Sermaye yuvarlaktır

Çağırdılar, iş teklif ettiler. Maaş pazarlığına geldi sıra. “Benden öncekine ne veriyorsanız onu verin” dedi. Sözünü ettiği para 3,5 milyon Avroydu. “O olmaz 2,5 veririz” dediler, kabul etti. Yani arkadaşa devletin kasasından aylık 1 milyon TL maaş veriyorlar. Bunun karşılığında çoğunu kaybettiği üç dört maçta takımın başında bulundu. Uyuşturucu ticareti yapsa bu kadar bol kepçe kazanma şansı yoktur.

Milli Takım Teknik Direktörü Mircea Lucescu’dan söz ediyoruz. Rumen’dir beyefendi, Romanya’nın sosyalizm döneminin tanığıdır. Yaşını başını almış, Romanya’da komünizm tasfiye edildikten sonra küpünü doldurmuştur. Yani insanın ölümlü olduğunu unutamayacağı bir yaştadır. “Kefenin cebi yok” demiş eskiler. Ama aşırı kazanç hırsı kefene cep diktirir. Yoksa o çapta o yaşta bir adam çıkarı için neden böyle eğilip bükülsün.

Geçen gün basına demeç verdi. Hayır, futbolla ilgili değil, kapitalizmle ilgiliydi söyledikleri. “Kapitalizmle Türkiye’de tanıştım” dedi, "Rumen basınında anlatıldığı gibi olmadığını gözlerimle gördüm" diye ekledi. Kendi beyanına göre eğitimi iktisat ilmi üzerinedir. Yani kapitalizmi anlamak için ne Rumen gazetelerine ihtiyacı vardır, ne de Türkiye’ye gelip bizzat görmesine. Parayı görmüş ve bildiklerini unutmuştur. Dediğinin özeti şu; ülkesinde profesyonellik yoktur, bu az para demektir ve beyefendi çok para kazanmak istemektedir. Bunun yolu komünizmden kaçıp, kapitalizme sığınmaktır. Kapitalizmde herkes birer sığıntıdır.

Söylediklerinde kendi açısından haklılık payı var. Komünizmde boş beleş işler için kimseye çuval dolusu para vermezler. Profesyonel futbol spor değildir zaten. Lucescu da artık bir spor adamı değildir. Bir holdingin “ceo”sudur, basit bir kâhya derecesindedir. Ücreti yüksek olsa da işvereninin emrindedir ve kapitalizme bayılmak zorundadır. Ama görüldüğü gibi etrafında hala komünizmin hayaleti dolaşmaktadır.

***

Beyefendi Komünist Romanya’da iktisat eğitimi aldığına göre şunları biliyor olmalıdır:

“Toplumun, son derece zengin küçük bir sınıf ile mülkiyetten yoksun büyük bir ücretliler sınıfına bölünmesi, toplumun üyelerinin büyük bir çoğunluğu aşırı bir yoksulluğa karşı hemen hemen korunmamış durumda iken, o toplumun kendi ürettiği fazlalığın ağırlığı altında ezilip boğulması sonucunu verir. Bu durum, her geçen gün daha saçma, daha gereksiz olmaktadır. Bu duruma son verilmelidir, verilebilir.” Engels bunları 1891 not ediyor. Yoldaşının 1847 Aralığında Alman İşçiler Birliği’nde verdiği konferansın dökümünün sunuşudur. “Ücretli Emek ve Sermaye” adıyla biliyoruz.

Şöyle devam ediyor: “Bugünkü sınıf farklılıklarının ortadan kalkmış olacağı, toplumun bütün bireylerinin daha şimdiden zaten var olan muazzam üretici güçlerinin planlı olarak kullanılması ve genişletilmesi yoluyla, herkes için zorunlu ve eşit çalışma ile yaşamdan zevk alma, bedenin ve zihnin tüm yeteneklerini geliştirme, seferber etme araç ve olanaklarından herkesin eşit bir biçimde ve durmadan artan bir bolluk içinde yararlanabileceği yeni bir toplum düzeni olanaklıdır.”

Buna kısaca “Komünizm” diyoruz. Lucescu’nun yarım ağız kötülemeye çalıştığı şeydir ve kendine çuvalla para aktaran kapitalizmin taban tabana zıddıdır.

Komünizm ekonomiyi zapturapt altına alıp toplumun çıkarlarına göre düzenlemek demektir. Buna da kısaca planlama diyoruz. Kapitalizm ise toplumu zapturapt altına alıp ekonominin çıkarlarına göre düzenlemek demektir. Kısası piyasa toplumudur, insan doğasına aykırı yanlış bir iştir. Bildiğimiz tek bir numarası vardır; mülksüzleştirdiği insanları örtük açlık tehdidiyle ücretli çalışmaya zorlamak.

Yani komünizmde toplum ekonomiye hükmederken, kapitalizme ekonomi topluma hükmeder. Onun için bir avuç asalak büyük zenginliğe sahip olur. Onlar bu zenginliğe sahip olduğu için geri kalan büyük kitle aşırı bir yoksullukla karşı karşıyadır. Ve Engels’in öngördüğü gibi modern kapitalizm kendi ürettiği fazlalığın ağırlığı altında ezilip boğulmaktadır. Bu düzen Lucescu’nun kapitalizmi öven sözleri kadar gereksizdir, saçmadır. Bu duruma son verilmelidir, verilebilir.

***

Bu denklemde Lucescu’nun bilmeme olasılığı olan bir yan var ama. O da sermayenin yalnızca ezilen sınıfları değil, ezen sınıfı da köleleştirdiği, kendine bağımlı kıldığı, kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirdiğidir.

Saraydan örnek vererek anlayabileceği şekilde açıklayalım. Öfkesi burnunda AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen gün çıktı, bazı iş adamlarının mal varlıklarını yurtdışına kaçırma girişimleri olduğunu belirterek “prompter”a bakmadan şöyle dedi; "Buradan sesleniyorum, önce kabinemize sesleniyorum, bunların hiçbirine çıkış için asla izin vermemelisiniz. Çünkü bu adımlar ihanet-i vataniyedir. Bu ülkede kazanıp bu kazançları yurt dışına kaçırmak isteyenlere biz iyi gözle bakamayız." Diplomasını göremedik henüz ama beyanına göre iktisat okumuşluğu var. Sermaye sevmez öyle talimatları, başına buyruk olmayı ister. Özgür özgür kâr peşinde koşar, engellenirse kaçar. "Laissez faire, laissez passer, le monde va de lui même"dir aslı. Sermayenin koyduğu kuraldır, ne saray dinler, ne sultan. Ne dini vardır ne imanı. Karşı çıkana çakar tokadı.

Bakın aslan sosyal demokratlar koşup hemen beyefendinin promptersiz konuşmasını tekzip ettiler. CHP Genel Başkan yardımcısı Çetin Osman Budak, söz konusu açıklamanın Türkiye'den uzaklaşan yabancı sermayeyi daha çok ürküteceğini söyledi. Çünkü "Türkiye serbest piyasa ekonomisini uygulayan, sermayenin, malların ve emeğin serbestçe dolaşmasını benimsemiş” bir ülkeydi. Sermaye kontrolünü çağrıştıran “kapıları kapatın” gibi bir yaklaşım, panik yaratacaktı.

Düzeltme hemen geldi zaten. "Dün 'Bazı iş adamlarının varlıklarını yurt dışına kaçırma girişiminde bulunduğunu duyuyorum' demiştim. Bunun üzerinden farklı değerlendirmeler yaptığını gördüm. Türkiye serbest piyasa ekonomisine sahip bir ülkedir. İsteyen herkes parasını yurt dışına çıkarabilir ve buna devam edilecektir" dedi Sultan. ''Yatırım için değil ülkesine güvenmediği için parasını yurt dışına götürene sitemimi dile getirdim” diye ekledi. O nedenle bu nedenle, götüren götürür kuralı işleyecekti özetle. Sermayenin geliş gidiş amacını sorgulamak kimin haddine?

Laissez faire, laissez passer, le monde va de lui meme… E bu durumda sultan olsan hükmün sermaye ters ters bakana kadar.

Hem zaten kral “mülk benim” derken aynı zamanda mülk sahibinin kral olduğunu beyan etmektedir. Sermayedir gerçek kral. Krallı indirir bindirir. Çakma sultanları dize getirir. Ona hizmet etmeyen hiçbir şeyin meşruiyeti yoktur.

***

Biz mi? Devrimimizin ilk gününde gücünü mülkiyetten alan o kralı alaşağı etmeyi planlıyoruz. Son vereceğiz dolaşım özgürlüğüne, kıracağız bacaklarını, yürüyemeyecek hale getireceğiz. İnsanın gerçek kurtuluşu sermayeden kurtuluşu olacak.

Boş beleş ayaktopu hocasına 1 milyon, işçiye 1.400 olur mu? Saçmadır ve buna derhal son vereceğiz. Hazırlanıyoruz. Sermaye yuvarlak olsa bile son maç kesinlikle bizim.

Unutmadan, Lucescu’ya selamlar!