İslamcı ABD ve NATO’ya savaş açarsa

1950 yılı. Şimdiki İslamcıların mirasçısı olduklarını iddia ettikleri Adnan Menderes Meclis’e danışmadan Kore’ye asker gönderme kararı aldı. “Amerika’yı yalnız bırakamazdık” diyerek savundu kararını. Bunun karşılığında NATO’ya dâhil olmuş, uluslararası ilişkilerde artık “büyük bir güç” olarak anılmaya başlanmıştık. Bir bedeli vardı tabii “büyük güç” olmanın. 717 ölü, 2246 yaralı, 16 kayıp ve 219 esir vererek ödedik o bedeli.

Emperyalizme elini kaptırmışsan kolun yerinde mi diye endişelenmeyeceksin. Ülke, Menderes’in o kararının ardından Amerikan üslerine açıldı, Amerikan ordusu gelip topraklarımıza yerleşti. Sonra bizim orduyu da hızla emperyalizmin ihtiyaçlarına göre biçimlendirdi, NATO ordusuna dönüştürdü. O tarihten itibaren antikomünizm ve Sovyetler Birliği’ne düşmanlık ordunun varlık sebebi. Hatta kimse duymasın, kendi halkı düşman belletildi orduya. Sonra arkasında İMF geldi, Dünya Bankası geldi, AB geldi, uluslararası şirketler geldi, çok uluslu bankalar geldi.

Bizim İslamcılar da bir bakıma Menderes’in o kararının getirisidir. Cumhuriyetin çatlaklarında yeşerdiler, Amerika’nın ve NATO’nun kucağında beslenip büyüdüler. İflah olmaz birer antikomünist ve azılı birer “moskof” düşmanı oldular. Zorunlu din dersleri, imam hatipler, kuran kursları emperyalizmle İslamcı arasındaki o ortak amaç sayesinde hortlayıp yerleşti.

***

1969 yılı. Cuma günü MTTB ve Komünizmle Mücadele Dernekleri tarafından ortaklaşa yapılan "Bayrağa Saygı" mitingi İslamcılığın büyük gövde gösterisine dönüştü. Daha Pazar gününe iki gün vardı. Mitingin konuşmacıları düşmanın Amerikan donanması değil, onu protesto eden işçiler ve öğrenciler olduğunu söyledi. Alanda toplananların Boğaz’da demirlemiş Amerikan donanmasını protesto eden solcu gençlere duydukları öfke dizginlenebilecek gibi değildi. Komünizmle Mücadele Dernekleri Başkanı İlhan Darendelioğlu, MTTB'nin İstanbul Cağaloğlu'ndaki merkezinde, "Pazar günü komünistler miting yapacak, biz bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, olmayan baltasıyla gelsin" dedi. Pazar günü geldiler. Meydanda Amerikan filosunu protesto etmek için toplananlara silahı olan silahıyla, olmayan baltasıyla saldırdı. TİP üyesi iki işçi ilk saldırıda düştü, yüzlerce gösterici yaralandı. Menderes’in dediği gibi yine Amerika’yı yalnız bırakmamışlardı.

Türkiye’nin İslamcılarının ABD ve NATO ile ilgili kayda geçmiş ilk eylemi organize bir faşist şiddet eylemidir. "Kanlı Pazar"dır. Hedefi Amerika’ya ve NATO’ya kafan tutan yurtseverlerdir. Ve o saldırının organizatörlerinden biri bu yazı yazılırken yeniden Meclis Başkanlığına seçilmiştir.

Demek ki çıkışlarında Kore’de Amerikan jandarmalığı ve Taksim’de Amerikan donanması yancılığı vardır. O gün bugündür genleri Amerikancı ve Natocudur. Necip Fazıl Amerikancıdır; “Ya Amerika’yı tutacaksınız ya Sovyet Rusya’yı; ya demokrasiyi ya komünizmayı…” der. Fethullah Gülen Amerikancıdır, Komünizmle Mücadele Derneklerinin içinden gelir. Nurettin Topçu, Sezai Karakoç, Abdullah Gül, Mehmet Ali Şahin, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Beşir Atalay, Ömer Dinçer, Abdülkadir Aksu, Hüseyin Çelik; Siyasal İslamcılığın tarihinde sembol olmuş kim varsa antikomünisttir, Amerikancıdır. Kariyerlerini emperyalizme, NATO’ya karşı çıkanlarla savaşarak yapmışlardır.

1970’li yıllara bakın; Devrimci gençler İsrail’e karşı mücadele veren Filistin Halk Kurtuluş Örgütü’ne katılıp, Siyonizm’e karşı savaşırken onlar içerde devrimci avındaydı. 12 Eylül darbesi sürek avını bizzat üstlenince onlara darbecileri gönülden desteklemek kaldı haliyle. “Hizmet”ten alıkonulmanın mahcubiyetiyle beklediler, el altından aldıkları desteklerle büyüdüler. Devletçilikleri Amerikancılıklarındandır.

Onlar beklerken iktidarda yine Menderes’in izinden gittiğini iddia eden bir başka Amerikancı, Turgut Özal oturuyordu. Amerikancı-Natocu Demirel’i indirdiler, Amerikancı-Natocu Özal’ı bindirdiler. Özal, bir yandan vahşi kapitalizmi inşa ederken öbür yandan devletin kapılarını tarikatlara açarak yaptı görevini. Cumhuriyetin çatlağında yeşerdiler, Amerika’nın ve NATO’nun kucağında beslenip büyüdüler. Laikliği ve cumhuriyeti kemire kemire yiyip bitirdiler.

***

Kaldı ki AKP’yi iktidar yapan da bizzat o güçlerdir, Amerika ve NATO’dur. Irak’ın işgaline evet demek, Amerikan askerlerinin bu amaçla ülkeye girişine izin vermek değil mi ilk icraatları? DSP’yi indirdiler, Amerikancı ve Natocu AKP’yi bindirdiler. Bindiren de indiren de aynı kuvvettir.

Ama dedim ya emperyalizme elini vermişsen kolun yerinde mi diye endişelenmeyeceksin. Birkaç yıl sonra Amerika’nın yüzünde memnuniyetsizlik ifadesi belirdi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli ve “özel danışman” Cüneyd Zapsu Washington'daki American Enterprise Institute adlı araştırma kuruluşuna koştu, Amerikalıları ikna etmeye, öfkelerini yatıştırmaya çalıştı. Zapsu öfkeli Amerikalılar şöyle diyordu: “Bu adam dürüst bir adam. Kendi inançlarına sahip ve bu inançlarında samimi. Lütfen şunu yapmaya çalışın... ‘Sömürmek’ kötü bir kelime, ama kullanmak... Bu adamdan yararlanın. Çünkü bu kişinin çok itibarı var, hem kendi inançları nedeniyle Müslüman dünyasında, hem de Batı tipi demokrasiye inanıyor. Bence onu devirmeye çalışmak, delikten aşağı koymak yerine onu kullanın... Burada ve Avrupa'da bundan yararlanmalısınız. Teklifim budur.”

Ama işte kullanım süresi doldu. NATO’nun duvarına hedef tahtası niyetine asılması ondan. Bindiren indirir. Bağımlı ülkelerin kaderidir, bileceksin. Bindirilirken gocunmadın indirilirken neden incineceksin?

Ta Menderes’in ülkeyi götürüp ABD’nin kucağına oturtmasından bu yana Amerikalılar bindirir indirir. Bindirilenler sevinç çığlıkları atar, indirilenler ağlayarak Rusya’ya koşar ama indirilmemenin çaresi değildir. Menderes’in indirdiler, astılar. Demirel’i indirdiler, tekrar bindirip tekrar indirdiler. Özal’ı bindirdiler, indirdiler. Ölümü şüphelidir. Bugünlerde olup bitenler böyle okunmalıdır.

Hükümete yakın Star gazetesinin devşirme yazarı “Bu ABD ile savaşırız, ‘yokum’ diyen şimdiden gitsin...” falan diyor ya, hiç ciddiye almayın. Maaşı garantiye alma yazısıdır o. Varlık sebebi NATO olanların NATO’ya sallayıp durması hayra alamet değildir.

Nitekim AB Bakanı Ömer Çelik Kanada'da katıldığı Halifax 9. Uluslararası Güvenlik Forumu'nda krizle ilgili “Fetö”cüleri suçladı ve “Biz NATO’nun kurucu üyesiyiz, NATO’da önemli bir gücüz. Türkiyesiz herhangi bir şekilde NATO düşünülemez” dedi. Ardından Bakanlar Kurulu toplandı, Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ çıktı, “Türkiye NATO'ya katkı sunmaya devam edecek” dedi.

Kimse boş hayallere kapılmasın. Bu ülkede solculardan, komünistlerden başka hiç kimse öyle bir savaşa kalkışmaz. Ne çapları yeter, ne genetikleri izin verir.

***

Komünizm kapitalizmin ortasında insan kalma mücadelesidir. İslamcılık ise bu mücadeleyi engellemek için tasarlanmış bir insanlıktan çıkarma şebekesi. ABD ve NATO söz konusu olduğunda nasıl hizalandıklarına bakın, sadece bu yalın gerçeği göreceksiniz.