Yaşasın Tiyatro, Yaşasın 1 Mayıs…

“Kimsiniz siz, ne sanıyorsunuz kendinizi? Hem hükümetin bütçesinden para alacaksınız hem bize saldıracaksınız. Yok, öyle şey yarından tezi yok bakanlar kuruluna getireceğim ve tiyatroları özelleştireceğim. O zaman isteyen istediğini oynasın. Bizler de beğendiklerimize sponsor oluruz.”

Bu sözler bu ülkenin Başbakanı zatın ağzından ortalığa saçıldı.

Tarih 29 Nisan 2012.

Adam gergin, canı yanmış en üst perdeden avaz avaz bağırıyor.

Belli ki 24 Nisan’da ekranlardan gördüğü öfkeli kalabalık, onun için bir tehdit olmuş!

Açıklamayı yapar yapmaz, salonu dolduran dindar bebeler ayağa kalkıp alkışlıyorlar.

Sanata sanatçıya kara çalan laflar çoğaldıkça, alkışlar da çoğalıyor.

Salonun önünde oturan heyetin, yüzlerinde masklar var sanki.

AKP için çok anlamlı bir gün olsa gerek.

‘Nihayet tiyatrodan tiyatroculardan intikam alınıyor.’

Aynı gün, şehir tiyatrolarında sezonun son oyunları oynanıyor, yetmiyormuş gibi ‘Komünist Muhsin’in’ ölüm yıldönümü. Bundan daha iyi bir fırsat olabilir mi?

98 yıllık bir kurum Dünya’nın gözleri önünde yok edilmeye çalışılıyor.

Bu ülkedeki tiyatro düşmanlığı birinci ağızdan ilk kez bu kadar kin-öfke-nefret ve intikam dolu biçimde tanımlanıyor.

Bakakalıyoruz.

Ekranlardan adeta küfrediyor ve biz seyrediyoruz.

Ülkem de seyrediyor.

21. yüzyıl insanlığı ülkemdeki gericiliğin sanat düşmanlığından ne kadar haberdar?

Arkadaşlarımın yüzlerine bakıyorum. Çoğunun kızgınlıktan-öfkeden ağlamaya yüz tutmuş gözbebekleri!

Utanmazları düşünüyorum ‘acaba ne diyorlardır şimdi?’

‘Artık hiç çaresi yok, her şeyi ama her şeyi öteleyip ortaklaşmalıyız ve sonuna kadar direnmeliyiz’ diyorum en yüksek sesle.

Muhsin Hocamız mezarı başında anılıyor.

İŞTİSAN çiçeğinin yanında ilk kez TKP çiçeği, rengârenk.

18.30’da Muhsin Ertuğrul Sahnesi önünde buluşulup, gelen sabah karşılanacak.

Dört bir yandan insanlar akıyor.

Kurumlardan, özel tiyatrolardan oyuncular, yönetmenler, dansçılar, operacılar, yazarlar, fotoğrafçılar, oyunculuk okulu öğrencileri ve sanat alanında örgütlenmiş tüm yapıların temsilcileri ile seyircilerimiz koca bir dayanışma yumağı oluşturuyoruz.

Elbette ortada olmayanlar var.

Bilinir, bu tür durumlarda kaçacak delik arayanlar hiç zorlanmazlar!

Kurulan sahneden seslerimiz birbirine karışıyor.

Eyleme destek veren siyasi partiler gruplar halinde ziyaretimize geliyorlar.

Dayanışma çoğaldıkça umutta çoğalıyor.

Gün geceye dönüyor gece yeni bir güne.

Halaylar şarkılara karışıyor, şarkılar şiirlere, oyunlara.

Sanat sanatçılarla direniyor.

Gökyüzü aydınlık.

Katılımcılardaki yaş ortalamasının 20 olması umudumu kamçılıyor, ‘gelecek teslim olmayacak.’

Müzisyen arkadaşlarımızın destekleri okşuyor yüreğimizi. Ufuk Karakoç, Güvenç Dağüstün, Emrah Karaca, Fırat Tanış, Bilgesu Eranus ve daha niceleri.

Güvenç ile Emrah birlikte şarkılar söylerken boğazım düğümleniyor.

İkisinin de babaları arkadaşlarımdı. Şimdi yan yanalar. El ele, yürek yüreğe bizi selamlıyorlar.

Saatler 24 gösterdiğinde çoğalıyoruz. Setlerden oyuncu kardeşlerimiz koşup geliyorlar alana.

Yumruk büyüyor.

Ses çoğalıyor.

“Başbakan’ın salvoları kabulümüzdür, işte meydan, işte sahne.”

Yarına bakıyoruz, yarını umuda dönüştürmeye.

‘Bu 1 Mayıs günü, alanları dolduracak binlerin yüreklerinden taşacak sevinçlere, bizler de ortak olmalıyız.’

Saflar büyük olmalı, çok olunmalı ki körelmesin aşk.

Sözümüz var yüzümüze söylenen küfür yanıtsız kalmayacak.

Şimdi, yepyeni bir güneş doğuyor.

Ülkenin onuru olan gencecik yoldaşlarımla saf olup Taksim’e yürümek için yola koyuluyorum.

İnsanın yalnız olmadığını bilmesi ne yüce, ne kutlu şey!

Yaşasın Tiyatro,

Yaşasın 1 Mayıs.

[email protected]