Yıkacaklar…

İstanbul’da Taksim’in orta yerindeki tescilli ‘kültürel varlık’ olan Atatürk Kültür Merkezi’nden söz ediyorum.

Gecenin köründe veya bir alaca karanlıkta dalacaklar iş makineleriyle ve yerle bir edecekler.

Oyuncular susacak, yazarlar, yönetmenler, solistler baletler, balerinler, dansçılar, müzisyenler, tasarımcılar, teknisyenler ve sahne işçileri susacaklar.

Kendilerini ‘sanatı-sanatçıyı seven seyirci’ olarak niteleyenler, ‘sanat aydınlıktır’ diyenler sizler de öyle, sizler de susacaksınız.

Sivil Toplum Örgütleri susacaklar, sendikalardan ses çıkmayacak, sanat örgütlerinin onlarcası yıkımla ilgili sorulara yanıt vermemek için kara deliklere kaçacaklar.

Yandaş medya silahşorları olayı manşetlere taşıyıp sevinç çığlıkları atacaklar, bakanlar demeç verecekler.

Yargının yürütmeyi durdurma kararına rağmen yıkım yapıldığı, binanın koruma kurulunca ‘koruma’ altında olduğu filan konuşulmayacak.

Atatürk Kültür Merkezi’nin yalnız ülkemizin değil, Ortadoğu’nun ve Balkanların en büyük sanat fabrikası olduğu filan da konuşulmayacak.

İstanbul kentinin ve ülkenin ortak belleği olduğu hiç konuşulmayacak.

İçinde oynanan oyunlardan, söylenen şarkılardan, danslardan, hayata katılan milyonlarca doğru sözcükten geriye yalnız hüzün kalacak.

Herkes susuyor olacak.

Tıpkı portakalları dalında çürüyen çiftçilerin isyanına susulduğu gibi, greve çıkan binlerce işçinin haklarını isterken yalnızlaşması gibi, üniversitelerde aydınlanmanın peşine düşmüş gençlerin seslerine katılmamak gibi, maden işçilerinin katledilmelerine susmak gibi, süren savaşı umursamamak gibi, adaletsizlik ve hukuksuzlukla boğuşan milyonca insanı görmemek gibi, tecavüzcüleri aklayan tecavüzcülere ses çıkarmamak gibi.

Susacaksınız ve izleyeceksiniz.

Yıkım bitecek ve yerine gerçek anlamıyla plastik bir ucube kondurulup; alkışlarla, nutuklarla ve mehter marşları eşliğinde, ‘alın size, çağdaş Opera binası’ denecek.

Başınız göğe erecek.

İyi seyirler!