Parçalarını Ankara Garında bırakmış bir halk düşmanı

Uğur Erman Karakoç’la yapılmış bir söyleşi var Aykırı Akademi’de. Diyor ki Uğur, “Beni ilk, yirmi altıncı gün dışarı çıkardılar. O gün de hava güneşliydi, çok güzeldi. O gün hayatımdaki en güzel günlerden biriydi.” Anlattığı tam bir yıl önce gerçekleşen Ankara Katliamı. IŞİD’li katiller yaptı o katliamı görünüşe göre. Ama biliyoruz, onları kışkırtan, yol gösteren, yol veren, destekleyen, sempati duyan daha tehlikeli ve sinsi katiller sürüsü var arkalarında. Yüzü aşkın insan nahak yere öldürüldü. Uğur, yaralı kurtuldu. Etinin, kemiğinin bir bölümünü Ankara Garında bıraktı o gün. Bir yıldır tedavi görüyordu.

Bugün öğrencisi olduğu İstanbul Üniversitesinde arkadaşlarıyla toplanıp o katliamı anmaya kalkıştı. Bu yıkıcı girişimi büyük hışımla okula dalıp önledi polis. Uğur’u sürükleyerek gözaltına aldı. Belki eksik kalan yerlerine de kuvvetli bir tekme savurmuştur götürürken. Kolunu bacağını Ankara Garında bırakıp umudunu diri ve tam tutanlara verilmiş bir gözdağıdır bu.

Uğur’u sürükleyerek gözaltına aldıkları yer bir üniversite. Daha doğrusu adı üniversite olan bir bina. Bütün kurumlar gibi oranın da içini boşalttılar. Yandaş rektörler, dekanlar atadılar. Sonra yandaş öğretim üyeleri yetiştirdiler, buldular sağdan soldan, kampüslere doldurdular. Polis yetmedi, özel güvenlik şirketlerinin özel polislerini yerleştirdiler binanın her yerine. İktidara biat etmeyen her öğrenci potansiyel düşman. Özel güvenlik elinde özel listelerle dolaşıp duruyor koridorlarda. Biliyor gösteriyi kim yapar, basın açıklaması kimin işidir, kimin kolu bacağı kalır bombalı saldırılarda. Suçtur katliamlarda ölmek. Nitekim Uğur’a da soruşturma açılmıştır Üniversitesi tarafından. Belli ki ölmemek de suçtur artık katliamlarda. Böylesine tiksindirici bir denklemin tam ortasındayız.

***

Hakkını yemeyelim, bu devlet, bu iktidar halleri Akp’nin keşfi değildir. Bizim devlet büyük ölçüde halkına karşı örgütlenmiştir. Ordusu, polisi, memuru yoldan çıkıp isyan edecek halkını derdest etmek için teyakkuzdadır her daim. 1980’lerde, 1990’larda, 2000’li yıllarda hep böyle olmuştur devlet vatandaş ilişkisi. Şimdikinin yeniliği her türlü ölçüyü yıkmış olmasındadır. İmamlarda ölçü yoktur. Onların her türlü zulmü, katliamı meşru kılan, mazur gösteren bir inancı vardır. Milliyetçiliğe aşırı dozda din karıştırmışlar ve öldürücü bir kokteyl yaratmışlardır. Bu kokteylden içen her yurttaş Ankara Garında masumların kolunun bacağının koparılmasının, parçalanmasının iyi ve doğru bir şey olduğuna inanmaktadır. Nitekim bunu açıkça belli de etmişlerdir.

Türkiye ile İzlanda arasında Konya’da oynanan 2016 Avrupa Şampiyonası grup elemeleri maçı öncesinde Ankara’daki patlamada hayatını kaybedenler için yapılan saygı duruşunda tribünlerden yükselen ıslık ve yuhalama sesleri uzun bir kanlı ayinin başlama vuruşuydu. Saygı duruşunun sonuna doğru tribünlerden bu kez de, “Ya Allah Bismillah Allahuekber”  ve “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganları atıldı. Aşırı dozda dinle karıştırılmış milliyetçiliktir bu.

Aynı sahne başka yerlerde de tekrarlandı. Türkiye - Yunanistan özel maçı öncesinde Fransa'da meydana gelen terör saldırılarında hayatını kaybedenler için gerçekleştirilen saygı duruşu bazı taraftarlarca protesto edildi. Islıklara "şehitler ölmez, vatan bölünmez" sloganları eşlik etti. Fransa’da IŞİD tarafından öldürülenlere duyulan bu kin ve öfkeye stattaki futbolcular bile bir anlam veremedi. Anlamı yukarıdaki formülde saklı: aşırı dozda din yüklenmiş milliyetçiliktir bu.

***

Uğur’un yaralı, eksik bacağına tekme atan polis de o kokteylden içmiştir. Biliyoruz, devletin hazırladığı bu kanlı kokteyli her zaman ilk güvenlik güçleri içer. Böylece kendi yurttaşlarının bir kısmının, biat etmeyenlerin, öldürülen yakınlarının hesabını soranların, kolunu bacağını yolda bırakanların, haksızlığa isyan edenlerin, hırsızlığı mazur görmeyenlerin, yağmaya başkaldıranların, makarnaya-kömüre-rüşvete ikna olmayanların, boyun eğmeyenlerin düşman olduğuna inanır. Patlatır tekmeyi. Öfkesini dindiremeyen yandaki copu hırsla vurur kafasına. Diğeri gazını çıkarır, gözüne sıkar. Karakoldaki gelsinler de ben de hıncımı alayım, öfkemi yatıştırayım diye sıraya girer. Ama yine de kıramazlar Uğur’un umudunu, güneşe çıkmanın sevincini yüzünden söküp atamazlar. Korkuyu bir türlü yerleştiremezler göz bebeklerine. Ama savururlar tekmeyi. Aşırı dozda din katılmış milliyetçiliktir bu.

***

Ama evet, linç havasını o bulmuş değildir. 1990’lı yıllarda, daha Akp ortalıkta yokken, Mehmet Ağar’ın yaptığı 1001 operasyonun birinde bir binanın sekizinci katında sıkıştırılan solcu gençlerin polis tarafından infazını bayraklarıyla izleyip, operasyon bitince bir alkış tufanı koparan ve “en büyük polis bizim polis” diye slogan atan bir halkın ahfadıyız biz. Devletin öldürdüklerinin mutlak kötü olduğuna inanan geniş kalabalıklar vardır ülkemizde. Onlar kömür çuvalının, makarna torbasının yurttaş yaptığı tuhaf yaratıklardır. Konya’da ölen her yaştan yurttaşını yuhalayanlar da onlardır. O ölenler ki, makarna torbasının ve kömür çuvalının geleceğini tehlikeye atanlardır. Bu onların kimliğine yapılmış ağır bir tehdittir. Yuhalarlar, ıslıklar, tekbir eşliğinde slogan atarlar, şehitlerini anarlar.

Devletlerinin makbul vatandaşları olmasının sırrı da buradır. Onlar da tıpkı devletleri gibi kendi yurttaşlarına karşı gardlarını almışlardır. Düşman dışarıda değildir, düşman içeridedir. Düşman, o stadı onlarla birlikte doldurup onlarla birlikte böğürmeyenlerdir. Bu nedenle Uğur’un parçalanmasını onaylarlar, IŞİD’li vampirlere sempati duyarlar, desteklerler. Böyle olmasa, kim daha dün yan yana durdukları öteki İslamcıların yaptığı bir darbe girişiminden “kurtuluş savaşı” imal etmeye kalkabilir ki? Bu devletin ve bu halkın dış düşmana ihtiyacı yoktur. Onun düşmanı içeridedir, kendisidir.

***

Konya’da parçalanan kendi yurttaşlarını, Başakşehir’de parçalanan Fransız vatandaşlarını yuhaladılar. Islık ve tekbir nidaları eşliğinde cihatçı vampirlerin, katillerin yanında saf tuttular. Aşırı dozda milliyetçiliktir. Üstelik “milli” bir haldir bu. O gün bugündür bütün “milli” işler ya Konya’da ya Başakşehir’de sahnelenmektedir. Evet, düşman içeridedir.

Ölen arkadaşlarını, parçalanan yoldaşlarını anmaya kalkıştı, ağır suç işledi. Uğur’u eksik parçalarıyla birlikte toplayıp götürdüler. Akşam eksik yerlerine denk getirmeye özen gösterip yeni tekmeler savururlar. Belki Emre Mor gibi dripling yaparlar tepeledikleri çocuklar arasında. İlgili müdür çıkıp Fatih Terim mimikleri takınıp elini kulağının içinde dolaştırarak ve sükûnetini korumaya çalışarak Uğur’a, arkadaşlarına iyi davranıldığını söyler…

***

Bir şehrin ahalisinin toplanıp IŞİD bombasıyla parçalanan yurttaşlarını yuhaladığı, ıslıkladığı bir stat var ülkenin orta yerinde. Bu utanç abidesini öven bir basınımız var. Orada toplanan ahaliyle aynı ruh halinde, aşırı doz yüklenmiş, ölümü kutsamaya hazır milyonlar var ülkemizde.

Ama biz yine de çıkarız bir gün dışarı, güneşli güzel bir günde. Yüzümüzü güneşe döneriz Ankara Garında bıraktığımız parçalarımıza inat. O gün hayatımızın en güzel günü olur. Affederiz belki ülkemizin o şehrinde o utanç abidesinde toplanıp ölen çocuklarımızı yuhalayanları. Aşırı doz insanlık yükleriz kötülük zehirlenmesine panzehir olarak. Belki onlar da iyileşip bizimle birlikte yüzlerini güneşe döner. Halk oluruz yeniden!

Şairin dediği gibi umut insanda… Ve biliyoruz, insan tükenmez!