Aziz Diagoras Hazretlerine laiklik duası

Marmaris'in Turgut köyünde halkın yıllardır dua ettiği "Çağ Baba" türbesinin gerçekte M.Ö. ikinci yüzyılda yaşamış gladyatör Diagoras ve karısı Aristomakha için yapılan piramit mezar olduğu ortaya çıktı.

Haber yeni değil, yeniden gündeme gelmesinin nedeni Saray’ın resmi kanalı TRT’nin yaptığı bir haber. İşin aslı bir uzmanın mezardaki yazıtı okumasıyla anlaşılmış. Belli ki eserin hala ayakta kalmasını türbe sanılmasına borçluyuz. Bu arada bu haberler sayesinde yapının Türkiye'de ayakta kalan tek piramit şekilli mezar olduğu da anlaşıldı. Roma, antik Mısır’dan çok etkilenmiş bir kültür. Pek çok eski Mısır inancı Roma kültürünün içinde yeni biçimleriyle varlığını sürdürdü. Özellikle İsis inancı Roma savaşçıları arasında pek revaçtaydı. Bu mezar kültürü onun bir uzantısı olmalı. 

Nevzuhur “Aziz Diagoras Hazretleri”nin türbesinin bulunduğu köyün muhtarı diyor ki, "Önceki yıllarda mezarın kime ait olduğu ve tarihi hakkında bilgi sahibi değildik, türbe zannederdik. Büyüklerimiz bizi oraya götürür, yemek yedirirdi, dua ederdik…" Yağmur yağmayınca yağmur yağdırmasını isterlermiş, çocuğu olmayanlar sorunu hallettiğine inanırlarmış. Zavallı gladyatör, ahir ömründe boyunu aşan işlere bulaştırılmış böylece! 

Görüldüğü gibi türbeye, evliyaya, yatıra çok meraklı halkımız. Üstünde çatı olan bir mezar gördü mü dayanıyor kapısına. İçinde yatanının kim olduğuna, neye inandığına aldırış etmiyor. Çünkü türbeye karşı bir zaafı var.

Mehmet Zeki Pakalın “sözlüğünde” türbe için “Ölünün gömülü bulunduğu mezarın üstüne yapılan bina” tarifini veriyor. Önemli olan içinde yatandan çok çatısıdır.  Arapça ölünün gömüldüğü yer, toprak anlamına geliyor. O tarihlerde çatı ancak kubbe şeklinde örtülebildiğinden Araplar “kubba”yı tercih etmiş. Üstü örtülü mezar demek bu da. Türkler -nedense?- türbede ısrarcı olmuş. Azeriler ve Farsiler “kunbad” demişler, “künbet” veya “kümbet” olarak kullanmayı sürdürüyoruz. Hepsi birdir.

Gelelim esasına. Vakti zamanında ileri gelenler ve zenginler kendilerini öldükten sonra başka ölülerden ayırmak için şatafatlı bir mezar-türbe yaptırmayı gelenek haline getirmişler. Hatta aralarında “türbedar” denilen hizmetliler tutup, temizlik ve dua işini gördürenler de varmış. Zenginlik maskaralık! 

Ama belli ki yoksulların da güce ve zenginliğe karşı belirgin bir zaafı var; kutsal bellemişler o mezarları…

Bu zaafın bir nedeni de halkımızın en eski inançları. “Ata veya ecdat ruhlarına tapınma” pek çok halkla birlikte eski Türklerin de inancı. Diyanet’in işe yarar tek işi olan “İslam Ansiklopedisi”nin “Atalar Kültü” maddesi “Özellikle ilkel dinlerde görülen ata ve ecdat ruhlarına tapınma” diye tarif ediyor bunu. Dinin ilkeli-medenisi ne bilmiyoruz ama buradan türbeciliğin aynı zamanda eski bir din ve inancın bir yansıması olduğunu çıkarıyoruz. “İlkel dinimizin” türbe kültürünün temelleri bugünküyle pek benzer. “Bu kabileler ölen atanın ruhlarının yeryüzünde kaldığına ve geridekileri etkileyebileceğine, ekinlerin ve hayvanların verimli olmasına, insan neslinin çoğalmasını sağlayabileceğine inanırlar; bu yüzden onlara yemek, meyve ve çeşitli hediyeler sunar, kurbanlar keser, adlarına ve anılarına büyük taşlar dikerler; heykeller ve maskelerle onları temsilî olarak canlandırmaya çalışırlar.” Özeti budur.

“Medeni” dinimizde durum ne peki? Diyanetin ansiklopedisinin adı geçen maddesinde şöyle deniyor: “İslâm dini tevhit inancı üzerinde ısrarla durmuş, şirkin ve putperestliğin her çeşidini yasaklamıştır; ana babaya, ecdada saygıyı emretmişse de bu saygı ve sevginin onları putlaştıracak dereceye vardırılmasını, onlara tapınılmasını şirkin bir çeşidi saymış ve kesinlikle haram kılmıştır.” 

Yani? Türbe türbe dolaşmak, evliyalardan yardım ummak, onlara kurban kesmek İslam’a aykırıdır. Ama gelenekleri öyle pat diye kaldırıp atmak, toplumun belleğinden silmek mümkün değildir. Silemiyorsan, kabul edeceksin mecbur. Sürmekte olan türbe, yatır, evliya, kurban işi bu kalemdendir. İslam’a aykırıdır ama pek İslami sayılmaktadır. 

Zaten bizim gladyatörün mezarını türbeye dönüştüren Marmarisliler Türkmen’dir. Ha Romalı gladyatör, ha malını öte dünyaya taşıyamamış varsıl Arap tüccarı. Ne fark eder ki? Yeterince uzaktan baktığında Aziz Diagoras Hazretlerinin gücü de her şeye yeter!

***

AKP iktidarının ilk yılları. O zaman “sade başbakan” Recep Tayyip Erdoğan, Sarıkamış şehitleri töreni için gittiği Kars'ta, heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılan ve henüz tamamlanamayan "İnsanlık Anıtı" heykelini gösterip “oraya bir ucube dikmişler” diye höykürüyor. Yıkılmasını emrediyor. Bunun için bir de sağlam gerekçe gösteriyor, heykeli “Ebu’l-Hasan el-Harakanî Hazretleri”nin türbesinin yanına yapmışlar diyor. Türkiye böylece “Harakani Hazretleri” ile tanışmış oluyor. O da bir “gladyatör” aslında, bir Selçuklu askeri. Çapul için oradan oraya seğirtirken postu deldiriyor, gel vakit git vakit mezarı “türbe”ye dönüşüyor. Müslüman mı değil mi emin değiliz ama bunu hazreti din ulusu saymaya bir engel görmüyoruz. 

Bu olaydan dört-beş yıl sonra Samsun’un Kavak İlçesi’nde mukim mermer ustası Hamit Yerişkin, işyerinin yanındaki 3 katlı inşaatın çatısına mermer bir mezar yerleştirdi. Amacı bu yolla reklam yapıp para kazanmaktı. Mezarı gören vatandaş hediyesini alıp mezarı ziyarete koştu. Üçüncü katın çatısındaki mezarda yatan kişi olsa olsa bir evliya olabilirdi. Mermercinin işleri açıldı. “Reklamcı Dede” bir gece gizlice gelmiş, mezarı sahiplenmişti…

AKP’nin marifeti sanılmasın. 2005 yılında belediye Adapazarı’nda sahte türbe operasyonu başlattı. Bölgede üzerine çatı yapılan her mezar türbeye dönüşüyordu. Halk bölgeyi vuran büyük depremden korkmuş, çareyi yatırlara sığınmakta bulmuştu. Zamanın Mezarlıklar Müdürü “Boş ve normal mezar şeklinde olup da halk arasında türbe gibi görülen ve türbe şekline sokulan mezarlıklar hakkında gerekli işlemi yapacağız” dedi. Ne işlem yaptı bilemiyoruz.

Ama uzun araştırmalar sonucunda birini yakaladılar. Türbe mezar, Almanya’da 20 yıl çalıştıktan sonra kesin dönüş yapan bir karı kocaya aitti. Karı koca hayatta, mezar boştaydı. Halkımızın türbe sevdası sayesinde o boş mezar işlevsellik kazanmıştı. “Oflu Dede Türbesi”nin kısa hikâyesi bu. 

En eğlencelisini en sona sakladım. Ahmet Özdemir, nam-ı diğer Jet Ahmet, Mersin’de yaşıyordu. Ölüm aklına geldi, paraya kıyıp 20 bin TL harcayarak görkemli bir mezar yaptırdı. Süslü mezarı gören vatandaşlar olsa olsa türbedir dedi, şifa dilenmek üzere kapısında sıraya dizildi. İki sene sonra kendi mezarını kolaçan etmek için gelen “Jet Ahmet”, “Jet Ahmet Türbesi” ile burun buruna geldi. Öfkelendi haliyle, şefaat dilenmek için kuyrukta bekleyenlere “öleyim de öyle gelin bari” diye çıkıştı. Jet Ahmet’in dirilip mezarından çıktığını gören halkımız sayesinde türbenin ünü şehrin sınırlarını aştı. 

***

Gezip tozmada “Turist Ömer”le yarışan Süleyman Şah Türbesi’ni hatırlayanınız var mı? Suriye topraklarındaydı türbe. Esad’ı devirsin, Müslüman Kardeşler için yolu açsın diye silahlandırılıp Suriye halkının üzerine yolladıkları IŞİD çetesi, palazlanınca girdikleri her yerde camileri ve türbeleri yıkmaya başladı. İnançlarına göre peygamber zamanında var olmayan her şey Allah’a şirk koşmak anlamına geliyordu. O tarihte cami ve türbe olmadığına göre? Vur kazmayı beline… IŞİD’in ilerlediğini gören yöneticilerimiz çareyi Suriye topraklarındaki türbeyi alıp sınıra yakın bir yere kaçırmakta buldu. Tarihin kaydettiği ilk yürüyen türbe vakasıdır. Şimdi kaldırıp eski yerine taşımayı planlıyorlar, Amerikan kuvvetleri nasip ederse. 

Türbe sakini Süleyman Şah kim? İddiaya göre Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin dedesi. Osman’ın adından bile emin değiliz ama dedesinin Süleyman olduğundan eminiz. Fakat bazı gafil tarihçiler, arkadaşın dedesinin Süleyman değil “Gündüz Alp” olduğunu söylüyor. Bizim Süleyman Şah, Jet Ahmet’in arkaik bir versiyonu anlayacağınız.

***

IŞİD’e esinini veren Vahabi inancında da türbeye, kubbeye yer yok. Vahabilik, malum, Suudi Arabistan'ın resmi mezhebi. Bu mezhebe göre peygamberin devrinde var olmayan her şey yasak. Haliyle mezarlara da yan bakıyor arkadaşlar. 

Peygamberin ilk eşi Hatice’nin evini yıktılar. Suudi polisi gece gündüz nöbet tutarak insanların mezarın yerine çiçek bırakmasını, saygı göstermesini engelledi. Şimdi Hilton Otelinin müştemilatı yükseliyor üzerinde. Halife Ebu Bekir’in evi de aynı otel kompleksinin altında kaldı. İçinde Peygamberin torunlarından El Ureyd'in mezarının bulunduğu camiyi dinamitlediler, Suudi Polisi yıkıntının etrafında kutlama yaptı. Peygamberin doğduğu evin etrafını düzlediler, otoparka dönüştürdüler. Kutsal Kâbe, Zam Zam Tower’in gölgesinde kaybolup gitti. Hira Dağı'ndaki mağarayı da yıkmak istiyorlar fırsatını bulup. "Peygamber bize bu dağa çıkmaya, orada ibadet etmeye, kayalara dokunmaya izin vermedi" diyorlar çünkü. Muhammed’in doğduğu eve gelince, Suudiler ziyaret yeri haline gelmemesi için burayı da yıkıp üzerine bir kütüphane inşa ettiler. 

Demem o ki “Erkenci Jet Ahmet”e, “Boşgezen Oflu Dede”ye veya “Kısakılıç Aziz Diagoras Hazretlerine” saygı gösterip şefaat dileme lüksü için bile az çok laiklik gerekli. Yoksa yobaz kapını çaldı mı, dedeni alıp kaçacak yer ararsın köşe bucak.

Siz mücadele etmeye karar verip, ayağa kalkana kadar, Aziz Diagoras Hazretleri cemi cümlemizi korusun!