Zor oyunu bozar…

-Senarist arkadaşların isyanlarını gördün mü?

-Gördüm ağabey, çok geç kalınmış bir diklenme. Diklenme dedim ama ne olacağını göreceğiz.

-Geç kalmaktan öte bir durum var. Şikâyet ediyorlar. Tamam, haklılar ama mesele şikâyet faslının çok ötesinde. Ekranlardaki dizileri yazanlar bu arkadaşlar değil mi?

-Bu arkadaşlar.

-Şimdi sen söyle bakalım, yazılanlardan hangisinin hayatlara değen bir içeriği var, hangisi bu toplumsal yıkılışa karşı tek planlık olsun sahne yazmış, hangisi gerçek kişiliklerin ellerinden tutup karşımıza getirmiş?

-Birkaç tanesi o da belki.

-Şimdi kızacaklar ama söyleyeyim. Senaristsen boyun eğmeyeceksin arkadaş. Yazmayacaksın ısmarlama yalanları. ‘Özgün’ deyip yalanı yalanla kurgulamayacaksın. Aşkı aşk gibi anlatacaksın; kansız, öfkesiz, kinsiz, nefretsiz. Yoksulluğu, işsizliği, yolsuzluğu, doğa, çevre ve kültürel varlıkların katliamlarını, kadın cinayetlerini, tecavüzleri, eğitimdeki dibe vuruşu, ayrıştırmayı, ötekileştirmeyi, din istismarını, savaşları ve yalanı görüp ‘aç kalmamak için’ sırtını dönersen, zaten köleliğin ilk adımı atmış olmuyor musun?

-Yapma ağabey senin bu söylediklerin yazılsa, ne yapımcılar kabul eder ne yayıncı kuruluşlar.

-Etmesinler. Etmiyorlarsa sen de yazmazsın. Alet olmazsın dönmesi istenen yalan çarkına. Yetmedi dayatırsın. Mesela edebiyat uyarlamaları yazarsın. Zorunlu kalırlar. Bunun ülke televizyon yayıncılığı tarihinde yeri var.

TRT’nin ‘dizi film’ yapmaya başlaması böyle olmuştur ve kurum kara akıllılar tarafından ele geçirilene kadar da öyle devam etmiştir. Benim de içlerinde olduğum onlarca edebiyat uyarlaması yaratılmıştır. Her biri bugün yaşanan yalandan bin defa daha gerçektir.

-Yapanlar oldu. Hikâyenin özünün üstüne bin farklı kurgu yaparak ve yalnızca eserlerin adını kullanarak yaptılar.

-13 bölümde bitecek hikâye için ‘113 bölüm olsun, öyle düşün yaz’ diyen akılların işleri onlar. Tüccar kafalılık bu, tam bize göre!

-Bihter geliyor aklıma. Dizi Dallas’a dönmüştü. Oysa o hikâye başlar ve biter, su gibi.

-Öyledir evet başlar ve biter. Ayhan Önal çekmişti TRT için. Başrolü Kerim Afşar ağabey oynamıştı. 13 bölümdü. Üstelik her bölümü 60 dakika. Dizi bittiğinde TRT’ye milyonlarca mektup yağmıştı ‘devamını isteriz’ diye. TRT açıklama yaptı, ‘roman bu kadar.’ Yıllarca tekrarı oynatıldı. Onlarca örnek var. Her biri birbiriyle yarışır. Kemal Tahir de çekildi, Cevat Şakir Kabaağaçlı da, Atilla İlhan da, Halid Ziya Uşaklıgil de, Ömer Seyfettin de, Orhan Kemal de. Tiyatro oyunları, opera bale gösterileri filme alındı.

-Özgün yazılan Bizimkiler dizisi ilk TRT’de oynamıştı. Sonra başka kanallarda yıllarca sürdü.

-Şimdiki senarist arkadaşlar acayip fantastik öyküler üretiyorlar, acayip! Mutlak vurdulu-kırdılı, mutlak aksiyonlu, patlamalı-çatlamalı, mutlak ihanet, mutlak ölüm, mutlak kötülük, mutlak sulu-zırtlak, mutlak zengin-oğlan fakir kız ya da tersi ve mutlak din soslu. Hele ‘tarihi’ diye yazılan müsamereler var ki evlere şenlik, her biri yaşanan propagandanın temel parçaları. Tarihsel gerçeklikleri bile yok. Hamasetten ölecekler.

-Anlıyorum ağabey. Senaristlerin bu işte kabahatleri büyük ama ya diğerleri, oynayanlar, çekenler, kurgulayanlar, müzikleyenler, setlerde köle olanlar, onlara ne demeli?

-İşte asıl mesele bu kardeşim. Bir alanda aynı işin parçaları olanlar birlikte davranmazlarsa, haklarını alamazlar. Sırtlarından birilerinin karnı şişer ama çalışanlar köleleşir ve sen o sisteme yamanıp kalmaktan başka bir halta yaramazsın. Posan çıkar.

Şimdi yarından tezi yok, alandaki tüm çalışanlar; senaristinden, oyuncusuna, yönetmeninden, teknik ekiplerine, figüranına kadar  ‘üretmiyoruz’ deyip setleri durdursalar, kıyamet mi kopar?

-Hem de ne kıyamet kopar be ağabey. Büyük bir yalanın perde gerisi ortalara saçılır.

-İnan bana halk destekler. Sen kendini anlat yeter ki, çalışma koşullarının ne denli işkence olduğunu, hangi paralarla neler kotarıldığını, ezildikçe pastanın büyüdüğünü ama paycılarının hep aynı olduğunu, yayıncı kuruluşlarla reklam verenlere çalıştırıldığını ve bunlarınsa aslında aynı ortaklıklar olduğunu anlat. Anlat sömürüyü. Dünyanın hiçbir ülkesinde 120-130 dakikalık dizeler olmadığını, bunun bir sinema filmi süresi olduğunu ve bir hafta da çekmek zorunda bırakıldığınızı anlat. Hiçbir sosyal güvencen olmadığını, sigortalarını bile kendin ödediğini, başında vergi kıskacı olduğunu anlat.

Halk hak verir namuslu ve erdemli davranana. Hep yalana kanacak hali yok ya.

-Zor.

-Zor oyunu bozar.

[email protected]