Abd-ül-amerikan!

Kendi ifadelerine bakılacak olursa 19. yüzyılda emperyalizme bir tepki olarak doğdular. Ancak emperyalizme tepkileri kısa, dostlukları uzundur. Emperyalizm bilincindedir bunun, çok uzun zamandır İslamcılığın çok kullanışlı bir argüman olduğunun farkındadır. Nitekim İslamcılığın emperyalizme en tepkili olduğu coğrafyalar bizzat emperyalizmin cetveliyle ölçülmüş, kalemiyle çizilmiş, biçimlendirilmiştir. Örneğin Vahhabiler İngiliz emperyalizminin kucağında doğmuş Amerikan emperyalizminin kucağında büyümüştür. Bundan şikâyet ettikleri görülmemiştir. Ama kendi inancından insanları boğazlamakla meşgul El Kaide, El Nusra, IŞİD v.b. ne kadar katil sürüsü varsa Suudi petro-dolarlarıyla finanse edilir. Siyasal İslamcı olsa olsa anca kendi halkının düşmanıdır.   

“Abd”, Samice, kul, köle, mahlûk demek. İtaat etmek, boyun eğmek, tevazu göstermek anlamındadır. Daha açık bir ifade ile kişinin bir kimseye, ona isyan etmeden ve ondan yüz çevirmeksizin itaat etmesidir. Abd kelimesinin mastarı olan ubudiyet (kulluk etmek) bu anlayışa göre insanın sıfatıdır. Bu nedenle “abd”dan türeyen isimler, “Abd-ül-ilah” Abdullah, İslam’da pek makbuldür. Kuldurlar, kulluğa inanırlar, kul olmanızı isterler. Kulluk, İslamcının alamet-i farikasıdır. Kulluk yaparlar, kulluk yapacak yer ararlar. Bu nedenle tepkileri hep kısadır. Dün İsrail’e savaş açanların bugün can ciğer kuzu sarması olmasını ancak böyle bakınca anlamlandırabilirsiniz. Kulluk esastır. Siyasal İslamcının tek tutarlılığı kul olmasıdır.

Şimdi Abd-ül American’dırlar evet ama uzun süre Abd-ül İngiliz, sonra Abd-ül Alman oldular. Fransa’ya, İtalya’ya kulluk etmişlikleri de var. Herkese gücüne göre hizmet etmişlerdir. Abd, kulluk, ideolojilerinin temelidir.

xxx

Kul’un aklı, fikri, inancı, vicdanı olur mu? Yoktur. Onun için dünyanın gördüğü en acımasız katiller olarak nam saldılar. Çoluk, çocuk, kadın, erkek önlerine kim çıktıysa boğazlayıp, parçaladılar. Bu yolda hep “radikal” oldular.

Ilımlı İslam bir ABD uydurmasıydı. Güya İslamcıların bir kısmını ayırdılar, kendilerine karşı olanları radikal ilan ettiler ve onlara karşı ılımlıları desteklediler. Ilımlısı ne? Müslüman Kardeşler… İhvan!

Nesi ılımlı? Marksist düşünür Samir Amin, bu soruya şöyle cevap veriyor: “Amerikan diplomasisi, kendi siyasal stratejileri çıkarına Siyasal İslamcıları ‘radikal’ ve ‘ılımlı’ diye ikiye ayırıyor. Sanki bir tarafta vahşi IŞİD, diğer tarafta ‘demokratik olma potansiyeli bulunan’ AKP, Müslüman Kardeşler vs. varmış gibi. Bu tuzağa kesinlikle düşmemeliyiz. Bu, kendi çıkarları için bazı Siyasal İslamcı hareketlere verdiği desteği meşrulaştırmak isteyen ABD propagandasının tehlikeli bir uydurmasıdır.” Diyor ki Amin, “Radikal İslamcı denen IŞİD ile ılımlı İslamcı denen AKP özünde aynıdır. AKP yalnızca Türkiye’deki koşullar bunu dayattığı için IŞİD’e göre daha toleranslı davranıyor. Ilımlı Siyasal İslam diye bir şey yoktur, tüm Siyasal İslamcılar özünde aynıdır. Hepsi İslam’ın en ilkel ve gerici yorumu olan Vahhabilikle ilişkilidir. Osmanlı sultanları veya Mısır’da Kavalalı Mehmet Ali bunun yüzyıllar önce farkına varmış ve bu anlayışla mücadeleye başlamıştır.” Onlar başladı, Mustafa Kemal sürdürdü biliyoruz. Mücadele gereği hala günceldir.

Vahhabilik, Osmanlı imparatorluğunun yıkıntıları arasında doğdu. İngiliz emperyalizminin savaş makinasına dayanarak Osmanlıyı arkasından vurdu. Osmanlıya vura vura bağımsız devlet oldu. Bizim Neo-Osmanlılar Osmanlıları arkasından vurarak devlet sahibi olanların verdiği paralara güvenerek Osmanlıyı ihya edeceğini sanıyor. Üstelik Osmanlıyı arkasından vuranlara karşı Osmanlı ile birlikte mücadele eden öteki Arapları öldürerek. Ne günler!

xxx

Kuldurlar. Sosyalizmi yıkmak için peydahlandılar. Şimdi neredeyse insanlığı yıkmak üzereler.

xxx

Yılbaşı gecesi bir radikal İslamcı elinde otomatik tüfekle bir eğlence mekânını bastı. Önüne kim çıktıysa taradı. Çoluk, çocuk, kadın, erkek hiç fark etmedi onun için. Çünkü o gece kapalı bir mekânda eğlenenler onun düşmanıydı. Boğazlanmaları vacip olan dinsizlerdi.

O baskından önce bir hafta boyunca pek çok dinci, siyasal İslamcı “Müslüman Noel kutlamaz” diye propaganda yaptı, afiş astı, bildiri dağıttı, temsili Noel Baba bıçaklama ayinleri yaptı. Yetmemiş gibi Diyanet İşleri Başkanlığı da bir açıklama yaparak yılbaşı kutlamasını gayrı meşru, kültür dışı, din dışı ilan etti. Yani yurttaşların bir kısmını diğer kısmına hedef gösterdi. Eğer o eğlence mekânın basan tetikçinin yaptığı suç ise, yukarıdakilerin hepsi o tetikçinin suç ortağıdır, teşvikçisidir.

Hayır, soruştursunlar diye söylemiyorum bunu, yapmayacaklarını biliyoruz. Çaycıyı “çay vermem” dedi diye tutup içeri tıkanlar “yılbaşı gayrı meşru, gâvur icadı, kutlayan kâfir” diyenlere soruşturma falan açmaz. Sadece not ediyoruz.

“Müslüman Noel kutlamaz onun yerine kan banyosu yapar”... İslam’ı ite kaka getirdikleri yer bu!

Bütün bunlar ülkemiz için laikliğin ekmek gibi, su gibi nasıl hayati bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha ortaya çıkarıyor. Laikliğin altını oydun mu, o oyuktan, kan, gözyaşı, katliam, akıl dışılık, ahmaklık, yobazlık, dinbazlık fışkırıyor.

Ama öte yandan bu karanlığı karşı laik Suriye ile laik Türkiye’nin, Laik Mısır ile laik Irak’ın kaderi bir kez daha birbirine bağlanıyor. Emperyalizmin boyunduruğu altında inleyen mazlum halkların tek birleşme ve tek direnme imkânıdır laiklik. İnanç böler, laiklik birleştirir. Laiklik, bizim mazlum halkımızın mazlum Arap halkıyla birleşmesinin tek yoludur. O nedenle ümmetçiliği, siyasal İslamı yeneceğiz, koparıp atacağız bu topraklardan. Başka yolumuz yok.

xxx

Sosyalizmi yıkmak için peydahlandılar. Şimdi neredeyse insanlığı yıkmak üzereler. Mümkün mü?

Yeniliyorlar, yenilecekler… Yıkılacaklar. Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına, bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler.

Titriyorlar görmüyor musunuz? Suçlarına yasal sığınak arıyorlar köşe bucak, fark etmiyor musunuz?