Kurtuluş yolu

Mansur Yavaş. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kadrolu Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı. MHP’li. Düğünde çekilmiş bir videosunu yayınladılar, eğlenirken bile bozkurt işareti yapıyordu. Başka bir videosunda ülkücülere nutuk atmaktaydı. Solculara, devrimcilere küfür ederek başladı. Arkasından Deniz Gezmiş’i terörist, Yılmaz Güney’i ve Yaşar Kemal’i hain ilan etti.

2013’te tartışmalı bir biçimde CHP’ye üye oldu. Arkasından iterek Ankara Belediye Başkan adayı ilan ettiler. Kendisine sorarsan sahada kazandı, masada kaybetti.

CHP’ye üye yapılmadan bir süre önce bir TV kanalında şöyle demişti: “Benim bir tek amacım var. Milliyetçi Hareket Partisi nasıl iktidar olur. Bir oy nasıl fazla alırız. Bir milletvekili nasıl fazla çıkarırız. Bütün arayışım bunadır, yoksa mazide hiçbir zaman bizimle olmamış 3-5 kişi yüzünden ve bazı başka partilerdeki makamlar yüzünden hiçbir zaman ben davasını partisini satacak adam değilim.”

Satmadı da zaten. Büyükşehir adaylığı kesinleşince “ülkücü kanaat önderleri”ni yemeğe çağırdı. Yemeğe Alparslan Türkeş’in oğlu Ahmet Kutalmış Türkeş, Gün Sazak’ın oğlu Servet Sazak, “Doğunun Başbuğu” ünvanlı Yılma Durak ve Profesör İskender Öksüz katıldı. Ahmet Kutalmış Türkeş, "Mansur Bey bize babam Alpaslan Türkeş'in emaneti zaten. Kendisi hiç çizgisinden sapmamış bir ülkücü, ben de Alpaslan Türkeş adına kendisine vefa gösterme adına buradayım" dedi.

Yılma Durak ise, "Mansur Yavaş'ın Ankara'yı kazanmasıyla sadece Ankara bir kazanç sağlamıyor, bu ülkücü hareketin de bir başarısı olacak. İlk defa Türkiye'de de ülkücü hareket bir başarıya da imza atmış olacak" diye ekledi.

24 Mart’ta Muhsin Yazıcıoğlu’nun mezarı başındaydı Mansur Yavaş. Dua etti, rahmet diledi. Kazanırsa Ankara’da uzun yıllar sonra AKP durdurulmuş olacak!

***

Ekremeddin İmamoğlu. Ekmeleddin İhsanoğlu’ndan sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nun en büyük icadı, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı. Adaylığı ilan edilince ilk işi Saray’a çıkıp olurunu almak oldu. Sonra ülkenin en büyük zengini Koç ailesine gitti. Patronlar örgütü TÜSİAD’ın kapısını çaldı ardından. Eyüp Camiinde cenaze namazı ile tamamladı turunu.

ANAP’lı. ANAP terbiyesi almış politikacı olarak imar işlerini çok seviyor. İş bilir siyasetçi, çıkarı için her kılığa girebilir. Bu yeteneği nedeniyle olmalı Kılıçdaroğlu baba evine kadar gidip resmen istedi oğullarını. Kılıçdaroğlu’nun yeni CHP’sinin sağcılığını en iyi temsil eden kişi o.

Bugüne kadar laiklikle, cumhuriyetle, gericilikle, solla, emekçi sınıfıyla ilgili tek kelime duyulmadı ağzından. Ama kaçak cami yapmakla övündüğünün tanıklarıyız. Çok yoğun çalışıyor İstanbul’da kazanmak için. O nedenle kalkıp gidemedi Muhsin Yazıcıoğlu’nun mezarı başına. Çok üzüldü haliyle, sosyal medya hesabından paylaştı üzüntüsünü; “Büyük Birlik Partisi'nin kurucu Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nu vefat yıl dönümünde rahmetle anıyorum” dedi. Kazanırsa uzun yıllar sonra İstanbul’da AKP’yi durdurmuş olacak.

***

Tunç Soyer. CHP'nin İzmir Büyük Şehir Belediye Başkan adayı. Tuhaf, diğerlerinden farklı olarak CHP’li. Seferihisar’da “Yavaş Şehir” kurduğu için ünlendi fakat İzmir’i hızlandırmakta kararlı. “Fuar İzmir senenin en az 11 ayı mutlaka yaşamak zorunda. Gerekirse özelleştireceğiz” dedi. Gerekmez mi, özelleştirme her zaman gerekir! Malum, sülükleri doyurmak gerek. “Benim çok büyük bir rüyam var. Bu rüya Koç Holding’in genel merkezini İzmir’e taşıtmak” dedi sonra. Nasıl bir insan Koç’u taşıma rüyası kurar ki? Ertuğrul Özkök'ün Saray'a gidip gitmeyeceği sorusuna, “Benim Külliye’ye gidip gitmemek gibi psikolojik bir sorunum yok. Gerekirse tabii ki giderim” dedi. Geçtik “Külliye”ye gitmesini, hepimizi psikolojik sorunlu ilan etti bir çırpıda.

Muhsin Yazıcıoğlu için o da tüvit atıp yas tuttu mu bilemem. Yiğidin hakkını yiğide, görmüş değilim. Zaten şöyle bir talihsizliği var; Babası Nurettin Soyer 12 Eylül döneminde savcıydı, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasına bakmış, haliyle Alparslan Türkeş için de idam cezası istemişti. Bunu hatırlattılar aday olunca. “Faşizm suçtur, babam iyi yapmış” diyemedi. Onun yerine "O dönemi, bugünkü siyasetin bir enstrümanı olarak kullanmaya kalkmak bence çok büyük bir haksızlık. Ve çok yazık. Tekrar o yarayı kaşımak, ülkücüler-solcular meselesini gündeme getirmek çok çok fena" dedi.

Ama iyi bir yanı var; Kazanırsa AKP’nin İzmir’e girişini bir defa daha engellemiş olacak.

O “çok fena” derken partisinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tüvit attı, “MuhsinYazıcıoğlu’nu vefatının 10. yılında rahmetle anıyoruz. Ölümünün üzerindeki sır perdesinin kaldırılamamasının sorumlusu iktidardır. Sorumluluğunun gereğini yerine getirmesini bekliyoruz” dedi. Yani bile isteye o eski yarayı kaşıdı.

***

Fakat unutulan, unutturulan şöyle bir hikâye var.

Yıl 1978. Ankara’nın Bahçelievler semtindeki 15. Sokak 56/2 numaralı dairenin önünde buluşan üç silahlı “ülkücü” binadaki bir daireye doğru hareketlendi. Hedeflerinde dairede oturan iki Hacettepe Üniversitesi öğrencisi vardı. Ancak daireye girdiklerinde içeride beş kişi buldular. ODTÜ Elektrik Bölümü öğrencisi Serdar Alten, Ankara Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi öğrencisi Hürcan Gürses, AİTİA Gazetecilik öğrencisi Efraim Ezgin, Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümü öğrencisi Latif Can ve Osman Nuri Uzunlar. Silahlı kişilerin şefi olan Haluk Kırcı evdekileri eterle bayıltırken kapı çaldı. Kapıda öğrencilerin misafiri Faruk Erzan ve Salih Gevence vardı. Haluk Kırcı olayın devamını 17 Kasım 1980 günü Ankara Sıkıyönetim Savcılığı’na verdiği ifadede şöyle anlattı:

“Kapı açılır açılmaz içeri girdik. Hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için Abdullah’a (Çatlı) birini gönderdik. Abdullah eter ve pamuk vermiş ‘Hepsini teker teker bayıltıp öldürelim’ demiş. Dışarı çıkıp, arabada bekleyen Abdullah’la konuştum. ‘Evde öldürmek zor olacak. İkişer ikişer götürüp öldürelim’ dedim. ‘Olur’ dedi. İki kişiyi ‘büyük reis’in arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük. Müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp kafalarına üçer el ateş ettik. Geri döndük. Böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, ‘tek tek boğalım bunları’ dedi. Bir tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde öldürmek te zor olacaktı. Arkadaşları gönderdim. Sonra da sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsini boşalttım. Silahı da götürüp Abdullah’a verdim.”

Bu silahlı çetenin katlettiği yedi gencin tek suçu Türkiye İşçi Partisi üyesi olmaktı. Olay tarihe “Bahçelievler Katliamı” olarak geçti. Failleri Haluk Kırcı, Mahmut Korkmaz, Ercüment Gedikli, Kürşat Poyraz, Ünal Osmanağaoğlu, Ömer Özcan, Demir Demirkan ve Abdullah Çatlı’ydı. Çetedekilerin adı daha sonra Kemal Türkler cinayeti dâhil pek çok solcunun, devrimcinin, aydının faili olarak da kayda geçti. Kemal Türkler cinayetinin azmettiricilerinin Alparslan Türkeş, Celal Adan ve Yılma Durak olduğu iddia ediliyordu.

Çetenin iki TİP’li öğrenciyi öldürmeye götürdükleri otomobilin sahibi “büyük reis” ise Muhsin Yazıcıoğlu’ydu.

***

Yanlışlıkla olmuş şeyler değil bu işler. Kurtarıcılarımız katillerimizi seviyor!

Hafta sonunda seçim var. Bunlara oy atıp AKP’yi durdurabilir misiniz, durduramaz mısınız bilemem. Ama bu yolla elinize o yedi genç üniversite öğrencisinin kanını bulaştıracağınız kesindir.

Düzenden, kurtarıcılarından, gericilerinden, katillerinden, müteahhitlerinden, özelleştirmecilerinden umudu kesmeden kurtuluş yok bize.