Alman pastasına Osman bombası

Osman’la tanışıklığımız 1980’li yılların sonuna rastlıyor. Ben “Toplumsal Kurtuluş” cephesindeydim, Osman ve arkadaşları “Edebiyat Dostları” adlı bir başka cephe açmışlardı. Dönemin etkili iki dergisidir. Dergi çıkarmıyorduk, savaşıyorduk. Çoğumuz genç adamlardık.

Dövüştüğümüz, gerçekte 12 Eylül’dü, siyasal ve edebi etkinliği kırmaya çalışıyorduk. Cunta özellikle edebiyat cephesinde hiç ummadığı bir destek bulmuştu, yarattıkları tahribatta zehirli çiçekler boy veriyordu. Çok örneği var; Ahmet Altan, Orhan Pamuk, Latife Tekin o tahribatın çiçekleridir. Bir kısmının etkinliğini kırdık, bir kısmı hala ayakta, zehir saçmaya devam ediyor. Bizim cepheden Yalçın Küçük, bu edebiyatı “küfür romanları” diye adlandırmıştı. Temel işlevi solu karalamak ve insanı aşağılamaktı. Şimdi saray teorisyeni olarak faaliyet gösteren Alev Alatlı da o taze çiçeklerdendi. Cüretliydi. Bu direnci Yalçın Küçük’ün kişiliğinde kırmaya bile yeltenmişti. Yaptığımızı pek seçkinci ve pek despot buluyordu. “Aydın Despotizmi”, bulduğu ad buydu.

Bakın bugünkü hallerine. AKP’nin ve cemaatin arkasında hizalanıp laikliğe ve cumhuriyete suikast düzenlemeye kalkıştılar. Başardılar da. Fakat karşı devrimin kahramanları olmaz, bilmedikleri budur. Şimdi kimi sürgünde, kimi içeride çile dolduruyor. Bir kısmı kayıp gitti, silindi. Bizi despotizmle eleştiren ise despotun arkasında etek taşımakla meşgul. Tahribat çoktan çürümeye dönüştü. Karşı devrimin lanetlileridir.

Biz ise cephede dilimiz döndüğünce ve kalemimiz yettiğince savaşmaya devam ediyoruz. Bizim de kayıplarımız, düşenlerimiz var. Ama her şeye rağmen savaş sürüyor işte. Bir insan olma ve insan kalma mücadelesidir.

***

Yalçın Hoca’dan başladık madem onunla devam edeyim. Yıllar önce bir TV programında kitaplarından birini kaldırıp ortalığa atmıştı. Attığının kitap değil bomba olduğunu iddia ediyordu. Şimdi gönül rahatlığı ile söyleyebilirim, bu çürümede yazdığınız kitap bomba değilse bir hiçtir. Zaman ayarlı bombalar üretiyoruz o nedenle, 12 Eylül’ün çürüttüklerinin üzerine atıyoruz. Böylece yayılmasını durdurmaya çalışıyoruz. Osman’ın Yazılama Yayınevi’nden çıkan “12 Eylül Bir Alman Pastası” kitabı o bombalardan biridir.

***

Şöyle başlıyor Osman;

“Kimse tersini iddia etmedi: Cumhuriyet kazanımlarının silinmesi ve ‘bildiğimiz Türkiye’nin tescilli gericiler tarafından ve kitle desteğiyle çökertilmesi, 12 Eylül 1980’deki askeri darbeyle başladı. Çeyrek yüzyıla yakın bir süre sonra AKP iktidarıyla da nihai aşamasına geldi. İlk darbe bayıltmıştı, son darbe öldürdü. Bildiğimiz Türkiye, çeyrek yüzyıl içinde imha edilebildi. Tamam. Tamam da, bu Ankara’da pişirilen senaryonun eylemli dış destekçisi, gerçekten sadece ABD ve onun ünlü istihbarat örgütü müydü? Washington, böyle büyük bir ülkeyi yeniden örgütleyip taşıyacak bir güce sahip miydi? Demokratik Avrupa, özellikle de Türk ekonomisinin kilit noktalarını 1960’lardan sonra artan bir hızla ve 1970’lerin sonunda iyice ele geçirdiği anlaşılan Bonn Cumhuriyeti işlevsiz miydi? ‘Sosyalist’ Mitterand’ın Fransa’sı hadi bir yana, Türkiye’de Paris’in pek öyle bir ağırlığı yoktu, peki ya sosyal demokrat hükümetiyle Federal Almanya? SPD yönetimindeki Federal Almanya, 1980 yılında, Kenan Evren ve arkadaşlarının iktidar gaspına gerçekten karşı çıktı mı? Eylemli ve sonuç kalıcı önlemler içeren herhangi bir ciddi tepkiye tanık olan var mı? İnsan hakları ve işkence nedeniyle ‘yöneltilen eleştirileri’ tepki falan sayamayız.”

Yani? Darbenin arkasında “demokratik dünya” vardır. O dünya bir yandan demokrasi ve insan hakları havariliği yapmakta, öte yandan solun tüketilmesi ve insanın silinmesi için darbecilere her türlü desteği esirgememektedir. Emperyalist-kapitalist dünyadan ne beklenebilir bundan başka? Osman’ın sözleriyle tamamlıyorum: “Türkiye’nin belini kırıp insanını süpürerek, ülkenin ilerici, sosyalist bir dünyaya kapılarını daha rahat açabileceği cumhuriyet kazanımlarını tamamen kazıyacak olan AKP’nin ‘islamofaşist’ eline bırakan 12 Eylül, daha doğru bir ifadeyle, ‘24 Ocak Kararları darbesi’, Bonn sayesinde başarıya ulaştı.”

Osman’ın bombası Alman muktedirleri karşısında “dalkavuk” pozisyonu alanların üzerine atılmıştır aynı zamanda. Cumhuriyet gazetesi vesilesiyle çıkan kavgaya bir de böyle bakın. Eski yayın yönetmeninin Bonn sürgününü, onun geride bıraktıklarının Ahmet Altan’ın yazılarını gazetede basmak için koşuşturmasını, AP Raportörü Kati Piri’nin Cumhuriyet açıklamasını, hatta Merkel’in başı her sıkıştığında Tayyip Erdoğan’a yardıma koşmasını bir de böyle okuyun. Çöplüğü koruma, çürümeyi sürdürme savaşıdır.

Ama çok şükür bizim de bombalarımız var. Atıyoruz ve her hamlelerini dağıtıyoruz.

Diyor ki Osman, 12 Eylül bir Alman pastasıdır. Türkiye’deki işbirlikçilerine altın tabak içinde yemeleri için uzatmışlardır. İki gün önce yıldönümüydü, hemen herkes lanetledi. Ama yeterli değil, mücadele etmeye niyetliysek eğer anmak yetmez anlamak da gerekir…

Hadi öyleyse, Osman bombayı ortalığa bıraktı, pimi sizin elinizde!