İktidar fısıltısı

Tamam, toplumun bir nefes almaya ihtiyacı vardı: Aldık, güldük, eğlendik. Ama bu arada bir de toplumsal histeri yarattık. “Hayır” diyemiyoruz. Karanlığa karanlıkla direnemezsiniz desek, kızılca kıyamet. 

“Histerik”in en belirgin özelliği reddedilmekten korkmak ve doyurulmaz bir onaylanma arzusudur çünkü. Taşkınlık, öfke patlaması, hareket bozuklukları, geçici kişilik değişimi ve günlük hafıza kaybı ile dışa vuruyor kendini. Son seçimde kolektif bir hal olarak ortaya çıktı, imamı sevme zorunluluğu biçiminde nüksetti. 

Fakat tam AKP’yi gerilettik diye sevinirken imamın cübbesi görünüyor kapı aralığından. İrkiliyoruz. Hep birlikte hafızamızı silmek, 31 Mart seçimi vesilesiyle gördüklerimizi unutmak istiyoruz. 

Mesela CHP’ye yakın bir gazeteci arkadaşım “Kılıçdaroğlu İmamoğlu’nu nasıl keşfetti?” diye haber yaptı bir iki gün önce. Biliyorduk hâlbuki tekellerden icazet almadan keşif yapamaz beyefendi. Kulağına fısıldamışlardır…

“Fısıldadılar” diyecek hali yok, uzun uzun anlatmış keşif yolculuğunu. Devamı ve cevabı şöyle: “İstanbul’un tüm kanaat önderlerini ziyaret ettik. Onlarla buluştuk, onlarla konuştuk. Onlara neden CHP'ye neden Ekrem Bey’e oy vermeleri gerektiğini söyledik. Onlarla karşılaştığımızda bizden partiye yönelik özeleştiri de istediler. Özeleştirileri de yaptık, eksiklikleri hataları da onlara söyledik. Güzel bir sonuç elde ettik.” Ana muhalefet partisi genel başkanı kanaat önderlerinin kapısını çalıyor, anlatıyor. “Özeleştiri ver” diyorlar. Veriyor, icazetlerini alıyor. İnanılmaz bir hikâyedir. İhtimal, kulağına özeleştiri verirken fısıldamışlardır…

Uzatmayalım, yolu Beylikdüzü’ne düşüyor sonra. Yaptığı çalışmaları gözlemliyor İmamoğlu’nun, kimseye ayrımcılık yapmadığını fark ediyor. O anda “İstanbul için aradığımız belediye başkanı budur” diyor. Hâlbuki pek çok belediye başkanı var partisinin. Demek diğerlerinin böyle meziyetleri yoktur. 

Peki, ne zaman oluyor bunlar? Hafızamızı silmek istesek de 31 Mart seçimlerinden önce Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu’nun aile evine kadar gidip bizzat babasından istediğini unutamıyoruz. Babadan aday isteme, siyasal tarihimizde bir ilktir, unutamayız. 

Fakat hazırlığın daha ötelere dayandığına yönelik delillerimiz var. Tayyip Erdoğan Ankara ve İstanbul belediye başkanlarını görevden alınca, belediye meclislerinin yeniden başkan seçmesi gereği doğdu. Seçilme ihtimali olmasa bile CHP’nin de aday göstermesi gerekiyordu ve o aday Ekrem İmamoğlu oldu. Demek ki en az iki-üç yıllık bir projedir. 

Buldu koydu önümüze, bize de sevme zorunluluğu düştü. Zaten o da farkındaydı, “tanıyınca seversiniz” dedi. Hem sevsek ne sevmesek ne, tıpış tıpış gitmek, vermek zorunda değil miydik nihayetinde…

***

Biliyoruz hâlbuki tekellerden icazet almadan keşif yapmaz siyasal önderimiz. Kulağına fısıldamışlardır. 

Fısıltının kaynağını gösteren pek çok fotoğraf var elimizde. Koç ailesinin üyeleriyle görünmekten hoşlanıyor kurtarıcımız mesela. 2016 yılında hayatını kaybeden Mustafa Koç’la “yakın” arkadaşmışlar. Belediye başkanı seçildikten sonra da Koç ailesiyle ilişkilerini sürdürmüş, sık sık ziyaret ettiği aileyle birlikte çektirdiği fotoğrafları kamuoyuyla paylaşmış. Bir de türbelerin içinde fotoğraf çektirmeyi seviyor. Düzen için Koç ailesinin evi de artık bir tür türbe sayılır!

Genel başkanı da çok seviyor aileyi ve türbeleri. 2018 yılı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ali Koç'u aday yapmayı arzu etmiş mesela. Ailenin kapısını çalmış. Aile Ali Koç yerine Ekrem İmamoğlu’nu işaret etmiş. 

Talihin cilvesi, o tarihte olmayan 31 Mart’ta oldu. Ama bu kez de mazbatayı verir vermez geri aldılar. Aile İmamoğlu’nun kısa süren o ilk Büyükşehir Başkanlığına bir ziyaret sığdırmayı başardı. Mayısın ilk haftasında Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç ve Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Levent Çakıroğlu kurtarıcımız efendimizi ziyaret etti. Bir saat hâl hatır sorup ayrıldılar, nezaket ziyaretiydi. Fısıltıları takip etmek gerekir.

***

Bunların bir kısmını 1 Ocak’ta “İki cami arasında kurtuluş düşü” adlı yazıda anlattım. CHP’li arkadaşlarım aradı, eksik bulmuşlardı yazılanları, fazlası vardı. O gün CHP PM’de İmamoğlu kavgası çıktı. İmamoğlu'nun Kılıçdaroğlu'yla yaptığı sıkı pazarlık sonucunda hemşerisi ve imardan sorumlu danışmanının boşalttığı koltuğa aday yapıldığı söyleniyordu. Bazı PM üyeleri İmamoğlu’nun koltuğuna oturtmak istediği danışmanı için “O partili değil. Siyasi geçmişini iyice araştırdınız mı? CHP’de krallık ya da saltanat düzeni mi var ki birisi, diğerini yerine aday olarak bırakıyor” diyerek itiraz etmişti. 

Kılıçdaroğlu itirazları dinlemedi tabii, Beylikdüzü adayı CHP’nin açıklanan ilk adayı oldu. Operasyonun planlayıcısının Örgütten Sorumlu Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı ve ekibi olduğu söyleniyordu. Partinin il başkanı Canan Kaftancıoğlu da bu ekibin içindeydi. Bir önceki yerel seçimlerde Mustafa Sarıgül’ün adaylığını gündeme getiren de aynı ekipti. 

Fakat işler iyi gitmiyordu. Canan Kaftancıoğlu çıktı, il başkanlığından istifa ettiğini açıkladı. Sonra ne olduysa istifasını geri aldı. İl başkanının siyaset tarzı bir çocuğunkinden farksızdı. Üstelik Kılıçdaroğlu istifayı sosyal medyadan öğrenmişti. Çok kızan Kılıçdaroğlu'nun 29 Ocak'ta gerçekleşen MYK toplantısında Teşkilat Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’ya Kaftancıoğlu için “Sen istifasını al, sen almazsan ben alırım” dediği, İmamoğlu'nun devreye girerek istifayı durdurduğu söyleniyordu. AKP’yi gerileten “büyük hazırlık” budur. 

***

Ortalıkta bir hazırlık da ciddiye alınacak bir teşkilat da yoktur özetle. Sadece fısıltılar vardır. CHP’nin seçim çalışmaları inşallahlar, maşallahlar eşliğinde yapılan cami ziyaretlerinden ibarettir. Bu görüntüler CHP’yi sağda konumlandırma, İslamcı bir hatta sokma çabalarının tezahürleri. Zaten hırsızlığı, yağmayı değil “israfı” önlemeyi vaat ettiler bir tek. Tarikatlara karşı değiller, tarikatlar arasında ayrımcılık yapmaya karşılar. 2014’te Beylikdüzü Belediye Başkanı seçildiğinde olduğu gibi, önceki gün de İBB makamına dualar eşliğinde oturdu adayları. Makama imam da getirdiler ki, belediye ile imam nikâhı kıysın…

Biz mi? Toplumsal histeri var, “hayır” diyemiyoruz. “Belediyede de dua okumayın canım” desek, ilahi koro “sırası mı şimdi” diye homurdanıyor. Belediye tesislerinde içki? Git evinde iç. E duayı evinde yapsın… Olmuyor öyle, halkımızın manevi değerleri… Ortalıkta laik kalmadığından laiklik gibisi yok!

Histerinin belirtilerinden biri hafıza kaybıdır, çıkışını unuttuk. “İki cami arasında kurtuluş düşü” yazısından aktarıyorum; “O arada yaptığı hazırlıkları paylaştı sosyal medya hesabından. Şöyle bir şey: Çizgi ilerliyor ve bir camiye dönüşüyor. Sonra camiden çıkan çizgi İstanbul yazısı oluyor. İstanbul çizgisi ilerleyip bir başka camiye dönüşüyor. Altta kırmızıyla ‘İmamoğlu’nu okuyoruz. Şiiri de var: ‘Seni görüyorum yine İstanbul Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan Minare minare, ev ev, Yol, meydan. Geliyor Boğaziçi`nden doğru Bir iskeleden kalkan vapurun sesi, Mavi sular üstünde yine Bembeyaz Kızkulesi.’ İmlasına dokunmadım. Şairi Ziya Osman Saba’ymış. Herhalde içinde minare geçiyor diye seçilmiş olmalı. Seçtiği şiir mi, yoksa iki camili çiziktirmesi mi daha sefil karar veremedim. CHP’nin İstanbul adayı iki cami arasında ‘bicumhuriyetçi’dir.”

Tamam, bir nefes almaya ihtiyacımız vardı, aldık rahatladık. Ama aldığınız nefes gericiliğin üfürüğüdür.

Bunlar olurken arkadaşım Ahmet Başpınar hatırlattı, ben atlamışım: Yalçın Hoca “Ülkemiz, sermaye birikiminden başka bütün birikimlerin reddedildiği bir yapıya dönüşmek üzeredir” demiş vaktiyle. Ne büyük bir söz. Mal varlığını açıkladı kurtarıcımız efendimiz, sermaye birikimi iyiydi. Çok birikimli bir yazarımız varlık listesine bakıp şöyle dedi: “Aman zengin olsun, doymayan fakirlerden bıktık.” 

Toplumsal histeri var, hayır diyemiyoruz. Kurtarıcımız efendimiz dualarla koltuğuna oturmaya hazırlanırken, koltuğun arkasındaki çerçeveden olup biteni izleyen “büyük büyük kurtarıcımız efendimiz” zevcesiyle Uzakdoğu gezisindeydi. Zevcesinin koluna taktığı çantanın fotoğrafı düştü sosyal medyaya. Tanıdık bir markaydı ve ederi 50 bin dolar civarındaydı. Biz o çantayı tartışırken Samsun'un İlkadım ilçesinde yaşayan Yılmaz A., kirasını ödeyemediği için evinin bahçesinde intihar etti. Biz de bir türlü doyuramadığımız, bir türlü üzerimizden kaldırıp atamadığımız zenginlerden bıktık.

Buradayız... Alın nefesinizi. Ama bilin, gericiliğin üfürüğüne razı olmayız, itiraz ederiz, hatırlatırız.