Öte Dünya Anonim Şirketi

Bursa'nın Nilüfer ilçesindeki “Türkiye’nin ilk diyanet kompleksi”nin yapımına ilişkin afişi görenler gözlerine inanamadı. "Allah'a borç vermek ister misiniz" deniliyordu afişte. İsteyenler en yakın bankaya koşup gönlünden kopanı ilgili hesaba yatırabiliyordu. “Allah parayla ne yapacak?” diye sormayın, diyanet kompleksi tabii. Müteahhitlik günah mı? Değil. Hatta bu afişten sonra 99 isme bir daha eklense yeridir.

Fakat herkes müteahhit değil ki ağzını büzesin. “Bu ne birader, Allah’ın borç almaya ihtiyacı mı var” diye homurdananlar oldu. Yapanlar afişi savundu, ayeti vardı. Gösterdiler ayeti, “ver borcu kurtul” demeye getirdiler sözü.

Hem Allah’a verilen borçlarla yapılması umulan söz konusu Diyanet kompleksinin temel atma törenine Diyanet İşleri Başkanı bizzat katılmış, kendisine devletin valisi ve kaymakamı eşlik etmişti. Kompleks bir inşaattı planlanan gerçekten. 250’şer kişilik kız-erkek kuran kursu, öğrenci yurdu, üç bin kişilik cami, kapalı ve açık spor alanları, 32 derslikli imam hatip lisesi, kütüphane ve sosyal tesisler, kreş, kursiyer lojmanları ne ararsan olacaktı içinde. Bir tür yoğunlaştırılmış insan kaynakları merkezi gibiydi tesis, bir ucundan deist olarak giren öbür ucundan mümin olarak çıkacaktı. Bu durumda mecbur bayılacaktınız paraları. Tek sorun Allaha verdiğiniz borç paraların doğrudan Diyanet’in hesabına geçmesiydi. E olacak o kadar kusur!

Bu hesapla Allah’a büyük borçlar veriyoruz zaten. 2019’da 8,4 milyar lira borç vermiştik, “yetmez” dediler 10,4 milyara çıkardık. 2020’de 11,9 milyar, 2021’de 13,1 milyar lira daha vereceğiz. İş yükü artıyor tabii, para yetiştiremiyoruz arkadaşa. Bari cennet garanti olsa, ne gezer. Şüpheli alacaklardandır!

Veriyoruz vermesine de, verdiğimiz borçların nereye ne şekilde kullanıldığını da denetleyemiyoruz. Hatta bir bakıma Allah bile denetleyemiyor. Mesela 2016 yılı Sayıştay Denetim Raporu’na göre Allah adına müminlerden borç isteyen Diyanet İslamiyet'te "haram" olarak kabul edilen faiz yoluyla 255 bin lira kazanç elde etmiş. Ayrıca 2 milyon 884 bin TL kira geliri var. Hem faizci, hem rantiyedir. Tüccarlık desen fıtratında var. Mesela 30 kuruşa mal ettiği takvimleri 5 liradan satarak 17 milyon lira kar elde etmiş. Allah adına borç alan 30 kuruşluk malı 5 liraya satmaz mı?

***

Diyanet’in ne kadar dünyevi bir kuruma dönüştüğünü anlamışsınızdır sanırım. İşte bu Diyanet’in memurlarından olan imamın birinin “Cuma hutbesi” kaydı düştü sosyal medyaya. İmam tam ortasında hutbeyi kesiyor bir GSM firmasının tarife reklamına girişiyordu. “Yazıl sınırsız tarifeye, yukarıyla dilediğin kadar konuş” demeye getiriyordu...

Hutbeyi huşu içinde dinleyen cemaat de pek rahatsız olmuş görünmüyordu. Ne rahatsızlığı olacak, itiraz ederlerse, hadislerde yeri var dersin olur biter. “O zaman GSM şirketi mi varmış” demenin de bir anlamı yok. Bütün modern icatlar aslında kutsal kitapta yazılı değil mi?

***

Diyaneti Allah’a borç isterse, üniversitesi de yüz göz olmaktan sakınmaz. Bizlerden aldığı borçlarla yayını sürdüren TRT’de bir programa konuk olan Doç. Dr. Teyfur Erdoğdu, "Ben çok fazla rüyamda peygamberi, Allah’ı ve Kâbe’yi görürüm, bir gün odaya bir geldim Kâbe örtüsü var” dedi. "Çok ilginç" diye de ekledi.

İlginç olmaz mı? Normal şartlarda bunlar bir âdemin peygamber olduğunun işaretleri sayılır.

Üşenmeyip bu konuda verilmiş fetvaları araştırdım. “Allah rüyada görülür mü?” diye sormuş müminin biri mesela. Fetvası şöyle: “Dünya gözüyle Allah’ın Zat-ı Muallasını görmek mümkün değildir.” Peki, rüyayı gören doçent olsa? İnsanların Allah’ın Zatını kavramaları ilimle de mümkün değilmiş. Allame-i Cihan olsan kendisini değil isimlerinin tecellilerini görebiliyorsun ancak. Uzatmayalım, fetvalar diyor ki özetle, Allah’ı rüyanda gördüğünü sanıyorsan ve peygamber değilsen mutlaka kıçın açıkta kalmıştır!

Boşalttılar üniversitelerin içini, birer imam hatibe dönüştürdüler. Fizikçisi, kimyacısı, matematikçisi boşlukta hissediyor kendini, yukarıyla irtibat için rüyaya yatıyor. Geçenlerde birinin bir marifeti daha yansıdı basına. Kenar ilçe üniversitelerimizden birinin rektörüydü, işsizlikten can sıkıntısı çekiyordu. "İslami olarak cumhurbaşkanına itaat etmek farzı ayın'dır. Karşı gelmek de harpten kaçmak manasına gelir, haramdır" dedi. Yine homurdananlar oldu. “Cumhurbaşkanı eşittir halife” hesabıyla dediği doğru aslında. Fakat daha halifeliğin ilanına süre var tabii. Sünnet ettiler âdemi erken konuştuğu için, istifa ettirdiler.

Hayır, maaşlarını Diyanet verse diyecek bir şeyimiz olmaz. Allah’a borç verenlerimiz bir de Devlete borç veriyor bunları beslemek için.

Geçen hafta bu akademisyenlerin ders verdiği okullardan mezun olup Diyanet’e işe alınan ilahiyatçılarımızın gösterdiği yolda ilerleyen milli ve yerli bir sapığımız Trabzon’da 5 yaşındaki çocuğu taciz ederken yakalandı kameralara. Gözaltına alındı, bırakıldı. Sosyal medyadan tepki gelince tekrar gözaltına alındı, tutuklandı. Salarlar yakında, geçici bir önlem bu belli ki. Çünkü ilahiyatçılar beş yaşındaki çocuklarla evlenmenin dinen caiz olduğunu söylüyor. Evlenip ne yapacaksın beş yaşındaki çocukla. Trabzon’daki sapığın yaptığını. Bırakın suçu, bir tür ibadet bile sayılabilir sapığın yaptığı.

Neo liberalizmle, kapitalizmle, emperyalizmle halvet olanların dini getirdiği yer budur.

***

“Kötülük yapmamasının tek nedeni inancı olan insandan korkarım” demişti Suriyeli Şair Adonis bir söyleşisinde. O sözden bu yana köprünün altından çok sular aktı. İnançları kötülük yapmalarını engellemiyor artık, tam tersine teşvik ediyor. Kötülük yapması inancından kaynaklanan yeni bir din ve yeni bir dindar nesli türedi. Dinin arkasına saklanıp geldiler, sadece cumhuriyeti ve laikliği değil, fukara halkımızın inancını da tepelediler. Paraya, iktidara ve mülke tapıyorlar artık, kötülüğe inanıyorlar.

Aydınlığı silerseniz karanlık gelir. Öyleyse karanlığı sileceksiniz ki aydınlık gelsin. Toplanın ve ışıklarla kuşanın, bu kötülüğe direneceğiz!