Nuray Mert neden kustu?

Redhack Damat ve Bakan Berat Albayrak’ın maillerini “kırdı” ve bir kısmını yayınladı.  Yayınlanan belgeler arasında Damat ve CEO Mehmet Ali Yalçındağ'ın Berat Albayrak'a yolladığı "rapor" niteliğindeki mailler de vardı. Bunların birinde Akademisyen Nuray Mert'e ilişkin ifadeler yer alıyordu.

Damat Yalçındağ, Damat Berat Albayrak'a şunları haber veriyordu: "Ahmet Hakan, Nuray Mert, Arzu (eşi Arzuhan Yalçındağ’ı kastediyor) ve ben Bodrum’da 12/ağustos cuma akşamı sohbet. Nuray Mert Sayın CB’mızın hayranı olmuş, ‘doğru konuşalım olmasaydı mahvolmuştuk’ der. Arzu sorar, neden akademisyenler yurt dışında gazete ilanları vermiyorsunuz, düşüncelerinizi anlatsanız çok hoş olur. Nuray cevaben, çok doğru olur ben bir yoklayayım etrafı der.”

Yokladı mı, yokladıysa yoklamadan bir sonuç elde etti mi bilmiyorum. Dünkü yazısını okuyunca ben de etrafı yoklamaya karar verdim. Bir sonuç elde edebilecek miyim, doğrusu ben de bilmiyorum.

***

Son işi Cumhuriyet yazarlığı. Cumhuriyet’in tuhaf bir şeye dönüştürüldüğü son dönemde dâhil oldu gazeteye. Yazdığı dönemde kestim gazeteyi okumayı. Dünkü yazısına da mecburiyetten maruz kaldım. Özetleyeyim…

Yazarımız 29 Ekim’den bir gün sonra oturmuş, Cumhuriyet bayramı gözlemlerini yazmış. Bayramın “hüzünlü bir tablo” şeklinde kutlandığını söylüyor ve şöyle devam ediyor; “Cumhuriyetçi azınlık, mezardan ıslık çalarak geçti, yapacakları pek bir şey yoktu, binlercesi eski düzeni yâd edercesine sokaktaydı, ama tablo hüzünlüydü. Korkudan olsa gerek, medya sokaklara dökülenleri haber bile yapamadı, bir iki zeybek görüntüsü ile savuşturdu.”

Şöyle bitiyor bu ağır yazı: “Bu arada, Kemalistler, ‘Biz size demedik mi’ havasında, hâlâ olan biteni memleketin demokratlarından biliyor. Ne dediniz Allah aşkına? Derde deva olacak ne dediniz? Eski statükoya toz kondurmadan savunmak, Cumhuriyet devrinin sonunu hazırlayan en büyük amildi, anlamadınız. Bir türlü anlamak istemiyorsunuz ama eski düzen çok da matah değildi, dindarı dışlıyordu, Kürt’ü tanımayı reddediyordu, bireysel özgürlükleri muzır sayıyordu. Eski düzen, demokratlaşamadığı için çöktü, şimdi yerine korkunç bir baskı rejiminin inşa edilmesi, bu gerçeği değiştirmez. İstediğiniz kadar zeybek oynayabilirsiniz, ama o artık bir ölüm dansı.”

Bu satırlarda bir sorun yok aslında. Söyledikleri öyle şaşırtıcı şeyler değil, olağan liberal ezber. Sorun, bunların Cumhuriyet’te yazılıyor olması. Oradan veriliyor artık “Kemalistler”e “demokrat” ayarı. Haklı Nuray Mert. Düşünün, “cumhuriyetçi azınlık” artık Cumhuriyet’te bile azınlık. Cumhuriyet’in kaderini elinde tutamamışlar, ülkenin kaderini mi ellerinde tutacaklar?

***

Cumhuriyetin üzerine kusma cesareti gösteren Cumhuriyet yazarının bu yazısının yayınlandığı gün, kendisi gibi cumhuriyete pek sıcak bakmayan iktidar Cumhuriyet’i bastı. Yazarlarını, idarecilerini gözaltına aldı. Birkaç saat sonra Cumhuriyet yazarının “cumhuriyetçi azınlık” diyerek küçümseyip tarihin çöplüğüne atmaya kalkıştığı o azınlık, üzerindeki kusmuk izlerini temizleyemeden dayanışmak üzere Nuray Hanım’ın yazdığı gazetenin önüne koştu. Buruktu gazetenin önünde birikenler, biraz mahcuptu.

Bu burukluğun ve mahcubiyetin haklı sebepleri var. Nuray Mert bu sebeplerin başında geliyor. Pek zeki ve pek kültürlüler evet. Cumhuriyetin eskisinin sorunlarına da pek vakıflar. Ama yenisini eleştirmekte aynı enerjiyi göstermekten ısrarla kaçınıyorlar. Biz anlamalarına yardım edelim öyleyse. Dün o gazete “cumhuriyetçi azınlık” nedeniyle basılmadı. Tam tersine baskının sebebi o gazetedeki “demokrat” tayfaydı.

Çünkü iktidar sadece “cumhuriyetçi azınlık”tan değil, Nuray Hanımın kendisini dâhil ettiği “demokratlar”dan da pek hazzetmiyor artık. O demokratlar ki, son yıllara kadar iktidarın yanında saf tutup o “cumhuriyetçi azınlığı” azarlayıp durmuş. Darbecilikle, askeri vesayetçilikle itham etmiş, devletin bütün suçlarından sorumlu tutmuş. E haliyle bugün Cumhuriyet’in önüne koşan “cumhuriyetçi azınlığın” bir kısmı ayağını sürüyerek gitti. İşin ucunda “demokrat” kusmuğuna bulaşmak da vardı,

***

Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları mezunu. Boğaziçi Üniversitesi diplomalı. Doktorası laiklik üzerine. Virgül dergisinde, Radikal’de, Hürriyet’te, Milliyet’te yazar olmuş. Kovulunca bizim BirGün açmış kapılarını. Yani laik cumhuriyeti bir “ihanet ve komplolar manzumesi” olarak algılamasına yol açacak herhangi bir travma görünmüyor hayat hikayesinde. Hayranlık meselesine gelince sözümüz olmaz, kime isterse hayranlık duyabilir. Zaten anlamak istediğimiz bu değil, kendi mahallesinden neden üzerine kusacak kadar nefret ettiği…

***

Kemalizm dedikleri şey bugünün meselesi değil zaten. 12 Eylül cuntası eliyle devlet içinden çoktan tasfiye edildi. Yerine Kemalizm’den uzak, hatta ona karşı bir yeni “Atatürkçülük” imal ettiler. Bütünüyle biçimsel bir şeydi bu. Kamu yaşamına geri dönülmez bir biçimde soktukları dinin üzerini örtmeye yarıyordu ritüelleri. 10 Kasım’da, Cumhuriyet Bayramında yapılan gösterilerin özü buydu.

AKP ile birlikte bu ritüeller de en aza indirildi. 29 Ekim’de Ankara’daki yollar inşaat kamyonlarıyla kapatıldı. Çünkü devlet, en aza indirdiği o ritüelleri büsbütün kaldırmak istiyor. Ama halk kutlamakta ısrar ettikçe bunu yapmakta zorlanıyor.

29 Ekim’de İzmir’deydim. Cumhuriyet kutlayan bir devlet görmedim. Tam tersine, kutlamayı engellemeye, daraltmaya çalışan bir devlet dolaşmaktaydı sokaklarda. Nuray Mert’in “mezarda ıslık çalıyorlar” dedikleri cumhuriyetçi halktı. Ve ben mezarlıkta ıslık çalarak dolaşan bir halk hayal edemiyorum. Halkın kutladığı her bayram halkındır. Halka devletin arkasına saklanarak ayar vermeye kalkışmak ise her şeyden önce ayıptır, “eski Türkiye”ye ait bir davranıştır!

***

AKP cumhuriyeti tasfiye ediyor evet. Ama onların devraldığı cumhuriyet içi boşaltılmış bir çuvaldan ibaretti. Geldiler, devraldıkları boş çuvalı tekmeleyip duruyorlar.

Bu “yetmez ama evetci” ve “demokrat” taife de İlhan Selçuk’un Cumhuriyet’ini tasfiye etmeye geldi. Fakat onların Cumhuriyet’i de içi boş bir çuvaldan ibaretti. Tam da o çuvalı tekmeleyip dururken birinciler tarafından basıldılar dün. E boş çuval tekmelemek de bir yere kadar.

Nuray Mert’in dediğinin tam tersine, mezarlıktan ıslık çalarak geçenler cumhuriyetçiler değil. O ıslıklar yarattıkları mezarlıktan korkan cumhuriyet karşıtlarının. Yıktılar ve yerine ne kurulacağını artık bilemiyorlar. O kadar korktular ki yol üzerinde önüne çıkan ölüleri de tekmeliyor arada. Evet, cumhuriyetçiler var tekmeledikleri arasında ama bir kısmı da Nuray Mert’in eski yoldaşlarının ölüsü. Eğer o tekmeler Nuray Mert’e de değmiyorsa, bilsin ki nedeni yeni geliştirdiği hayranlıklardır.

Ama evet bir yerde haklı: Cumhuriyet yoksa ülke büyük bir mezarlıktır. Mezarlıkta kimin kimi tekmelediğinin ne önemi var…

Yanlış okumuş 29 Ekim’de olup biteni. Halkın bayramıdır artık 29 Ekim. Cumhuriyet silinmez bir biçimde onun hafızasına kazınmıştır. Oradan söküp atmaya ne devletin gücü yeter, ne de Nuray Mert gibilerinin.

***

Cumhuriyet mi? Bir boş çuval olsa da ikisi de bizimdir.

Biz, hepimiz cumhuriyet çocuklarıyız. Aydınlanmacı solumuz cumhuriyetin bu ülkeye armağanıdır. Cumhuriyet biziz…

Solculuğumuzun en fiyakalı tarafı ise bir zamanlar bugün basılan Cumhuriyet’i cebimize logosu görünür biçimde koyup dolaşmaktan ibaretti. Koyar cebimize dolaşırız yine. Cumhuriyet o denli bizimdir…

Son haberi ben vereyim; senin âdem olsa da olmasa da mahvoluyoruz biz. Ama senin gibi şikâyetçi değiliz. Çünkü kaybedecek şeyleri, tutunacak dalları olmayanların marifetidir cumhuriyet.