bir AKP icadıyla karşı karşıyayız. Zaten AKP’den başka suçu üstlenen de yok. Yeşilköy’e emeği geçen mimarların adları belleğimizde. Mesela Hayati Tabanlıoğlu, hem Yeşilköy’ün hem de şimdi yıkık Atatürk Kültür Merkezi’nin mimarlarındandır. Ama üçüncüsünü yapan mimar kim, bilmiyoruz. Belki bir saray projesidir, Yiğit Bulut çizmiştir, kim ne diyebilir?

***

Bu vesileyle Yeşilköy’ün ikinci ismi olan Atatürk de silinmiş olacak. Yandaş muhbirlerden gelen bilgilere göre yenisinin isminin “Abdülhamit Han Havalimanı” olması düşünülüyor. Kısa Türkiye tarihidir bu. Atatürk’ü sildin mi, altından Abdülhamit çıkar. 

Büyük bir Atatürk silme faaliyetinin sonuncusudur. Sırf bu sebeple onlarca stat yıkılmış, kültür merkezleri, spor salonları nahak yere heba edilmiştir. Çünkü AKP kurmayları ülkeye beton döke döke Osmanlıya ulaşacaklarına kesin inanç beslemektedir. İstanbul’da aldığı şekli biliyorsunuz. Sultan Osman’dan geçip, Sultan Selim’e varıyorsun. İkisinden de sağ salim geçmeye yetecek Doların varsa Sultan Hamit’in kapısındasın. Sultan Uber’e ödemeyi yaptın mı, yallah havaya!

“Atatürk” ne oldu diye soracak olursan, hatırlatayım; Cumhuriyet yıkıldığından aradığınız kişiye ulaşılamamaktadır.

***

İyi de, kim bu Selim? Şah İsmail korkusundan kendi halkına katliam yapmış bir gözü kara. Osman kim? Nevzuhur torunlarının Müslüman sandığı pagan bir aşiret reisi. Osman değil adı, Otman. Onun için Batılılar “Ottoman” diyor. Kim Hamit? Doğan Avcıoğlu’nun deyişiyle, kompradorların eline esir düşmüş zavallı bir ülkenin baş kompradoru. 

Bu kompradorlar iktidarının başında Saray ve Hamit bulunmaktadır. Muhafazakâr sanılmasına karşın tam bir Tanzimat şahsiyetidir. Gecelerini Tarabya’daki malikânesinde Belçikalı tuhafiyeci kız Flora Cordier ile geçirmekte, gündüzleri büyük bir şirketin genel müdürü olan İngiliz komşusu Mr. Thomson’a yarenlik etmektedir. Borsa oyunlarına meraklıdır. En yakın ahbapları Rum Bankacı Zarifi ve Ermeni borsa simsarı Assani’dir. Dostu olduğu Zarifi daha sonra Yunan işgal güçlerinin finansmanını üstlenecektir. Hırslıdır, uyanıktır. Tahta geçince padişahlık mallarının dışında muazzam bir kişisel servet edinmiştir. Tahttan indirilince İttihatcılar devlet ihtiyaçlarında kullanmak üzere servetini ele geçirmeye çalışmışlar, Yıldız Sarayı’nın mahzeninde saklı on bir torba altın bulabilmişlerdir sadece. Bu onun için devede kulaktır. Saraydan ayrılırken unuttuğu bir defter sayesinde servetinin büyük kısmını yabancı bankalarda tuttuğunu öğrenmişlerdir. Çakma halife, sıkıştığında dini kullanmaya kalkışan tartışmalı bir Pan-islamisttir. Bizim hürriyet mücadelesi tarihimiz onun kompradorlar düzeni ile mücadele tarihidir. 

***

Mücadele anayasal düzen kavgasıyla başlar. Ona zorla kabul ettirdiğimiz ilk anayasımızda, Kanun-u Esasi, Namık Kemal’in ve Mithat Paşanın emeği, teri, gözyaşı vardır. Mithat, Sultan Abdülaziz’i tahttan indirme planları kurulurken kendini oyunun ortasında bulmuş, vurmuş, vuruşmuştur. Namık Kemal sürgündedir, Yeni Osmanlılar paramparçadır. O şartlarda bile Abdülaziz’i bir darbeyle indirmeyi başardılar, Murat’ı oturttular. Namık Kemal o sayede Kıbrıs’taki sürgünlükten kurtuldu. 

Fakat V. Murat delinin tekiydi. İndirdiler, “meşrutiyetçi” Hamit’e yol böyle açıldı. 1876’da Kanun-i Esasi’nin kabulüyle Meşrutiyet ilan edildi. Fakat bir yıl dolmadan anayasa Hamit’in marifetiyle rafa kaldırıldı. Anayasa kahramanlarımıza yeniden sürgün yolu görünmüştü. 

Anayasa ve meclis böylece doğmadan boğulmuş oluyordu. O meclis zaten halk iradesinden doğmamıştı, yasama gücü yoktu. İşlevsiz ve gereksiz bir hale getirilmişti. Hamit bir fiskeyle onu kaldırıp attı, bütün gücü kendi eline aldı. Meclisin yerine bir dizi özel danışma komiteleri oluşturdu. Bu danışma komiteleri siyasal, dinsel, askeri sorunlarda ona danışmanlık yapıyorlardı. Sonra geniş bir bürokrasi ağı kurdu. Artık yönetmek için gereken tek şey güçlü bir sopaydı. Alaşağı edilene kadar o sapaya dayanarak ayakta kalmayı başardı. 1908’deki düşüşü de sopanın elinden çekilip alınması ile mümkün oldu. O gün ilan edilen anayasa da Namık Kemal’in ve Mithat paşanın anayasasıdır.

Tartışmanın esası budur. Onlar Hamit’in yanındadır, biz Mithat Paşanın. Onların vatanı saraydır, bizimki Namık Kemal. Onlar tek adama tapar, biz Cumhuriyete…

***

Adları almak kolay taşımak zordur. Yazdım sanırsın, bir de bakmışsın halk gelip silmiş. Hem sen zorla yapmışsan, başkası gelip neden zorla yıkmasın, yol hep açıktır. Yıkmayacaksak eğer, değiştiririz. “Atatürk” şart değil, adını Mithat Paşa veya Namık Kemal Koyarız. İlki ilk anayasamızın mimarı, ikincisi vatan şairidir; Doğru yere uçurur…

Hem zaten mesele bu değildir, mesele esir düşmüş, betona boğulmuş toprakları yeniden vatan yapmaktır…