Nil Karaibrahimgil’in zili

Ziya Selçuk, Milli Eğitim Bakanı olarak atandığında, bazı çevreler eğitimdeki gericileşmeyi durduracağına inanmıştı. Ne de olsa “hocalık” vasfı vardı. Ama artık biliyoruz, AKP “vasıflı” olanlara şaşı bakar, uzak durur. Nasıl olduysa, bu kez yanılmış, öyle dediler. 

Vasıf meselesine gelince; Bakanlığı süresince yaptığı tek doğru işi Dombra’nın yerine bir Nil Karaibrahimgil bestesini okul zili yapmak oldu Hocanın. Çok önemsediğinden olmalı, bu marifetini tanıtmak için ta Nevşehir'in Uçhisar beldesine kadar gitti. Orada “Bakanlık olarak aylardır söz konusu projenin üzerinde çalıştıklarını” anlattı. Nihayet bunca çabadan sonra Dombra ve Ölürüm Türkiye’den daha iyi bir zil melodisi bulmuştu. 

15 Temmuz şeyinden önce bizim mahalledeki okulda zil “Hababam Sınıfı” melodisiydi. Sanırım şikayetçi olan falan da yoktu. “Eski Türkiye’deki gibi” haylazlığı övecek hali yok ya koca AKP’nin, değiştirecek tabii. Dombra falan da bebelere belli ki büyük geliyordu. “Asi kız”ın uysal şarkısı bulup koydular yerine, dönemin ruhuna cuk oturdu. 

Demiş ki Hoca Selçuk zilli tanıtımında, "Bu zili hazırlamamızın temel sebebi, sınıflar ve okullar sadece belirli akademik içeriklerin paylaşılması için değildir. Orası bir hayat sahnesidir, sınıflarımızdaki, koridorlarımızdaki, okul bahçelerimizdeki her şey eğitimin bir parçasıdır."  Doğru mu, doğru. Milli bayramlarda iki satır laf etmiyor eğitimi teslim ettikleri okul müdürü kılıklı AKP memurları. Belli ki ateşli konuşmaların vakti değil daha. O yüzden sessiz sedasız sildi Dombra ile Ölürüm Türkiye’yi bizimki de. Her şey eğitimin parçası…

Ama gelin görün ki pek zilli Nil Hanımın zil melodisi. Günde beş vakit mecburi dinlediğim halde hâlâ anlamadım öğrenciye ne dediğini. “Aç kapıyı gelen biziz” ile başlıyor orası kesin. Gerisi yuvarlanıp yutulduğu için anlaşılmaz oluyor. Şarkının gelişinden tahmin etmeye kalkarsan durum oldukça vahim. Açık kapıya doğru gelmekte olan polis olabilir, AKP olabilir, ne bileyim, para sıfırlamaya gelen sayın mahdumları olabilir. Sonrası müphem. “Koyun biziz, inek biziz” anlıyorum bazen. Sabahın köründe duyunca koyun ve inek “takke bizim, külah bizim” biçimine dönüşüyor. Bu yazıyı yazınca baktım esası nedir diye. “Aç kapıyı, bekle bizi. Hep beraber gelen biz. Kol kolayız el eleyiz. Yoldayız biz, gelecek biziz” imiş esası. Ali Baba ve Kırk Haramilerin fon müziği gibi sanki. Yolsuzluğun, hırsızlığın, yobazlığın havalarda uçuştuğu ortamda nereden bakarsan bak pek manidar sözleri. “Aç kapıyı bekle bizi” her şartta yanlış mesaj. “Kapat kapıyı, sürgüyü sür, olmadı sıvış” falan olsa bir gerçekliği olacak.

Peki, Ziya Hoca neden bula bula Nil Hanımı bulmuş bu karmaşık iş için? Yavuz Bingöl var, Muazzez Ersoy var, Orhan Gencebay var, İbo ve Sibel Can var, (çok fena) Demet Akalın bile var. Onları aramamış, direkt asi kızımızı aramış, “yapsana” demiş. O da yapmış. Bu kadar. Para konuşulmamış, ihale alınmamış, hediye gönderilmemiş. Bestecinin, Saray’da zevcelerinin etkinliklerinde arz-ı endam etmesi ile bağlantısı olduğunu da sanmıyorum. Duygusaldır tamamen...

***

Hımmm… Para biziz, senet biziz. Ayak biziz, çorap biziz…

Nedir bu? AKP’nin inşa ettiği yeni eğitimin ayak sesleri. Ayak da, çorap da gericilik kokmaktadır yalnız.

Nitekim rehber öğretmenler için hazırladıkları kitabın görselleri ortalığa saçıldı geçen gün. Çocuklara cinsel istismar ve şiddet uygulayan kadınlar başı açık, modern kılıklı resmedilmişti. Şefkat gösteren kadınların tamamı muhafazakar kılıklı, tesettürlü-türbanlıydı. Olayın duyulması üzerine açıklama yaptı MEB, pek çok fotoğraf arasından kasıtlı seçilip yayımlanarak algı yaratma çabasından falan söz etti. Fakat gelin görün ki, kitapta kötü rolü temsil eden tek tesettürlü-türbanlı yoktu. Mesaj açık, “aç kapıyı gelen biziz” diyor milli eğitimi teslim ettikleri yobaz. “Hep beraber gelen biz. Kol kolayız el eleyiz. Yoldayız biz, gelecek biziz” diye devam ediyor ardından. Laik eğitimi gömme merasimidir.

Hoca Ziya bu oyunda figüran bile değil. Meclisle birlikte feshettiler bakanları, başbakanları. Saray danışmanları geçti onların yerine. Boş boş bakıyorlar artık. Hem baksa ne bakmasa ne? Milli eğitimi gericileştirirken, bakanlığının başına ilerici koyacak kadar şapşal bir iktidar yönetmiyor ülkeyi. Cumhuriyeti tepeleyecek kadar becerikliler, ölüyü evirip çevirmeleri lazım bir süre daha. Gericilik bir iktidar programadır, ilerici Hocanız da onun gözü kara yürütücüsü…

Hımmm… Aç kapıyı gelen biziz ….

***

İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü, tam kadro Ensar Vakfı'nın organizasyonuna katıldı rehberlik kitabı ortalığa dökülmeden az önce. Ensar Vakfı, iktidarın başının vakıflardan sorumlu büyük mahdumunun yönetiminde. Eğitimden cemaati kapı dışarı etme ihtiyacı hasıl olunca bu vakfı koydular yerine doğan boşluğu doldursun diye. Maksat iktidarın eğitimi gericileştirme, dinselleştirme programına halel gelmesin. 

Onun için yargının kararlarına rağmen Ensar Vakfı ile birçok konuda protokol imzaladı Millî Eğitim Bakanlığı. MEB’in tam kadro katıldığı da adı geçen vakfın, “Sana Emanet” isimli bilgi yarışmasının tanıtım toplantısıydı. Milli Eğitim uzun süredir mahdumlarının Ensar Vakfına emanet. O da, bu işlerden anlamadığından tarikatlara ihale etti işi. Tacize, tecavüze uğrayan çocuk çığlıklarını duyuyorsunuz, Nil Hanımın zili bile bastırmaya yetmiyor.

Sonuç ortada. Verilere göre mahdumlarının kontrolündeki okullardaki öğrenciler Türkçe okumayı ve yazmayı dahi bilmiyor artık. Bol Arapça dua ezberliyorlar ve açık kapıdan girip karanlık bir uçuruma doğru ilerliyor. 

Kapıda onları bekleyenlerin çoğunluğu tarikat erbapları. Yaklaşık bir milyon çocuk devlet tarafından bu orta çağ kaçkınlarına teslim edildi. İllegal medreselerin sayısı bine dayandı. Buralardaki “talebe” sayısının 10 binin üzerinde olduğu ileri sürülüyor. Çoğunluğu kız çocuklarını avlamak için açılan apartman medreselerinin ne sayısı biliniyor ne oralarda neler yapıldığı. Buralara kaydolma yaşının, bazı bölgelerde üçe düştüğü haber veriliyor. Doğrudan tarikatlara bağlı okullardaki öğrenci sayısı 210 bin dolayında. Dört binin üzerindeki özel yurdun yarısından fazlası tarikatlarla bağlantılı. Bu yurtlarda da 380 bin öğrenci barındırılıyor. Nil Karaibrahimgil’in zili çalmadan önce geldiler ve eğitimi ele aldılar. Ensar, sansar işleri eğitimi kontrol etmek için değil tasfiye etmek için icat edildi. Devlet, yerini gericilere bırakarak eğitimden kademe kademe çekiliyor uzun süredir.

***

Asi Kız Nil Karaibrahimgil’i buldu Hoca. Sanıyorsunuz ki her şey gibi o da rastlantı. Halbuki Nil’in zili gelmekte olanı haber veriyor. Kapıları açmanızı talep ediyor. Laik eğitim yok artık, okul yok; medrese var yerine, din eğitimi var. Ziya Selçuk ve Nil Karaibrahimgil bebeleri uçuruma itilen laik halkımızın eline avunsunlar diye tutuşturulan birer elma şekeri.  

İşte her şey ortada. Sorma öyleyse her seferinde “çanlar kimin için çalıyor” diye. Çocuklar için değil, sizin için besteledi o tuhaf şeyi Nil Karaibrahimgil. Uyumaya devam edesiniz, uyanmayasınız diye. 

Duydunuz Nil Karaibrahimgil’li zilin sesini. Başını emme basma tulumba gibi sallamayacaksın. Evet veya hayır gibi sade cevaplar aramayacaksın. Ayağa kalkacaksın! 

Yoksa, yoksa… Demeye dilim varmıyor ama ziller senin için çalıyor canım kardeşim!