Düzenin bütün adamları

Biri, cumhuriyeti ölü ele geçiren imamlar çetesinin önde gideni, MTTB kökenli. Orada, başta “Kanlı Pazar” kahramanı ve Tan Matbaası kundakçısı İ. Kahraman olmak üzere yakın dönemin pek çok gerici siyasetçisi ile İslamcılığa başlamış. 1980’de, 15 yaşından üç gün almış bir çocukla evlenmiş. Eşi 1965, kendisi 1950 doğumlu.

İki fikir babası var: Biri iflah olmaz kumarbaz ve iktidar yancılığının mucidi Necip Fazıl Kısakürek, diğeri Necmettin Erbakan. MTTB dışındaki tek fikri uğraşı Büyük Doğu Fikir Kulübü mesaisi. Üniversite yıllarında bunların üzerine biraz Sezai Karakoç, biraz Cemil Meriç, biraz Erol Güngör, çokça İdris Küçükömer eklemiş. Eser ortada!

Siyasi kariyerindeki en büyük sıçramayı iki fikir babasından biri olan Necmettin Erbakan’a ihanet etmesine borçlu. Necip Fazıl’a ihanet için ömrü yetmediğinden o noktada bir kusur kaydı yok. İhanetinden sonra ilerledi, “devlet adamı” (ne demekse?) oldu.

Şimdi emekli. Malum toplumumuz unutkanlıkla malul, bugünlerde “ne de tarafsız cumhurbaşkanıydı” diye ağıt yakıyor arkasından. Bizim bildiğimiz hep gericilikten yana taraftı. Siyasi tarihini şöyle özetleyebiliriz: Tayyip Erdoğan’ın emanetçisi, sonra noteri. Bütün emanetçi ve noterleri gibi onu da kaldırıp attı Erdoğan. Atıldığı için değerli olabilmiş tek insan!

***

İkincisi, yanardöner bir gerici. İngiltere eğitimli bir mühendis. Dönmüş, devlet Sümerbank’ta işe almış. Oradan DPT’ye transfer olmuş. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na almışlar, genel müdür yapmışlar. Yani 1970’li yılların sonundaki MSP vekilliğine kadar “Kemalist Devlet” in bir memuru olarak sürdürmüş hayatını. Solcuların yedi göbeğini araştırıp tart eden o devlet ki mezar kazıcılarına âşıktır.

Müslüman olmuş bir İngiliz ile evli. Dolayısıyla elimizde pedofiliye değin bir veri yok. İhtimal de vermiyoruz. Yapmayacağından değil, İngilizlerin bu konudaki hassasiyetinden dolayı.

1980’li yılların sonunda Refah Partisi Sivas Belediye Başkanı. İkinci dönemine denk geldi büyük Sivas katliamı. 1993’te bir avuç aydını yakmak için ayaklanıp Madımak Oteli önünde toplanan gerici kalabalığı yatıştırmaya koştu. Onlardandı, zaten onu “Mücahit Temel” sloganlarıyla karşıladılar. Kalabalığa hitaben yaptığı konuşmada "Bir defa şöyle bir fatiha okuyalım. Şunların ruhuna el fatiha diyelim" dedi. Sonra "gazanız mübarek olsun" diye ekledi. Haliyle gaza geldi gerici güruh. Mübarek gazanın sonucu 30’dan fazla insanın yanarak ve dumandan boğularak ölmesi oldu.

Fakat o ilki gibi Erbakan’a ihanet etmedi, hep sadık kaldı.

Şimdi yeniden ülkenin kurtuluş umutlarından biri. Kılıçdar’ın CHP’si ve Meral Akşener’in İYİ’si ile birlikte AKP-MHP “Cumhur ittifakına” karşı bir ittifak oluşturmaya çalışıyor harıl harıl. Fakat o kadar gerici bir partinin başında ki bu görüşmelerin sürdüğü sırada partisinin bir yöneticisi “Akşener'e destek veremeyiz çünkü kadın” deyiverdi!  

***

İşte böylesi erkekler dünyasında bir kadın. 56’lı. İstanbul Üniversitesi mezunu. Doktorası Marmara Üniversitesi’nden. Tansu Çiller döneminin tanıdık simalarından. Sebahattin Önkibar’ın yazdığına göre vakti zamanında Çiller, Fethullah ile ilişki kurması için meşhur “komando” Ayvaz Gökdemir’i gönderdi. O yüzüne gözüne bulaştırınca bunu çağırdı, sen bu işleri bilirsin Hocaya sen git dedi. “Emredersiniz” deyip topuk selamı çaktı, çıktı. Yanına Celal Adan’ı da alıp “Hocaefendi”nin yolunu tuttu. “Fethullahçılığı” o günlerin bakiyesi.  

Düşünün, bu ülkede Mehmet Ağar’ın İçişleri Bakanlığı yaptığı bir dönem de oldu. O sırada patladı Susurluk olayı. Her şey olayın arkasındaki en önemli aktörün Ağar olduğuna işaret ediyordu. Dayanamadı, istifa etti. Yerine bu hanımefendiyi oturttular. Bakanlığı sırasında Ağar’ı arattığını söyleyemem.

28 Şubat döneminde askerin siyasete müdahalesine karşı çıktı ve Genelkurmay'ın düzenlediği "irtica brifinglerine" katılacak olan valileri açığa alacağını söyledi. Akşener, yıllar sonra bu kararının ardından dönemin üst düzey askerlerinden birinin kendisine "gelirsek, o kadını yağlı kazığa oturturuz" şeklinde bir tehdit mesajı yolladığını açıkladı.

2001’de partisinden istifa etti, Erdoğan-Gül ikilisinin yenilikçi hareketine katıldı. Ancak o hala milliyetçiydi, “Milli Görüş”e tahammül edemediği için istifa edip ayrıldı. MHP saflarına katıldı.

Sağcıdır, kocası Aydınlıkçı bir Maocuydu. Dediğine göre evlenince onu da sağcı yaptı. Üstelik sağcılığı ırsi bir hasletidir. Abisi ülkücüydü, Alparslan Türkeş evlerine gidip gelirdi.

***

Tahmin etmişsinizdir. Abdullah Gül, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu’dur hikâyenin kahramanları. Üçü de antikomünisttir, sağcıdır, dincidir. Hatta ekseriyetinin dinciliği yobazlık derecesindedir. Kılıçdaroğlu katıldı aralarına. Şimdi hep birlikte Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli ikilisine karşı memleketin kurtuluş umudu oldular. Dediklerine inanacak olursak 24 Haziran’da seçimi önde göğüsleyip kurtaracaklarmış vatanı gericiliğin tasallutundan. Haklarını yemeyelim, CHP’den İYİP’e yapılan transferlerle bir atak da yaptılar. Tıpkı “Yetmez ama Evet” ihanetinde, “Adalet Yürüyüşü” gevşekliğinde olduğu gibi inandırdılar da dinci faşizmden bunalmış kalabalıkları.

Uyarmak bizim görevimiz. Bu tablodan kurtuluş umudu çıkmaz. Olsa olsa ömrü uzar karanlığın. Gül gider Tayyip gelir, Tayyip gider Meral gelir, Meral gider Temel gelir. Karanlık baki kalır. Bizim için Gül ile Tayyip arasında, Tayyip ile Meral arasında, Meral ile Temel arasında, Temel ile Kemal arasında hiçbir fark yoktur. Düzenin adamlarıdır ve bizim meselimiz düzenin ta kendisiyledir.

25 Haziran’da yarışa katılanlar arasında kazanan kim kaybeden kim bilmemiz mümkün değil. Ama bizim kazanmayacağımız kesin. Kundakçı, yobaz ve dişi bozkurt arasında seçim yapmak değil bizim işimiz.

Sorun da hedef de orada, apaçık duruyor: 25 Haziran’da veya 16 Temmuz’da. Bu düzen değişecek. Bu düzeni değiştireceğiz. Mecburuz. Bizim işimiz bu.

Onun için 24 Haziran’da değil 1 Mayıs’ta gözümüz. Kalkın, yola çıkalım…