Bir katilden demokrat yaratmak

Hafta başında Adana’daydık. İlk gün Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Tarikatlar ve Cumhuriyet’in Tasfiyesi”ni konuştuk. İkinci gün Adana Ziraat Mühendisleri Odası’nın konuğuyduk. Enver Aysever’le birlikte Odanın kurucusu Akın Özdemir’in faşist katillerce katledilişinin 40. yılı vesilesiyle düzenlenen söyleşiye katıldık.

Akın Özdemir 1960’lı yılların ortasında üniversiteye başlamış. Öğrencilik yıllarında “Talebe Cemiyeti” yöneticisi. Mezun olur olmaz mesleğe adım atmış. 12 Mart darbesinin ardından derdest etmişler, afla çıkmış. O zaman daha AKP yok, beraat eden mesleğine geri dönebiliyor, dönmüş. Adana’da Ziraat Mühendisleri Odası’nı kurmuş. Çeltik ağaları ile kapışmış halk sağlığını hiçe saydıkları için. Devletteki hukuksuzluklara, yolsuzluklara karşı çıkmış. Rahatsız etmiş “iyi saatlerde olsunlar”ı haliyle. 1978’de, işinden çıkıp otomobiline binerken çapraz ateşe tutmuşlar. Saldırıdan şans eseri kurtulan eşi, kızıyla birlikte toplantıdaydı.

1970’li yıllarda işlenmiş binlerce faili meçhul cinayetten biri bu. Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul gelmiş üzerine, failleri teker teker yakalamaya başlamış. Sonrası malum, onu da vurdular. Vuran kim? Tetiği çekenler devlete yedeklenmiş paramiliter bir partinin kendilerini “ülkücü” olarak adlandıran silahlı militanları. Onları koruyan, yol gösteren, teşvik eden idare. Cinayetin gerçek sorumlularını ortaya çıkarmamak için ayak sürüyen yargı.

Cinayet denildiğine bakmayın, cinayetten çok bir tarz-ı siyasettir. Devletin âli çıkarlarını, dolayısıyla o devletin bekçiliğini yaptığı sermaye sınıfının çıkarlarını korumak için işlenirler. Osmanlı'da da “siyaseten katl” diyorlardı devlet çıkarı için öldürmeye. Öldürerek bertaraf etme geleneğidir. Vatanın en parlak çocuklarını “devlet çıkarı” diye öldürdüler, karanlığa yol verdiler.

Öldürdüler de ne oldu? İşte, halleri ortada. Esir düştüler tarikatların eline. Ne uğruna cinayetler işledikleri devlet kaldı ortalıkta, ne Cumhuriyetten bir eser. Aydınlığı vurursan karanlık galebe çalar. Adana’da önce tarikat, sonra cinayet muhabbeti yapmamız o karanlık tarz-ı siyasetin bir bakiyesidir.  

***

Bu karanlık tarihin kurbanlarının anıları hâlâ taze, yaraları kanamaya devam ediyor. Ama unutanlar, daha kötüsü “hiçbilmezler” çoğunlukta artık. Hatta aralarında ülkücüden demokrat imal etmeye çalışanlar bile türedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun o yaraları kanatma hamleleri ardı ardına geldi mesela. Maraş Katliamının yıldönümünde “Maraş olaylarını” kınayarak başladı haftaya. Bir gün sonra ülkücüleri demokrat ilan etti, “Ben hiçbir ülkücünün otoriteden yana olduğuna inanmıyorum, demokrasi ülkücülerin olmazsa olmazıdır” dedi. Bunu dediği sırada Hacettepe Üniversitesi’nde şair Ahmet Telli’nin konuşmacı olduğu paneli basmıştı Kılıçdaroğlu’nun demokratları. Söyleşinin konusu “Cumhuriyet Döneminde Edebiyat”tı. Fakat demokrat ülkücüler Cumhuriyet döneminde edebiyatın konuşulmasından rahatsız olmuşlardı. Ellerinden gelse Hacettepe’yi şaire mezar edeceklerdi.

Eylemleri ile ispatlıdır, Kılıçdaroğlu sözde değil özde sağcıdır. Ülkücüleri demokrat ilan etmekle yetinmedi, bir ANAP’lıyı İstanbulluların, bir MHP’liyi Ankaralıların önüne kurtarıcı diye koydu. Kılıçdaroğlu usulü seçime hazırlık çalışmasıdır.

Bu kadar çok siyasal cinayetin işlendiği yerde katilsiz seçim çalışması olur mu? Bilmezler ama yaparlar, her seçimde sağa meyletmeleri arkalarındaki sınıfın ağırlığındandır.

***

Sözlerine kan bulaştırmaları bir işe yarıyor mu peki?

Çok seçim ve fakat tek sonuç var: AKP kazanıyor. Tersinden de söyleyebiliriz; çok seçim var ve tek sonucu kendini muhalif sanan partilerin kaybetmesidir. Kronikleşmiş bir başarısızlıktan değil, yeni rejimde düzen partilerine düşen rolden söz ediyorum. Düzen partileri artık bir tür “Serbest Cumhuriyet Fırkası” vakasıdır. SCF, 1930'da iktidarın istek ve onayıyla kuruldu. Fethi Okyar'ın önderlik ettiği partinin gerçek amacı Cumhuriyet Halk Fırkası'na karşı biriken tepkinin gazını almaktan ibaretti. İlgi umulanın ötesinde olunca kapattılar. Bu tür partilerin ömrü kendilerine biçilen role harfiyen uymalarına bağlıdır.

MHP bunu gördü, iktidar partisine katıldı. Dışarıda kalanlar her seçimde iktidarı ayakta tutacak yollar arıyor. Onun için İstanbul’da ANAP’lı bir imam oğlunu, Ankara’da MHP’li bir yavaşı çıkardılar aday diye. Tek numaraları var, bu seçimi de diğerleri gibi “köprüden önce son çıkış” olarak algılatmak. Hâlbuki ortalıkta çıkışı olan bir köprü kalmadığını gösteren pek çok delil var. CHP’nin “kalesi” İzmir’i uzun dönemdir Binali’nin yancısı bir zat yönetiyordu mesela. Kurulu tek köprü kaldı, o da sadece AKP’ye, sermayeye geçit veriyor. Yani imam oğlunu öne atıp arkasından ülkücü duası etmenin hiç kimseye bir faydası yok.

***

“Olay” yok, Maraş’ta faşist katiller tarafından katledilen 111 yurttaşımız var. "Oruç tutmak namaz kılmakla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır; bütün din kardeşlerimiz hükümete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır; çevremizde bulunan Alevileri ve CHP'li Sünni imansızları temizleyeceğiz" vaazıyla başlamıştı her şey. Aralarında “hacca gitme şampiyonu” olan ülkücüler var.

Cinayet yok, bir devlet siyaseti var. Ziraat Mühendisi Akın Özdemir’i de, onun öldürülmesini çözmeye çalışan Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul’u da o siyasete kurban ettiler. Dahası, Cevat Yurdakul’u vuran demokrat ülkücü, CHP Adana ve Kayseri il başkanlarını da öldüren ekibin içindeydi. Cezaevine attılar, kaçtı. 12 Eylül’den sonra yeniden yakalandı, yeniden kaçtı. Sonra Muammer Aksoy cinayetine adı karıştı. Biraz yattı, af edip çıkardılar; Dönemin Başbakanı Erdoğan’a teşekkür etti, "O günün şartlarında öyle gerekiyordu, öyle bir mücadele verdim. Dolayısıyla herhangi bir pişmanlık falan da duymuyorum" dedi. Nerden bilsin garibim, CHP Genel Başkanı tarafından demokrat ilan edileceğini!

***

Yine seçim var yakında ama oyun bu kez kabak gibi ortada. Ya imamı seçeceksiniz ya da oğlunu… Böyle seçim olur mu?

Ey Cumhuriyetçiler, ey ezilen emekçiler; ey okulları ellerinden alınan, çocukları yobazların insafına terk edilen veliler, ey ürünü üçe beşe kapatılan çiftçiler, bıkmadınız mı sizi sürekli götürüp köprünün başında terk eden düzen partilerinden? Anlamadınız mı oynanan oyunu hâlâ? Görüyorsunuz hep zalimler, hep zenginler kazanıyor işte.

Belli, yine sağa çark edecek, doğru yola gelmeyecek çare umduklarınız. Öyleyse siz peşlerini bırakıp, sola geleceksiniz. Yol da, köprü de burada!