Ramazan sohbetleri

Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencisi Ş.Y., Kadıköy’de yürürken yanına yaklaşıp “din dostum” diye hitap eden ve kendisini “Hızır Aleyhisselam” diye tanıtan seyyar satıcı Hakan Demir’e yaklaşık 70 bin lirasını kaptırdı. Haber böyle. Hikâye geçen yılın Kasım ayında seyyar Hızır’ın bizim elemana usulca yaklaşıp “Yoksullar için soba kuruyorum, bir soba 180 lira” demesiyle başlıyor, elemanın annesinin takıları dâhil her şeyini kaptırmasıyla sona eriyor. Kaptırılan “her şey” arasında bir satranç turnuvasından kazanılan ödül de var. Sonuç? Seyyar Hızır Aleyhisselam her nasılsa paçayı polise kaptırınca uyanmış bizim eleman.

Yani Ş.Y.’yi seçkin üniversitemizin matematik bölümüne taşıyan, satranç şampiyonu yapan aklı, hınzır “Hızır”ın zekasının önünde tutunamamış. Malum, eğitimi dinselleştirdiler. Okulların yarıya yakını imam hatibe dönüştürüldü. Geriye kalanı utangaç imam hatip yetiştiriyor. Bilim kapı dışarı edildi haliyle. Derslerde cinler, periler, şeytanlar, Hızırlar cirit atıyor. Yoldan geçen seyyar satıcıyı Hızır sanan eğitimli ahmaklar çağının kapısı böyle aralanmıştır…

Hayır din ile afyon arasında bağ kuran o ünlü sözü hatırlatacak değilim. Bizim Ş.Y.’ninki aşırı inancın yol açtığı bir başka tür esriklik halidir. Uyanık işportacı “selamünaleyküm, ben Hızır” dediğinde, üniversite eğitiminin formelliği, matematiğin mantıksallığı, hatta satranç için gereken keskin zekâ uçup gider. Çünkü inanç aklı etkisizleştirir…

***

Şükür, “11 ayın sultanı” Ramazan geldi yetişti. Ülke cami avlusu görünümünde. Toplu ayinler her zaman bireysel olanlardan daha etkileyicidir. Bunun farkına varan tarikatlar işin içine müziği ve ritmi de katmıştır ki sonuçta tam bir esriklik ortaya çıkar. Her yıl ülkeye hâkim olan sarhoşluğun bir nedeni bu. Haliyle kendinden geçen halkımız bütün hatalarının da bu nedenle hoş görülmesi gerektiğini sanıyor.

“Halkımız” lafın gelimi, seçkinlerimizin hali de içler acısı. Misal, güzide ayaktopu kulüplerimizden Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Fikret Orman kurul toplantısında yaptığı konuşmada muarızlarını eleştirmek için “karı gibi arkadan konuşurlar” dedi mübarek Ramazan ayında. Gelen tepkiler üzerine, kendisini “Oruçlu olmama verin” diyerek savundu. Demek oruç tutmak, bazılarının üzerinde odunlaştırıcı etki yapıyor.

TBMM Genel Kurulu'nda yaşanan tartışma ise bunun biraz daha ileri evresi. CHP'li Tufan Köse'nin kürsüde konuşması sırasında su içmesi AKP’lileri kızdırdı. AKP'li İmran Kılıç, “Siz önce kürsüden milletin ramazan ayına saygı gösterin. Burası Müslüman Türkiye'nin kürsüsü” dedi. HDP'li Tuma Çelik, bu çıkışa "Müslüman Türkiye değil, laik Türkiye burası, ben Müslüman değilim" diye karşılık verdi.  E haliyle memleket meselesi kürsüde su içme meselesine dönüştü. Küçümsüyor değilim, Ramazan’da ulu orta içmek, yemek artık memleket meselesidir. “Suyu içelim saygı da gösterelim” derseniz olmaz!

Bir İslamcı yazarın saptaması; halkımızın ekseriyeti oruç tutmakla yetinmiyor, tutmayan herkesin oruç tutuyormuş gibi davranmasını veya görünmesini istiyor. Aksi yönde davranışları kendi ibadetine saygısızlık olarak algılıyor.

Kitaba göre perhizin amacı insana nefsine hâkim olmayı öğretmek. Halbuki bir kısım mümin nefislerine hâkim olamadıkları gibi, acz içine düşüyor. Su içende saygısızlık bulmaları da su içmediği için küfürbaz olmaları da aynı sebeple. “Orucun başa vurması” dedikleri ağır bir hastalık hali bu. Esriklik ve saldırganlık bu hastalığın sık rastlanan yan etkileri.

***

soL’daki ilk Ramazan sohbetimize akılla başladık madem oradan devam edelim.

Geçenlerde bir videoda gördüm, bir gurup alim Işık Cemaatinin TV kanalında toplanmış ağır bir felsefi muhabbet yürütüyordu. Gazali'ye göre aklı baz alan Sokrat, Eflatun ve Aristo kafirdi. Bunların etkisi altında kalan İbn-i Sina ve Farabi de öyleydi. Not edeyim; Gazali önemli bir İslam alimimizdir. Yaşadığı çağda felsefenin kökünü kurutarak dine büyük katkı yapmıştır.

Gazali’nin mimarı olduğu o çölde irkiltici bir inanç ortaya çıktı. Bugünlerde bu inançla sıkça karşılaşıyoruz. Aktarayım bir kısmını.

“Sokrat insanlığın başına gelmiş en büyük beladır.” Kim diyor? Yusuf Kaplan.

“Dinimiz Allah ve Peygamberinin söz söylediği yerde başka sözün söylenmediği bir dindir. Boş bırakılan alanlar ise, müçtehitler doldursun diye bilinçli olarak boş bırakılmıştır.” Kim diyor? 0-5 yaş gurubu müminlerden sorumlu alimimiz Nurettin Yıldız.

“Güneşin dünyayı aydınlatması, güneş ışınlarının dünyamızda bulunan gündüze çarpmasıyla olur. Gündüz 24 saat vardır. Gece ve gündüz 2 ayrı varlıktır. Gecenin bir göstergesi yoktur.” Kim diyor? Büyük ilahiyatçımız Prof. Abdülaziz Bayındır.

“Laiklik şirktir. Her laik müşriktir, her müşrik de laiktir.” Kim diyor? Milli Piyango Genel Müdürü Bekir Yunus Uçar'ın babası Timurtaş Uçar Hocaefendi.

“Namaz kılmayan hayvandır.” Bu da Prof. Dr. Mustafa Aşkar’ın Gazali sentezi...

Saraylımız efendimiz, bunlardan birini YÖK’e üye atadı geçtiğimiz yıl. Şu sözü Gazali’nin felsefesinden derin izler taşıyor. “Teyze, hala, amca, dayı kızıyla evlenmek dinimize göre helaldir. Ben zaten teyzemin kızıyla evliyim.” Bunlarla büyüyen zavallı Ş.Y. ne yapsın, inanacak yoluna çıkana. Nihat Hatipoğlu’ndan profesör olabiliyorsa, işportacı Hakan’dan Hızır niye olmasın? İnanç aklın içini boşaltır…

***

İnanç ile akıl arasındaki bu çatışmayı en sert biçimiyle Aydınlanma döneminde yaşadık. Haliyle o dönemin düşünürleri bizim ulemaya benzemez pek. Saygısız, yıkıcı ve kırıcı insanlardır çoğu. Bütün inançlara karşı derin bir alaycılık hakimdir eserlerinde. O dönemin alimlerinden Voltaire’den alıntı yapmayı seviyorum ya, bu yazıda çekiştireyim biraz. Üslubu mahalle kahvesi gevezesinden hallicedir aslında. Kafası da biraz karışıktır hazretin. Çok ileri yaşında İsviçre’den dönerken Paris’te krallar gibi karşılanmış, arabasının atlarını çözen halk yerine kendisini koşmuştu. Oysa Voltaire için bu heyecanlı kalabalık talihsiz sefiller yığınından ibaretti. Onlara bakıp “eşitsizlik iki papazın birbirini kıskanması kadar doğaldır” demişti bir keresinde. “Felsefe Sözlüğü”nde de bu tür tutarsızlıklara sıkça rastlanır. Voltaire, akla inanıyordu ama aynı zamanda aklın doğal din olduğunu savunuyordu. “Akıllıysa iyidir, bize de akıllı bir kral gerekir” demişliği var. Bu dobralığı onu sevimli kılan şeylerden biri aynı zamanda. Sözlüğünün “Perhiz” maddesinde şöyle yazıyor: “Budala, zalim papazlar! Perhizi kime buyuruyorsunuz? Zenginlere mi? Onların buna aldırış bile ettikleri yok. Yoksullara mı? Onlar zaten bütün yıl perhizdeler. Zavallı çiftçi hemen hemen et yüzü görmez, balık alacak kadar da parası yoktur. Hey gidi kaçıklar, şu anlamsız yasalarınızı ne zaman düzelteceksiniz?”

Düzeltmezler biliyoruz, kesintisiz oruç tutmak zorunda bırakılanlar ağır ellerini toprağa basıp doğrulana kadar böyle gider bu işler.

Perhiz geleneği hemen bütün dinlerde var. Eski ilkel inançlar da dahil buna. İslam’da süresi uzunca tutulmuş biraz. Bir “ay takvimi” ayı boyunca günün ağarmasından batmasına kadar yeme, içme ve cinsel ilişkide bulunma yasağı yeterince uzundur. Hele inancın ortaya çıktığı coğrafyadaki kültürde. 40 derece çöl sıcağı aklını alır insanın.

Bizim ulemanın tersine Voltaire, varsa eğer tanrının da akıllı olması gerektiğini söylüyor. Diyor ki özetle, “Biz insanlar akıllı varlıklarız; akıllı varlıklar da kaba, kör, duygusuz bir varlık tarafından yaratılmış olamazlar.” İkinci adımı da atıyor üstelik, “Newton’un düşünceleriyle katır tezeği arasında herhalde bir ayrıntı olmalı. Demek ki Newton’un aklı bir başka akıldan geliyordu” diye bağlıyor.

***

Peki bu kadar Gazali türevimiz var da Voltaire türevlerimiz yok mu? Olmaz olur mu? Turan Dursun bir tür çağdaş Voltaire’di. Hatta “Felsefe Sözlüğü”ne benzer bir “Kuran Ansiklopedisi” de yazdı. Yazıp söyledikleri o kadar rahatsız etti ki yobazları, Eylül 1990’da uğradığı bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Evinde arama yapan polisler buldukları bütün belgeleri alıp götürdü. O belgeler arasında ansiklopedinin taslakları da vardı. Taslakların bir kısmı emniyette kayboldu, o nedenle ansiklopedisi 8. ciltte, “M” maddesinde biter. Haliyle “oruç” hakkında ne yazdığını bilemiyoruz. “M”den öteye bir tek “Z”den “zina” maddesi kalmış, yayınevi de “Zina”yı “M”nin arkasına ilave etmiştir. Turan Dursun’un ansiklopedisi polis zoruyla M’den Z’ye atlayan Dünyadaki tek ansiklopedidir.

Arif Tekin onun izinden yürüyen araştırmacılarımızdan. Galiba bir eseriyle Turan Dursun ödülünü de aldı. Tüvit evreninde @aklıngözü hesabı var, uzmanlığı sıra dışıdır. Dedikleri şu, nefsinize akılla da hâkim olabilirsiniz…

Sayılı gün gelip geçer, yemenin-içmenin serbest olduğu mübarek 11 aylar başlar yeniden. Nefsinizi tokatlayacaksınız diye acze düşmenin hiç gereği yok!