Ölülerin yürüyüşü

Çok ağır, çok karanlık günlerden geçiyor ülke. Tüyler ürpertici canhıraş çığlıklar atarak kendi üzerine doğru çöküyor. Ülke kuralsız bir Ortadoğu ülkesine döndü az zamanda. Hukuksuzluk kanıksandı. Adalet vaadiyle gelenler adaletin son kırıntılarını tepeledi. Kalkınma diyenlerin inşaat yapıp, rant dağıtmaktan başka bir becerisinin olmadığı ortaya çıktı. Kararlı karanlık bir çetenin eline düşmüş, kıvranıp duruyor milyonlarca biçare.

Nedir peki bunca acının, kederin sebebi?

Çok açık. Düzenin efendileri 50 yıl önce ülkeyi ancak din dozunu arttırarak yönetebileceğini gördü. Arttırdılar dozu. O efendilerin yol verdiği yobazlar geldi, iktidarı ele geçirdi. Fakat dozu arttırılmış din de etkisizleşti kısa zamanda. Geniş kalabalıklar, cumhuriyetin laiklik geleneğine sahip çıkıyor, imamlara teslim olmayı, tezgâhına yatmayı reddediyor çünkü. Teslim olmuş gibi görünenler de bunlara bakıp nedamet getiriyor, ateist olmasa bile deizmin bilinmezlerine yelken açıyor. Nasıl olabilir ki başka? 7. yüzyılın bedevi entarisine sığar mı 21. yüzyılın toplumu?

Ama zorluyor cahil yobaz. Parmağını sallıyor, tehdit ediyor, sopa gösteriyor hepimize.

***

Biliyorsunuz, iki yıl önce bir yaz gününde bunların bir bölüğü diğer bölüğüne darbe yapmaya kalktı. O darbenin davalarından biri Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. Davanın sanıkları yüksek askeri yargı mensupları. İşkence iddiaları, komplolar, ihanet iddiaları havada uçuşuyor mahkeme salonunda. Bir askeri hâkimin tanıklığına başvuruldu davada. Dediğine göre askeri hâkim kapısı çalınana kadar Fethullahilerin eğitim faaliyetleriyle ilgilenen bir yapı olduğunu sanıyordu. Aymazlık bu kadar derindir işte. Arkadaşları da derdest edilip içeri tıkılınca derin uykusundan uyandı, Cemaatten birine neden kul hakkı yediklerini sordu. Aldığı cevap şudur; "Savaştayız. Savaşta kul hakkı olmaz, zayiat olur."

Savaştayız evet. Zayiat büyük. Cumhuriyetin koruyucuları elleriyle götürüp düşmana teslim etti ülkeyi. Savaşta olduklarını bile anlayabilmiş değiller daha. Çaresiz halk, üzerine acımasızca saldıran düşmanından kurtulmak için oradan oraya savrulup duruyor. Onu uyandırsın diye yetiştirdiği aydınlar ise toplaşıp kurtuluş yolunu fısıldıyor biçarelere; Abdullah Gül’e sığının!

***

Demek ki 12 Eylül 2010’da, referandum sırasında savaştaydılar. Demek ki bizimle, laiklikle, cumhuriyetle savaşıyorlardı. Çete liderinin “ölüleri bile mezarlarından kaldırın, oy kullandırın” demesinin arkasındaki motivasyon buydu demek. Bütün mezarları açtılar. Ölüleri kaldırdılar, üzerimize saldılar.

Liberalizm düzenin mezarlığıdır. Kendine ihanet etmiş aydınlar gömülüdür orada. Mezarlarından kalktılar, geldiler. “Yetmez ama Evet” diyerek dincinin savaşında bize karşı dincinin safında yerlerini aldılar. O gün bugündür savaştayız. Zayiatları var ve zayiatlarımız var. Çarpışıyoruz.

***

Geriye kalanların komutanı, “Milletimiz 15 yıldır yönetimi bizden başkasına vermiyor. 7 Haziran'da ufak bir kararsızlık yaşandı. Bunun faturasını da gördü” dedi dün. Demek ki devam ediyor savaş. Karşı çıkmayı bırakın, kararsız olmanın, tereddüt göstermenin bile bedeli büyük. O ilk tereddütten sonra paramparça edilmiş genç ölülerinin kanı hâlâ sokaklarda, meydanlarda.

Cemaatsiz sürüyor savaş yalnız. Onlar ahmaklıklarının, sabırsızlıklarının bedelini telef olarak ödedi. Tuttukları mevzi boşalınca Devlet Bahçeli ve Kemal Kılıçdaroğlu koşup açığı kapattı. Maksat düzende zaaf oluşmasın. Cemaatin beyanı uyarınca savaştayız, kuralı yoktur, acımasızdır.

Abdullah Gül ise keşif kolu olarak içimizdedir. Kılıçdaroğlu’nun, Karamollağlu ile kol kola girerek, halkı bu savaştan çıkaracak kişi olarak onu bulmasını rastlantı sayamayız. Yalnız üzerinde düşman kıyafeti var, halkı ikna etmesi zordur. Mezarlar yine açıldı, ölüler koştu geldi. Kurtuluşun tek yolu Abdullah Gül diye fısıldadılar biçarelere. Hâlbuki bize savaş ilan edenlerin başıdır beyefendi. Cumhuriyetin, laikliğin, eşitliğin, özgürlüğün düşmanıdır.

***

Unutulmasın diye liste yapıp yayınladılar sosyal medyada. Adına “Abdullah Gül PR'cıları” dediler.  Bakın listeye, arkadaşlar aynı zamanda “Yetmez ama Evet” şampiyonlarıdır. Cemaatin bize karşı açtığı savaşın en gözü kara cengâverleridir. Unutulmasın diye not ediyorum. Hasan Cemal, Fehmi Koru, Ufuk Uras, Oral Çalışlar, Metin Münir, Ruşen Çakır, Aslı Aydıntaşbaş, Ali Bayramoğlu, Deniz Ülke Arıboğan, Oya Baydar, Can Dündar, Hayko Bağdat, Aydın Selcen, Cihangir İslam… Eksiği varsa siz tamamlayın.

Ne diyor tarikatçı çetenin gözünü karartmış militanı? "Savaştayız. Savaşta kul hakkı olmaz, zayiat olur."

Ölüleri gömerek yürüyeceğiz öyleyse!