Yeter...

Bu ülke cehaletin egemenliğinde esaretin dibine vurdukça, cahilliğin cesareti tavan yapıyor.

İçimiz dışımız IŞİD akıllıyla dolu.

*Devlet Opera ve Balesi’nde kırk yılın adamı boyun eğip ‘kılık kıyafet’ genelgesi yayınlayarak tapındığını beyan ediyor.
Yapılacak olan, bu adamın ve arkasındaki sıradanlığın kafalarına kara donlar geçirip sokağa salmaktır.
*Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ön jürinin seçtiğini festival yönetimi ‘yasaklıyor’, yetmiyor ‘işi yargıya havale’ edecek kadar soysuzlaşıyor, otosansür altın makas oluyor, jüri üyeleri istifa ediyor.
Yapılacak olan, festivalin yönetici durumundaki güruhunu Antalya Cumhuriyet meydanına dizip boyunlarına ‘sansürcü’ yaftaları asmaktır.
*Laman Sam ‘kan ve kurban’ ile ilgili düşüncelerini açıkladı diye bir kendini bilmez tarafından en düzeysiz ve en saygısız biçimiyle hedefe konuyor, yetmiyor vekiller çıkıp küfürler-hakaretler yağdırıyorlar, gericilik keletlenip linç kampanyası düzenliyor.
Yapılacak olan, düşmanlık kusan bu sürünün yakasını toplayıp had bildirmektir.
*Haziran Direnişi’nin yıl dönümünde, bir gurup sanatçı insanlığı sokağa çağırdık diye ‘kışkırtıcılıktan’ hakkımızda şikâyetler ediliyor, davalar açılıyor.

Yapılacak olan, hayata-geleceğe sahip çıkmak için ‘sokağa-meydana’ çağrısını daha güçlü bir sesle yinelemektir.

Savaşın üstünü kan, kin, nefret, öfke sanat ve sanatçı düşmanlığı ile örtmenin ardına düşenlerin, yalanı büyüttükçe küçülenlerin, talanı genel ahlak ilkesi ilan edenlerin bir sonu olmalı.

Yeter.

…..

Bu haftaki yazıyı burada kesiyorum değerli okur.

Dün gece, BKM Mutfak’ta Serap Yağız kardeşimin dinletisine konuktum. Çok mutlandım, oyun şarkılarına eşlik etmek şenlikliydi. Hele ‘Güneşi İçenlerin Türküsü’ aldı savurdu beni, Taner Öngür gibi usta bir yaratıcının bestesi.

Dinleti sırasında haberler yağmaya başladı. Eksiksiz her kentte ve yurtdışında insanlık Kobene için sokağa çıkmıştı.

Dinleti bitti, Beşiktaş Kartal heykeli önündeki protestoyu selamladım ve Taksim’e çıktım.

Tüm İstiklal Caddesi insan seliydi. Galatasaray’da oturma eylemi caddenin her iki yanına taşmıştı.

Kendime PTT önünde yer buldum ve yine gaz yedim.

Canım yandı, ağladım, küfürler ettim avaz avaz.

Hiç tanımadığım insanların dost sıcaklığını yaşadım. İmdat çağrımı duyuran dostlar, arayanlar oldu.

@Gezi_Revir’ ve beni sütlere bulayarak kurtaran mekân çalışanları 2013 Haziranı’nın çocukları gibiydiler.

Susanlar ve ana-avrat salyalarını kusanlar canımı yakamadılar.

Şimdi iyiyim evet.

Peki, bu taşı toprağı, dağı ovası, nehri ormanı, denizi gölü ve insanı bizim olan bu güzelim yurt, o ne durumda?

Ne durumdayız?

İçimize kan işliyor.

Pis oyun kendini kustu ve yüreğimizin orta yerindeki bir halk kurban ediliyor.

Ölüyoruz.

Kömür ocaklarında ölüyoruz, İnşaatlarda ölüyoruz, meydanlarda ölüyoruz, Kobane’de ölüyoruz ve öldükçe ayrışıyoruz.

Ölüm, gericiliğin aklındaki kara leke olarak çoğalıyor ve çoğaldıkça ülkemi iç savaşa sürüklüyor.

Eğer bu veba salgınından kurtulamazsak bir daha asla bahar olmayacak asla.

Yeter.

[email protected]