Korku kokusu

Siyasette rüzgârla yükselen rüzgârla düşer. Rüzgâr kesildi çoktan. Şimdi karşıdan esiyor ki o kadar olur. Kendisi de biliyor düştü düşecek…

Almanya üzerinden gelen soğuk hava dalgası bunun en önemli işaretlerinden biri. Alman İçişleri Bakanlığı'nın Sol Parti'nin bir soru önergesine verdiği yanıtın “gizli” ibareli bölümünde Türkiye ile ilgili yaptığı değerlendirmelerin artçı sarsıntıları devam ediyor biliyorsunuz. İçişleri Bakanlığı'nın belgesinde, “Ankara'nın 2011 yılından beri adım adım İslamileşen iç ve dış politikaları sonucu Türkiye'nin, Orta ve Yakındoğu bölgesindeki İslamcı örgütlerin merkezi eylem platformu haline geldiği” ifadesi ediliyor. Demek rüzgâr 2011 yılında kesilmiş. Almanya artık Türkiye’nin iç ve dış politikasının İslamileştiğini düşünüyor ve dahası İslamcı örgütlerin üssü olduğu değerlendirmesini yapıyor. Yaklaşan fırtınanın habercisidir.

Çok kızdı buna AKP. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "Kim ki 'Türkiye DAİŞ terör örgütüne yardım etti, yardım ediyor' iftirasını dile getiriyorsa, bilin ki o Türkiye düşmanıdır" dedi. Bu cümleyi kurarken seçtiği “DAİŞ” kısaltması bile Almanya’nın iddiasının onayı gibi. DAİŞ, “Devlet” ve “Irak-Şam”ın kısaltmasının Arapça okunuşu. Yani “D” ve “IŞ” harflerinin Arapça ses karşılığı. Böylece IŞİD’deki “İslam” silinmiş oluyor. Neden siliniyor İslam? Budist mi IŞİD? Ne için, ne adına boğazlıyor başka inançtan insanları? Bekir Bozdağ Daiş gibi ancak bir Arabın kullanacağı kısaltmayı neden tercih ediyor?

Alman gizli belgesindeki bilgiler herkesin malumu. MİT Tırları ile ilgili davalar da hala devam ediyor. Daha birkaç gün önce Gaziantep’te örgütlenmesine göz yumdukları IŞİD militanları 60’yakın insanı intihar saldırısıyla öldürdü. Düğünde hem de. RTE’ye sosyal medyada kim laf söyledi diye tam saat mesai yapan güvenlik güçleri nedense özgürce propaganda yapan, örgütlenen, yayın yapan, Türkiye-Suriye sınırını suyoluna çeviren IŞİD’lileri fark etmiyor. IŞİD bir İslamcı terör örgütüyse bu durumda Türkiye de bu örgütün eylem platformu, çok açık.

Hem fiilin öznesi Türkiye olsa bile bu yapılanın yanlış olduğunu söylemeye engel değil. Ülkeler, devletler yanlış ellere düşünce saçma sapan işler yapar. Hele bir diktatöre teslim olmuşsa, IŞİD üzerinden Suriye’yi düzlemeye bile kalkışır. Sonra da yüzüne gözüne bulaştırır böyle. Eleştirenleri ihanetle suçlamak da diktatörlerin en belirgin davranış kalıbıdır.

xxx

2014 yılında Almanya’da yayınlanan RTE’nin adının bir köpek kulübesi üzerine yazılı olduğu karikatür nedeniyle kopan kavga, Haziran’da soykırım atağı, Ardından Türkiye’nin Alman heyetinin İncirlik’i ziyaretini engellemeye çalışması, Temmuz’da darbe girişiminden sonra Köln’de AKP tarafından düzenlenen “demokrasi mitingi”ne Almanya’nın müdahalesinin yarattığı gerginlik… Gezi direnişinde RTE’nin AB’yi suçlamasıyla başlayan sert havanın fırtınaya dönüşmek üzere olduğunun en taze belirtileri bunlar.

Bazı alışılmadık haberlerin sızmaya başlaması bu ortamda doğal aslında. Örneğin Almanya’daki MİT faaliyetleri hakkındaki iddia bunlardan biri. MİT, Alman muadili BND ile sıkı ilişkileri olan bir örgüt. Haliyle MİT’in Almanya faaliyetlerinin BND için “şaşırtıcı” olmasını düşünemeyiz. MİT’in Almanya’da “inanılmaz gizli faaliyetleri” olduğunun öne sürülmesinin başka nedenleri olmalı öyleyse. Geçtiğimiz hafta Almanya'da istihbarat teşkilatlarından sorumlu Alman Federal Meclisi Parlamento Kontrol Komitesi, MİT’in Almanya'daki faaliyetlerinin açıklığa kavuşturulmasını talep etti. Komitenin gizli servis kontrol komisyonu üyesi Hans-Christian Ströbele, Almanya iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Teşkilatı, dış istihbarat teşkilatı BND ve polisin Türkiye ile işbirliğini denetlemesi gerektiğine dikkat çekti. Demek bugüne kadar yapmıyorlarmış bunu. Şaşırtıcı!

xxx

Ama Diyanet İşleri Türk İslam Birlikleri (DİTİB)in böyle bir ortamda tartışılmaya başlanması benim için şaşırtıcı değil. DİTİB, Milli Görüş teşkilatı ile birlikte Almanya’daki İslamcı teşkilatların en önemlilerinden biri. AKP buna bir de UETD, yani Avrupa Türk Demokratlar Birliği’ni ekledi. Milli Görüş, Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’nden bakiye. DİTİB ise Genelkurmay’dan… Evet, yanlış okumadınız, Genelkurmay’dan. DİTİB Avrupa’da Genelkurmay’a bağlı TİB (Toplumla İlişkiler Başkanlığı) tarafından kuruldu, yayıldı. DİTİB’in “TİB”i ile Genelkurmay’ın TİB’inin benzemesi de bu nedenle rastlantı değil. Genelkurmay’ın TİB’inin açılımı seküler bir anlam taşısa da (Toplumla İlişkiler Başkanlığı) gizlediği şey DİTİB’in TİB’indeki “Türk İslam Birliği”ydi. DİTİB Genelkurmay’ın toplumu İslamileştirme projesinin en önemli araçlarından biriydi. Kurdular ve sonra ardarda gelen İslamcı hükumetlere devrettiler. Şimdi hepsi AKP’nin kontrolünde. Sadece bu bile AKP ile TSK arasındaki ideolojik ortaklığın delili. Sıkıntı şurada; AKP TSK’yı cemaate devretmişti. Cemaat darbe yapınca geri almaya çalışıyor. Hepsi bu.

Almanya şimdi DİTİB ile birlikte Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nın AKP ile ilişkilerini de mercek altına almış durumda. Bu gelişmeyle ilgili SDP’li eski vekil Lale Akgün’ün yaptığı bir açıklama dün OdaTV’de yayınlandı. Şunları anlatıyor Akgün:

 “Biz evvela AKP’nin ve Erdoğan’ın reformlar getiren bir hükümet olduğuna inanmıştık. Türkiye’yi modernleştirecek, yeni bir Türkiye’de taze bir rüzgâr estirecek zannetmiştik. Bu esen rüzgârın eski bir rüzgâr olduğunu ve yavaş yavaş 'bunların gizli bir ajandası var' diyenlere karşı da ben bu hükümeti o zamana kadar hep korudum… DİTİB’in o başkanı değişti. Başka yeni bir başkan geldi. Milli Görüş ile birbirlerine yaklaşmaya başladılar… Milli Görüş, UETD ve DİTİB ilişkileri gittikçe bir bütün olmaya başlamıştı. O zaman DİTİB’in, dini hizmet veren bir kurum olmaktan çıkıp, politik hizmet veren bir kurum haline dönüştüğü ortaya çıktı. Gül Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ben bu trenin artık başka bir raya girdiğini anladım.” İçinde barındırdığı değerli bilgiler dışında tipik Batılı-Liberal bir AKP analizi bu. Özeti, kandırılmışlar!

Akgün’ün verdiği bir bilgi daha: “Çoğu kimse bilmez ama Alman hukukuna göre kurulmuş bir dernek statüsündeki DİTİB’in başkanı aynı zamanda T.C. Berlin Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri olup Berlin’de büyükelçilikte bir odası olan Türk devletinin memuru bir diplomattır.” Anlamı şu; Avrupa’da Genelkurmay marifetiyle kurulmuş en büyük dini örgütlenmenin başkanı aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin Berlin Büyükelçiliği. “AKP yapmıştır” diye düşüneceğinizi biliyorum, hayır, Kenan Evren yaptı. Genelkurmay DİTİB’i subaylar ve ülkücü kaçaklar birlikte kurdu. Amaç, Avrupa’daki Türkleri dinselleştirip “bölücü ve yıkıcı hareketler”den korumaktı. “Türk-İslam Sentezi” de bu faaliyetin yan ürünüydü ki tadından yenmez!

Bütün bu örgütleri çok erken yazmış ve bedelini ödemiş olmanın rahatlığı içinde yazıyorum bunları. Genelkurmay-TİB-DİTİB üçgeni arasında toplumu İslamileştirme operasyonunun ayrıntılarını öğrenmek isteyenler benim “Öteki İslam-Devletin Din Operasyonu” kitabıma bakabilir.

xxx

Peki, bütün bunların anlamı ne? Osman Çutsay’ın SoL’da dün yazdıklarını tekrar okuyun. Şöyle diyordu: “Dünya emperyalist sistemi bu mafya tipi mülkiyet devrine, açık gasplara onay veremez. Erdoğan rejimi ve tüccar imam kurnazlığının, başka şeyler için değil, ama tam da bu mülk gaspı nedeniyle ağır bir biçimde cezalandırılacağını şimdiden söyleyelim.” Çutsay’ın dediği gibi Washington da, Berlin-Paris hattı da, Erdoğan’ı sırf bu nedenle -belki başka bahanelerle- uluslararası mahkemelere çıkarmak için uğraşacaktır. Ortada kamusal, halkçı bir çıkış olmadığı için, tüccar imamların mafya yöntemlerini kendilerine yedireceklerdir. Erdoğan ve kadrosu ne kadar korksa azdır.

Korku, Türkiye’yi en iyi ifade eden kelime son günlerde. Korku kokusu var her yanda, her işe korku sinmiş.

xxx

“Düz ovada siyaset yapma” polis şefliğinden siyasete terfi eden Mehmet Ağar’ın buluşuydu. Böylece dağdaki Kürtler ovaya inmeye, çatışma yerine siyasi yolları tercih etmeye davet edilmekteydi. Fakat henüz dağdan ovaya inmek pek riskliydi, ülkenin egemenleri dağdan ineceklere güvence verecek kadar egemen değildi. Ova böylece Kürtsüz kaldı.

Tayyip Erdoğan attı ovada siyaset adımını. Masalar kuruldu, heyetler görevlendirildi, akil adamlar dağıtıldı yurdun dört bir yanına. Ama sonra masa devrildi, düz ovada siyaset yaramadı masayı kurana. Malum darbe girişimi oldu sonra. Tayyip Erdoğan’ın köşküne ilk koşanlar arasındaydı Ağar.

Hep arkasından esen rüzgâr durdu. Karşıdan esiyor o rüzgâr şimdi ki o kadar olur. Ülkeyi yönetmek artık zor, her adımda yeni bir sorun, her adımda bir tuzak. O çok alıştığı “dış destek” bir anda rüzgârla savrulup gitti. Biliyor ki rüzgâr böyle eserse düştü düşecek. O da mecburen düz ovada diktatörlüğü deniyor. Hayır, güçlü olduğundan değil, ovada hiçbir muhalefet olmadığından. Buna rağmen dağ kontrolden çıktı, ovada gidecek yol bitti. Düz ovanın diktatörüdür şimdi, ne yapıyorsa, ne yapacaksa korkudan…

Korku kokusu var her yanda, yakındır düşer.