Yoksa çıldıracağım…

Alıp başımı gitme hakkımı kullanmak istiyorum.

Bir dağ yamacında çiçeğe durmuş bir yaban kiraz ağacının altında, yeni bir güneşi karşılayana kadar ıslık çalmak istiyorum yıldızlara, kuşlara, ağaçlara, su gözelerine ve rüzgârlara.

Bu kan denizinin ortasında gözyaşı olmak sancıtıyor yüreğimi.

Ne şiirin aşkı var, ne şarkının, ne oyunun sevinci var, ne yontulmuş taşın.

Renklerim yitiyor, aynı kelimelerle ağıt yakmaktan yoruldum.

Bıktım bu kahrolası zulmün pervasızlığına teslim olunmuşluktan.

Küfürler uçuşuyor aklımın duvarlarında, bir değil, bin değil, milyarlarca.

İyidir yaban kiraz ağacı, küçücüktür çiçekleri, sevinçlidir, hüznü yalnızlığında gizli değildir, aşkı savurmuştur gökyüzünün ta orta yerine, özgürdür dallarına konan kuşlar kadar.

Sahiplenir belki acılı yüreğimi.

Yoksa çıldıracağım.

Bu yalan, bu talan, bu katliamlar, bu toprağa düşürülen insanlık, bu umarsızlık, bu yitiş, bu suskunluk, bu kahrolası hüzün durduracak yüreğimi.

Yüzlerini yere eğmiş insanların arasında gülüşler aramak nafile artık.

Korku gelmiş oturmuşsa omuzlara, sevinç yitik bir umuttur artık.

Teslim oldukça erdemsizliğe, onursuzluğa, hayâsızlığa ve ellere-yüze-göze kan bulaştıkça susuluyor, susuluyor, susuluyorsa orada vicdan ayakaltındaki kirdir.

Korku duvarını aşmanın, meydanları doldurup yalanı ve katliamları yenmenin açacağı bir kapı yok mu?

İçimizdeki düşmanı yere çalmanın, gericiliği bağrımızdan söküp atmanın bir yolu yok mu?

Teslim olup yoksunlaşarak mı kuracağız geleceğimizi?

Duvara bir yazı yazıp astım.

‘Örgütlenmiş cehalet en büyük düşmanlıktır, örgütlenmemiş cesaret ise hiçbir şeydir’

Ben dönene kadar orada kalsın istiyorum.

[email protected]