Din ve ahlak bilgisi

Diyanet İşleri Başkanlığı uçsuz bucaksız bir kurum. 100 bine yakın camiye hükmediyor, personel sayısı 120 bin civarında. Bütçesi en büyük 10 devlet üniversitesinin üzerinde, önde gelen bakanlıkları cebinden beşer onar çıkarır. Yani bir bakıma devletin en önemli, en besili kurumu. Boru değil, devletin din işi onun ukdesinde. Hal böyle olunca planlama yapmak kaçınılmaz. Geçtiğimiz hafta başkanlığın 2017-2021 yılları için hazırladığı stratejik plan basına yansıdı. Plan, haliyle bir mevcut durum analizinin üzerinde inşa ediliyordu.

Diyanet’in mevcut durum analizi, yaptığı plandan daha çarpıcı. Şöyle deniliyor: "Dine yönelik ilgi ve alaka artıyor ancak ahlaki değerlerdeki aşınma da yaygınlaşıyor. Personelde kurumsal aidiyet duygusu zayıf. İrşat dili zayıf. Kayırma yapıldığı algısı personelde yok edilemiyor. Personelin eğitim durumuna göre istihdamı yapılmıyor. Yetişmiş kalifiye personelin başka kurumlara geçişi devam ediyor. İlahiyat ve imam-hatip lisesi mezunu sayısı kontrolsüz. Mezunların nitelik sorunu bulunuyor. İslamofobi ve olumsuz İslam algısı yaygınlaştırılıyor. Kurumun üzerinde siyasi etki bulunuyor. Dernek ve vakıflar kontrolsüz şekilde cami ve Kuran kursu inşa ediyor. Hurafe ve batıl inanışlar yaygınlaşıyor. İnsana ve evrene dair yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Din, terör ve şiddet içeren yapılanmalarla ilişkilendiriliyor. Ulusal ve uluslararası din referanslı siyasal yapılanmaların sayısı artıyor."

Yani? Din yayıldıkça ahlak azalıyor. Din var ama iman yok. Dağ taş ilahiyat ve imam hatip ama din bilgisi zayıflıyor. Hatta dinden korku ve dinle ilgili olumsuz yargılar çoğalıyor. Dinle ilişki biçimsel bir ilişkiye dönüşüyor, hurafe ve batıl inanışlar dini teslim alıyor. Diyanet planında söylenenlerin Türkçesi bu.

Böyle olur, kalabalıklar elinin değdiği her şeyi kendi diline çevirir, dönüştürür ve kendisine benzetir. Hurafe ve batıl inançlar artmıyor aslında, din, hurafe ve batıl inanca dönüşüyor. Halk İslam’ı, kitabi İslam’a galebe çalıyor.

***

Neden böyle oluyor peki

“Yaşandı bitti saygısızca

Aldatmanın tadına varınca

Doğru söylesen kimin umurunda

Gözüme inanırım, haydi zıpla…”

Bir pop şarkısının nakaratıdır ve sanki dinci gericiliğin kısa tarihini anlatmaktadır. 1500 yılda biriktirileni 15 yılda harcamayı başardılar. 100 yılda kurulanları üç beş yılda yerle bir ettiler. Korku, dehşet, ahlaksızlık ve hırsızlıkla birlikte anılıyor adları artık. Fobi, bunların olağan bir yansıması. Ne yapılabilir ki başka? Sanki hiç yaşanmamış, sanki saygısızca yapılmış bir büyük aldatmacadan ibaret her şey.

***

Yaydıkları ahlaksızlığın en çok kanattığı kişiler, toplumsal piramidin en altında yer alan kadınlar ve çocuklar. Ülke dindarlaştıkça en çok çocuk ve kadın çığlıkları artıyor.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nu kapattılar. Yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını kurdular. İlk bakanı Fatma Şahin. Arkasından Ayşenur İslam geldi. Ayşen Gürcan 7 Haziran’dan sonra bakan oldu, hükmü Kasım’a kadar sürdü. İcraatlarını bilmiyoruz. Özelliği ilk başörtülü kadın bakan olması.

Sema Ramazanoğlu bir yıl görev aldı. Türbanlı. Denizli milletvekili. Milletvekili ve bakan olmadan önce Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanıydı. Ensar Vakfı vakası onun zamanında patladı. 45 çocuğun tecavüze uğradığı bu tecavüz skandalının ardından yaptığı "Bir kere olması karalamak için gerekçe olamaz" sözleriyle ünlendi. Hakkında gensoru verildi. Gensoru reddedilince partisinin vekilleri önünde sıraya geçerek tecavüze uğrayan çocukların hesabını vermekten kurtulduğu için bakanı tebrik etti.

Fatma Betül Sayan Kaya türbanlı bakan geleneğinin son temsilcisi. Açıklama yaptı geçtiğimiz hafta. Çocuklara yönelik cinsel suçları önleme konusunda Türkiye’deki yasaların yeterli olduğunu söyledi. Çözüm olarak çocuklara mahremiyet eğitimi vermeyi planladıklarını, böylece çocukların kendilerini koruyabileceğini savundu. “Mahremiyet eğitimi de ne” diyeceksiniz. Özetle şu: Hayatı kadın ve erkeğin birbirine değmeyeceği bir şekilde düzenleyecekler. Cinsel suçlar ortaya çıkarsa saldırgan ile mağduru evlendirecekler. Tecavüz ediliyorsa suçu tecavüz edilenin kılığına kıyafetine yükleyecekler. Düşünün, çocuğa tecavüz eden sapığı bile “küçüğün rızası var” diye aklamaya kalkıştılar yakın zamanda!

Bakanlarda türban tamam ama sorumlulukları altındaki çocuklar ve kadınlar tüyler ürpertici çığlıklar atıyor. Durumu şu:

Ülkede 1 milyon çocuk işçi var. Bunların yarısı eğitim hakkından mahrum. Her üç çocuktan biri yoksul. Her üç çocuktan biri cinsel istismara uğruyor. Avrupa’da cinsel sömürü ve erken yaşta evliliğin en fazla olduğu ülke Türkiye.

2015 yılında çocukların cinsel istismarı vesilesiyle 17 bin dava açıldı. Aile Bakanlığı bu davaların sadece 2400’üne müdahil oldu. Hâlbuki bu davalara müdahil olmak bakanlığın asli görevleri arasında.

TÜİK verilerine göre tüm evlenmeler içindeki çocuk yaşta evlendirilen kız çocukları oranı yüzde 35. Yani 200 bin kız çocuğu “aile” olması için kurban seçildi. Türkiye, seks ticaretinde kullanılan çocuklar için transit ve kaynak sağlayan ülke konumunda. Suriye ile Türkiye arasında çocuk ticareti yapıldığına dair kanıtlar var.

Çocuk esirgemeyi kaldırdılar gerçekten. Çocuklar, kadınlar, yoksullar için az zamanda büyük bir cehennem yarattılar. Dinsel görüntünün arkasındaki gerçek dünya işte bu. Diyanet büyüttüler, dinselleşme artı ama ahlak azaldı. Aileyi korumak için yola çıktılar ama çocuğu, kadını diri diri cehenneme attılar. Bir yılda ülkenin sokaklarında, meydanlarında din adına paramparça edilen masumların haddi hesabı yok. Ve bu ülkenin bir şehrinde bir stadyum dolusu insan nahak yere parça parça edilen o masum insanları tekbir eşliğinde yuhaladı, ıslıkladı.

***

Din arttı ama ahlak azaldı. Aile ayakta ama çocuklar, kadınlar azapta. Yapabildikleri tek iş buldukları her yere beton dökmekten ibaret. Nedir peki esbab-ı mucibesi?

Cumhuriyet, Diyanet İşleri aracılığıyla bir devlet dini oluşturmaya girişmişti. Olmadı, yönetmek için devlette dinin dozunu sürekli arttırmak gerekti. Cumhuriyet dini kullanmak istiyordu ama sonuçta din cumhuriyeti kullandı. Devrimci cumhuriyetin ölü ele geçirilmesinin tarihidir bu. Türkiye Cumhuriyeti, şimdi, hızla bir din devletine dönüşüyor. “Din-İmam Düzeni” düzeni içinde geliştiği toplumu parçalayarak ilerliyor. Diyanet raporunda söylendiği gibi dinin arttığı ama ahlakın azaldığı bir tuhaf âlem ortaya çıkıyor.

Marx, Hıristiyan reformatör Martin Luther için “Bütün papazları laik yapmak istiyordu ama sonunda bütün laikleri papaz yaptı” der. Cumhuriyet de bütün imamları laik yapmak için yola çıkmıştı, sonunda bütün laikleri imam yapmayı başardı.

Artık sonuna geliyoruz. Yıkılan cumhuriyetin üzerine çöreklenen siyasal İslamcılar bütün laikleri imam yapmaya kalkıştı; Dağı taşı ilahiyatla, imam hatiple doldurdu. Fakat görülen o ki, tam tersine, bütün imamları laik yapmak üzere. Çünkü çürüttüler ve çürüdüler. Çünkü yıktılar ama kuramadılar. Ohal’dir ve sürdürmek için acil başkanlık gerekmektedir.

Diyanet plan yapmış; din artıyor ama cehalet ve ahlaksızlık artıyormuş. E kapatacaksınız o zaman imam hatibi, azaltacaksınız topluma enjekte ettiğiniz şeyi.