Aynadaki darbeci…

Darbe komisyonu kurdular. Başında Reşat Petek var. Malum kim AKP’li kim cemaatçi görünüşlerinden ve fikirlerinden ayırmak mümkün değil. Ben komisyonun başına geçirilinceye kadar arkadaşı cemaatçi sanıyordum. Çünkü ne zaman TV’de görsem “Hoca Efendi”yi savunurken görüyordum. Şimdi Hoca Efendinin darbesini araştırıyor.

Darbe komisyonu kurdular, bir takım askerleri çağırdılar. AKP’li vekilleri dâhil ettiler askerlere. Profesör Nevzat Tarhan bile var komisyonun dinleyecekleri arasında. Sanırım Kuleli Lisesi anılarını anlatacak komisyona. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ekrem Keleş, eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu var. Doğal. Bir bakıma mesele bütünüyle dini bir ayin gibi görünüyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in danışmanı Aleksandr Dugin ve cemaat gazetecisi Hüseyin Gülerce var. Recep Tayyip Erdoğan’ın eniştesi Ziya İlgen var ki bence çağrılan en önemli kişi. Cemaatin darbesinden korkup AKP’ye sığınan bizim Nedim Şener de var. Davetlilere bakınca enişte hariç, olup biteni “efradını cami ağyarını mani” anlatacak tek kişinin o olduğunu teslim etmeli. Eski içişleri bakanı Efkan Ala’yı dinleyecekler örneğin. Bildiği bir şey olsa darbeden önce bildirmesi gereken adamlar çoğu. Teşebbüs gününe kadar sahip olmadıkları bilgileriyle komisyona gelip aydınlatacaklar darbeyi.

Oysa çağrılanlarının dışında herkes biliyordu bir darbenin gelmekte olduğunu. Dış basında bir sürü haber yorum çıkmıştı. Ben dahi soL’da Haziran ortalarında bir yazı kaleme aldım, dilimin döndüğünce gelen fırtınayı anlattım. Ki anlamam bu darbe işlerinden!

Haliyle pek renkli görüşmeler oluyor darbe komisyonunda. Mehmet Ağar ve “Soğancı Paşa”nın anlattıkları darbe planına açıklık getirmese de geçmiş dönemin ülkeye gericiliğe teslim etme planı hakkında pek çok açıklık getiriyor.

***

“Bir sabah uykusunda

Polisler saldırdılar

Demircioğlu Vedat’ı

Coplarla öldürdüler

Coplarla yumruklarla

Vurdular öldürdüler”

Ağıt Ruhi Su’nundur. Vedat’ın suçu Amerikan ordusunun Boğaz’a demirleyen 6. Filo’sunu protesto eylemine katılmaktı. Ağır suç. Polis tarafından dövüldükten sonra kaldığı yurdun ikinci katından atıldı. 1960’lı yıllardaki ilk kayıplarımızdan biridir. Türkiye 60 yıldır bu sahneleri izlemeye, tanık olmaya devam ediyor. Bizim polis müdürlerimiz, MİT görevlilerimiz şarkıcı, türkücü, film artistinden daha ünlüdür. Şükrü Balcı, Hiram Abas, Mehmet Eymür, Mehmet Ağar… Neden ünlüler bu kadar? Çünkü hayatları solcu kovalamakla geçmiştir. Operasyonlar, infazlar, katliamlar, işkenceler… Bu ülkeyi solcuların ve örgütlerinin çok tehlikeli varlıklar olduğuna inandırdılar. Kıstırdıkları yerde sıktılar kafalarına kurşunu.

Ama tuhaf bir şey oldu geçtiğimiz günlerde. Mehmet Ağar, Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’na gidip “Sol örgütler bizim sandığımızın tersine, zararsız, eline bıçak almamış insanlar çıktı” dedi. “Kabul etmek lazım ki temiz fikir adamlarıydı. SSCB dağılınca da zaten TKP desteği çekildi. Solcuların şiddete bulaştığı önyargısını yıllarca gözümüzde büyüttük” diye ekledi. Son 60 yılın ve kendi tarihinin topyekûn inkârıdır bu. Bir yalan üzerine kurulu tarihin, bir yalana dayanarak yapılan ağır zulümlerin somut delilidir aynı zamanda.

“Neden vurdunuz, öldürdünüz ülkenin en parlak çocuklarını peki” diye soran oldu mu bilmiyorum. Sorsalar, ülkenin nasıl olup da siyasal İslamcının siyasal İslamcıya darbe yapmaya kalkıştığı ağır bir karanlığa düştüğünü şıp diye anlayıverirlerdi.

***

Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök komisyonun ikinci sürprizi. Gitti, 17-25 Aralık yalanını çürüttü. 2004 yılında uyardıklarını, ancak hükümetin hiçbir şey yapmadığını söyledi. Tuhaf şeyler de anlattı arada. “Fethullahçı değilim” dedi örneğin. "Ben de inançlı bir insan olduğumu hiçbir zaman saklamadım; onun için de başıma çok sıkıntılar geldi. Ama bir defa makamımda namaz kılmamışımdır, kimse de görmemiştir. O ayrı, o ayrı... Namaz kılan arkadaşlarımız vardı harp okulunda ve bize bir salon tahsis edilmişti orada namaza kılıyorduk" diye ekledi. İnanmayacaksınız, Genelkurmay Başkanı namaz kıldığı için ordu içinde çok sıkıntı çektiği iddiasındaydı.

Ama asıl önemlisi ifadesine göre Nurcuların orduya sızdığından 1957 yılından beri haberi vardı. Yakalarlarsa atıyorlardı onları. Ama kör talih, “Fetullahçılık suçtur” diye bir kanun yoktu. O yüzden kasaptaki ete soğan doğramamıştı. Bunu babaannesinden öğrendiğini altını özenle çizerek anlattı. Zaten genelkurmay başkanımız ne biliyorsa babaannesine borçluydu. Öğrendiklerini komisyonda sıraladı; İnsanların kafasındaki tarla olgunlaşmadan tohum ekilmez. Avcı, ördeği ürkütmeden yaklaşmalı. Bir şeyi yaparken yavaş yavaş usulüne uygun olarak yapmalısınız…

Bu babaanne yadigârı tekerlemeler arasında yeni bir milat veriyor sabık Genelkurmay Başkanımız; 2004’de hükumet devletin Gülenist çete tarafından ele geçirildiği bilgisine sahipmiş. Yetkililere bilgi verilmiş ve önlem alınması istenmiş. Altında kimlerin imzası var? Recep Tayyip Erdoğan, Hilmi Özkök, Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Mehmet Ali Şahin, Cemil Çiçek, Vecdi Gönül, Abdülkadir Aksu, Aytaç Yalman, Özden Örnek, İbrahim Fırtına, Şener Eruygur. Almışlar mı önlem. Hayır? Zaten sabık Genelkurmay Başkanımız da seyretmiş örgütlenmelerini.

“Peki, siz 60 yıldır İslamcı çetelerin devlete, orduya sızdığını biliyordunuz, neden önlemediniz” diye soran oldu mu bilmiyorum. Sorsalar, ülkenin nasıl olup da siyasal İslamcının siyasal İslamcıya darbe yapmaya kalkıştığı ağır bir karanlığa düştüğünü şıp diye anlayıverirlerdi.

***

Biri bir dönemin en yüksek polis müdürü, adalet ve içişleri bakanı. Diğeri ordunun en yüksek komutanı. İlkinin ömrü solla mücadelede geçti, oysa söylediğine göre mücadelesi koca bir yalandan ibaretmiş. İkincisinin vazifesi laikliği korumaktan ibaretti. Öyle söylüyorlardı. Kışladaki mescitten çıkmamış hâlbuki. Buna rağmen “inancım yüzünden eziyet gördüm” deyip yakınıyor. Kendisini özgür hissetseydi ne yapacaktı, bilemiyoruz. Sıkışınca babaannesine koşmuş. Nurcuları görmüş aldırmamış. Fethullahileri görmüş, söylemekle yetinmiş. Böyle böyle altını oymuşlar laikliğin. Böyle böyle yıkmışlar cumhuriyeti. Ve elde kalan ne varsa götürüp Fethullahilere teslim etmişler.

Çünkü aslında eline çakı bile almamış insanların ülkeye aydınlık getirme ihtimalinden ürkmüşler. Öğrencinin yürümesinden, işçinin direnmesinden, solun dik durmasından, eğilmemesinden korkmuşlar. Toplanıp, fısıldaşarak toplumun İslamileştirilmesinin tek çıkar yol olduğuna karar vermişler.

***

Cumhuriyete, laikliğe darbe yapanlar kendi aralarında toplanıp, İslamcının İslamcıya yaptığı darbeyi soruşturdu. Cevap var mı? Yok. Çağırdığınız insanlar nereden bilecek o sorunun cevabını?

Bir yanlışlıklar komedyasıdır yakın Türkiye tarihi. Bir hatalar bileşkesidir. Sanki Hacivat ve Karagöz’ü klonlamışlar ve devleti teslim etmişlerdir. Hacivat Karagöz’e söylemiş anlatamamış, Karagöz Hacivat’ı dinlemiş anlamamıştır. E anlamazsan yersin tokadı. 15 Temmuz’da yenilen tokat odur.

Darbe komisyonu kurdular. Reşat Petek’i geçirdiler başına. Hâlbuki gerçekleşmedi darbe, engellendi yapılacakken. Bu demek ki darbe olmadı. Olmayan darbeyi araştırıyor Reşat Petek’in başkanlığındaki komisyon. O sırada olmayan darbeye dayanarak darbe yaptı iktidar. Devlette kendine biat etmeyen kim varsa attı. Hoşlanmadığı kim varsa tuttu. Kimden şüpheleniyorsa malına el koydu, işine engel oldu. Darbe olduğu iddia edilen 15 Temmuz’u bayram ilan edip tatil yaptı haliyle.

Mehmet Ağar ve Hilmi Özkök’ün anlatmasına gerek yok, bizzat varlıkları anlatıyor darbeyi zaten. Biri solu, solcuyu tepelemiş, öbürü dinbaza yobaza göz yummuş. Birlikte götürüp teslim etmişler ülkeyi.

***

“Gencecik çocuklardı

Belki siz de gördünüz

Ellerinde pankartlar

Yolda gidiyorlardı

Özgürlük istiyorlar

Özgürlük diyorlardı…”

Vurdular özgürlük isteyen Demircioğlu Vedat’ı. Kana buladılar özgürlüğü. Yıktılar cumhuriyeti, laikliği kaldırıp attılar.

Komisyon kurup darbeyi, darbeciyi araştırıyorlar şimdi. Abesle iştigaldir. Aynaya bakın!