Yeter artık yıkılsın…

Ülkemizin en büyük siyasi davası, “bir hukuksuzluk, adaletsizlik örneği” olarak sürüp giderken, telefon görüşmelerindeki ‘selam göndermeler’ bile suç sayılıp gazetecilerin kollarına kelepçeler takılırken İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, belge ve bilgilerle oluşturduğumuz ‘suç duyurusu’ dosyamıza “kovuşturmaya gerek olmadığı” kararını verdi.

İstanbul Atatürk Kültür Merkezi için, “Koruma Kurulu kararlarına karşın gereğini yapmayan ve salon içindeki aksamı sökerek, ‘yürütmeyi durdurma’ kararına karşı suç işleyen ‘tadilat yapılacak’ gerekçesiyle binayı boşaltarak İstanbul halkının sanatsal etkinliklerden yararlanma hakkını gasp eden” Kültür ve Turizm Bakanlığı ile 2010 Ajansı haklarında yaptığımız başvuru “reddedildi.

Kaldı ki bu suç duyurusu için öyle ‘elektronik postayla’ filan başvurulmamış dilekçemizin altına adlarımızı, açık adreslerimizi, kurum adlarımızı ekleyerek ve imzalarımızı da atarak ayrıca TEB Başkanı Üstün Akmen’nin yürüttüğü imza kampanyasını da ekleyerek, savcılık makamına teslim etmiştik.

Yargı bağımsızdır! Elbette savcıların, yargıçların işine karışılmaz. Böyle bir niyetimiz de yok.

Ancak, aktaracağım sürecin adil olduğunu söylemek ‘aptallık’ olmaz mı?

Savcılık, Bakanlığa ve Ajansa birer yazı yazarak, ‘Mimarlar Odası, Kültür ve Sanat Emekçileri Sendikası ve Nâzım Hikmet Kültür Merkezi sizleri suçluyor ne diyorsunuz diye soruyor onlar da “hayır biz böyle şeyler yapmadık” diyorlar savcı da kovuşturmaya gerek olmadığına karar veriyor!

Evet, aynen böyle oluyor.

Tüm bu yazışmalar altı ayda gerçekleşiyor.

Savcılık, başvurumuzu inceleyecek bağımsız ‘bilirkişi’ kuruluna gerek duymuyor geçtik bunu, olayın merkezinde bulunan ve koruma kararı veren Kurula da gitmiyor, bizlerin ifadelerine başvurmuyor, haklarında suç duyurusunda bulunduğumuz kurumlara soruyor, onlardan gelen yanıtlara güvenip-inanıyor ve karar veriyor!

Hukuk böyle mi işliyor, adalet böyle mi sağlanıyor?

Eğer böyleyse söz tükeniyor.

Anlıyoruz ki, AKM İstanbul’un orta yerinde hayalet bina olarak bir süre daha duracak!

Bu süre 12 Haziran 2011’de tamamlanacak.

Ardından yaşanacakları bilmek için ‘kâhin olmak’ gerekmiyor.

Koruma Kurulu üyeleri değiştirilecek, yeni karar üretilecek, bu kararla ‘yürütmeyi durdurma kararı’ geçersiz sayılacak ve kültürel varlık olduğu tescilli olan AKM yerle bir edilecek.

Yerine Başbakan ve Kültür Bakanı’nın deyimiyle, “İstanbul’a yakışan” bir bina kondurulacak!

Burası da Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin açılışında yaşananlara tanıklık edecek, kimileri çıkıp ‘duacı’ olduklarını söyleyecek, el-etek öpmeye çalışacak, binanın yıkımına karşı çıkan tüm sanatçılar ve sanat alanlarındaki örgütler, “düşman” ilan edilecek.

Varsaymıyorum, böyle olacak.

Kent halkı susacak, yargı susacak, ülke susacak, yandaşlar ise alkış-kahkaha krizine tutulacak!

Akıl ve hukuk teslim alınınca ‘keyfiyet’ adalet olacak.

Ancak, henüz kıyı görünmedi ve söz de yapacaklarımız da tükenmedi.

27 Mart Dünya Tiyatro Günü, yıkım hesapları yapılan Muammer Karaca Tiyatrosu önünde buluşup, Atatürk Kültür Merkezi’ne kadar yürüyerek yanıtımızı verme hazırlığı içindeyiz.

Kimse merak etmesin, “Yeter artık yıkılsın!” diyerek gönüllere ‘seriiin bir su’ serpmeye hazırlanıyoruz!

[email protected]