Çukur

Eski Araplar dünyanın bir göbeği olduğuna, o göbeğin de Suudi topraklarına denk geldiğine inanırdı. Hoş, tuhaf şeylere inanmak konusunda pek çekingenlikleri yoktu. İslamiyet’ten önce Mekke’de 360 tane put vardı. Her kabileye, her aileye bir put düşüyordu. Çoğu dört köşeli taştan ibaretti. Bir kısmı kaba saba yontulmuş, insana benzetilmişti. Onlar için vuruşuyor, ölüp öldürüyorlardı.

Sonra zaman işini gördü, putların saygınlığı azaldı. İçlerinde biri gelip putların çoğunu kırdı. Ama birini yerinde bıraktı. Kırımdan kurtulan taş, yumurta şeklinde 18-19 santimetre yarıçapında idi. Rivayete göre vaktiyle beyazken öpülüp ellen ellene kararmış, kara taş olarak anılmaya başlanmıştı. 360 putun kırılan 359’unu çarçabuk unuttular. Geriye kalan tek taşın bütün taşlardan daha kutsal olduğuna iman ettiler. Sonra geriye kalan o tek taş için vuruştular, öldüler, öldürdüler. 

Aynı tuhaflıklarla yollarına devam ediyorlar 1300 yıl sonra. Geçtiğimiz yıllarda bu göbeği yöneten ailenin önde gelenleri, kadınların sandalyeye oturmasını yasakladı mesela. Sebebi Arapça “sandalye” kelimesinin eril olmasıydı. Erilden erkeğe ulaştı tuhaf Suud kafası. Sonra erkeğin üzerine kadının oturduğunu hayal etti, nöbetçilerini çağırıp emri verdi: Yasak!

Fakat bu yasaktan birkaç ay sonra, yasağı koyan Suud ailesi üyesinin Bodrum’da lüks yatta eğlenirken fotoğrafları düştü basına. Etrafındaki bütün kadınlar, mayolu, hatta tangalıydı. Suudi Arabistan dünyanın göbeği mi, değil mi bilemeyiz ama çukuru olduğundan hiç kuşku yoktur. 

***

Suud ailesi veya kabilesi işte o kara taşın etrafındaki topraklarda hüküm sürüyor. En eski atası El Muraydi, 1446-1447 yılları arasında kabilesi ile birlikte Diriyah şehrine yerleşmiş. Kabile zamanla şehrin yönetimini ele geçirmiş. 1744’te Muhammed Bin Suud tarafından o şehrin etrafında Suud Devleti ilan edilmiş. Sonra Yemen’e, Umman’a, Suriye ve Irak’a saldırılar düzenlemişler. Sebep? Din tabii ki. Din Bilgini Muhammed İbn’i Abdül Vahab’ın “çapul nerde olsa alınız” buyruğu uyarınca çapula çıkmışlar güçleri yettiğince. Bugün dünyanın başına bela olan Vahabilik o günlerin bakiyesidir.  

1765’te ailenin başına geçen Abdülaziz, 1802’te 10 bin çapulcusuyla Şiilerce kutsal sayılan Kerbela şehrine saldırmış. Hüseyin’in türbesini tahrip edip, 2 bin kişiyi öldürmüş, şehri yağmalamış. Kerbela saldırısı Osmanlıları ve Mısırlıları uyandırmış. Hırslı Abdülaziz’in ipi 1803’te çekilmiş, Osmanlı-Mısır ordusu Suudi topraklarına el koymuş. Ailenin reisi Abdullah Bin Suud direnmeye çalışmış fakat paçayı kaptırmış, İstanbul’a gönderilmiş ve idam edilmiş. Aile üyeleri de hapsi boylamış. 

Mısırlıların elinden kurtulmayı başaran Muhammed Bin Abdullah’ın torunu Türki Bin Abdullah, 1818’de başkenti Riyad olan yeni bir Suud Devleti kurmuş. Türki, kuzeni Mishari Bin Abdülrahman tarafından 1834 yılında öldürülmüş. Kuzen de bir süre sonra Türki Bin Abdullah’ın oğlu Faysal tarafından tepelenmiş. “Aile” dediysek sözün gelimi. Üzerine Mısırlılar bindirme yapmış Faysal tekrar hapse boylamış. İhtiyaç hasıl olmuş, kardeşi Halid bin Suud Osmanlılar tarafından Riyad Valisi olarak atanmış. Fakat o da ailenin bir başka kolundan Abdullah Bin Thunniyyan tarafından alaşağı edilmiş. Öle öldüre, ikinci Suud devleti de 1865’te tarihin çöplüğündeki yerini almış.

Faysal’ın oğlu Abdülaziz, 1902’de bir fırsatını bulup Riyad Valisini devirince aile tabiri caizse nüksetmiş. Abdülaziz, Osmanlı Sultanının egemenliğini kabul ederek “Paşa” unvanı almasına rağmen İngilizlere yanaşmayı daha uygun bulmuş. 1932’de kendisini “Suudi Arabistan Kralı” ilan etmiş. Fakat çölde kral olsan ne yazar, kimse ciddiye almamış krallığını. Şu işe bakın ki, beş yıl sonra Amerikalılar Abdülaziz’in topraklarında zengin petrol kaynakları bulunduğunu tespit edince çukurdaki dengeler bütünüyle değişmiş. Artık kutsal topraklar ABD’nin nüfuz alanındadır. 

O günden bu yana adı geçen bütün Suudi kralları Abdülaziz’in soyundan gelenlerden oluşuyor. Çok evlendiler ve çok çocuk yaptılar. Yasama, yürütme ve yargı fonksiyonları kralın elinde. Geri kalan usulünce aile üyeleri arasında dağıtılmış. Ailenin kalabalık olması krallığın önemli noktalarını aile üyelerinin tutmasına ve yönetimin her kademesine ailenin hâkim olmasına olanak sağlıyor. Şöyle söyleyeyim; 7 bin prens var ülkede. Abdülaziz’in 200 erkek çocuğu ülkedeki yönetim mekanizmalarının başında. Valilikler de Suud ailesinin elinde. Yani bir ülkeden veya bir devletten çok bir aile şirketinden söz ediyoruz. Karmaşık bir Arap-Amerikan şirketi bu. Esası kutsal topraklara çukur kazıp petrol çıkarmaya ve geri dönen petro-dolarları paylaşmaya dayanıyor. Çukur devletidir.

***

Birinci Dünya Savaşı yıllarında “Arabistanlı Lawrence” nam Thomas Edward Lawrence adlı İngiliz ajanı, Arapları Osmanlıya karşı ayaklandırmakla görevlendirildi. Bu amaçla 1916’da çölün yolunu tuttu. Görevi, Osmanlı hâkimiyetindeki Arap topraklarında isyan çıkartmaktı. Mekke şerifi Hüseyin bin Ali’nin oğlu Emir Faysal komutasındaki düzensiz birliklerle birlikte Osmanlı ordusuna karşı gerilla mücadelesi başlattı. Suud ailesine, İngiltere’den bol para, silah, cephane, teçhizat ve levazım malzemesi sağladı. Böylece Araplar Osmanlı ordusunu karşılaştıkları her yerde perişan etti. Böyle böyle Osmanlılar Arap topraklarından Anadolu’ya doğru püskürtülmüştü. Kutsal topraklarda artık İngiliz askerleri boy gösteriyordu. 

Ülkemizdeki şu meşhur “Araplar bizi arkadan vurdu” sayıklamasının esası bu. Bizi arkadan vuran Araplar değil Suudi ailesidir. Suudiler bizim de çukurumuzdur.

***

Dönelim bugüne. Suudi Arabistan denilen topraklar mutlak monarşi denilen Ortaçağ kaçkını bir rejimin tasallutu altında. Mevcut kral Selman bin Abdülaziz el-Suud, kardeşi olan bir önceki kralın ölümünün ardından 2015’te tahta oturdu. Malumunuz AKP kral ölünce “ulusal yas” ilan etti, bayrakları yarıya indirtti. 

Fakat başlangıçta Müslüman Kardeşlerle iyi ilişkiler içinde olan ve Suriye’nin düzlenmesi için cihatçı katillere para akıtan Selman’ın tavrı birdenbire değişti. Önce Mısır’da İhvan’ı alaşağı eden askeri darbeye destek verdi. Sonra ABD ve İsrail ile daha uyumlu iş görmeye özen gösterdi. Haliyle ayaklarının altındaki toprak kaymaya başlayan Müslüman Kardeşlerle aralarına kara kediler girdi. 

Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na girdikten sonra kaybolan gazeteci Cemal Kaşıkçı, o kara kedilerden biriydi. Çok taraflı oynuyor, AKP üzerinden Salman’a operasyon çekmeye çalışıyordu. Fakat Salman da onu kaybederek AKP’ye operasyon çekmiş oldu. 

Öylesine ortalıkta ki her şey, Kaşıkçı konsolosluğa girip çıkması uzayınca nişanlısı olduğu söylenen Hatice Cengiz adlı kadın, hemen AKP’li Yasin Aktay’ı arayıp haberdar etti. Hatice Cengiz İHH, Mazlum-Der, AKP ve Körfez ülkeleri arasında dolaşıp duran tuhaf bir sima. 2013’te İstanbul Üniversitesi İlahiyattan mezun olmuş. 2014’te Saray’ın himayesindeki Sabahattin Zaim Üniversitesi Mezhepler Tarihi öğrencisi. “Umman’da mezhepler” konulu saha çalışması yapmış dediğine göre. Halen Körfez ülkeleri üzerine serbest araştırmacı. Araplara bakılacak olursa MİT ajanı. Bizim basına göre mağdur nişanlı. Darbeyi enişteden öğrenen zavallı AKP, Suudi Arabistan’ı da nişanlı aracılığıyla düzlemeye çalışıyor belli ki. O arada enişte parçalandı, nişanlı öksüz kaldı. Suudi çukuruna düşenin çıkması imkansızdır.

***

Nedir olayların esası? Suudiler, içinden petrol çıkan çukurlarını korumak istiyor. Dün İngilizlere yedeklenerek yapıyorlardı bunu, şimdi İsrail ve ABD’ye yedeklenmek moda. Fakat fazla yedeklenmiş olacaklar ki Trump uyarmak zorunda kaldı. Dedi ki özetle, “Suudi Arabistan’ı koruyoruz. Onlar zengin diyebilirsiniz. Ve Kral Selman’ı seviyorum. Ama ona dedim ki ‘Seni koruyoruz, biz olmasak orada iki hafta bile duramazsın. Onun için ödeme yapmalısın.’” 

Doğrusunu isterseniz ABD de haddinden fazla koruyor aileyi. Mesela 2015’te etraftaki uydurma Arap devletlerini de yanına alarak Şii diye Yemen’e saldırdılar. O gün bugündür çoluk çocuk on binlerce sivili öldürdüler, on binlercesini yaraladılar. Bir de ekonomik ablukaya aldılar ülkeyi, on binlercesi de açlıktan, ilaçsızlıktan öldü. Yerleşim alanları, pazar yerleri, camiler, cenazeler, düğünler, vurmadıkları, bombalamadıkları yer yok. Tecavüz, işkence, kaybetme gibi savaş suçlarının bini bir para. Amerika’nın arkasına saklanarak, din adına yapıyorlar bunları. 

Petrol çıkıyor kutsal toprakların altından. O petrolden arta kalan petro-dolarları gasp eden bir aile şeriat ihraç ederek, cihatçı katilleri besleyerek, silah vererek dünyanın geri kalanını zehirliyor. Bölgede utanılası ne kadar iş varsa Arabistan yarımadasının ucundaki o çukurdan yeryüzüne yayılıyor. 

Suudi Arabistan insanlığın çukurudur. Din ve petrole dayalı bir krallıktır, zifiri karanlıktır.